Kategoriler

26 Kasım 2011 Cumartesi

Söyle bana güzel kuş; O gün, Bu gün mü?


Ağlamak güzeldir de, sevdiğin birini kaybettiysen acıdır, çünkü içini acıtır. Ama yine de ruhunu dinlendirir, bir çeşit terapi yapar bedene ve ruha gözyaşları. 
Ne dayanılmazdır sevdiğinin ardından yaşadığın kaybetme duygusu. Biri öldüğünde, ardından ağlarız kaybımıza. Kendimizi bile kaybederiz bazen...

Ağlamak güzeldir de, bize yani geride kalıp yaşayan kişiye, onun da birgün öleceğini hatırlatır ya... İşte ondan ağlarız aslında.

Giden gitmiştir ve asla, kat-a geri dönmeyecektir. Bir Son'a mı yoksa bir Başlangıç'a mı gitmiştir? İşte bu cevabı bilemediğimiz ve hiçbir zaman da öğrenemeyeceğimiz için ağlarız.

Giderken bizden de bir parça götürmüştür sevdiğimiz. Ne demiş Aristo; "Dostluk; ruhun iki bedende yaşamasıdır"... Yani bizim ruhumuzdan da alıp götürmüştür birşeyleri... Çünkü ölüm, sadece yaşamı sonlandırır, sevdiğimizle aramızdaki bağı değil. Velhasıl yalnızca beden gömülür, dostluk değil. İşte bu yüzden ağlarız.

Onunla paylaştığımız en 'son şey' olmuştur ölüm... İşte onun için ağlarız.

Hayatı, yaşam şeklimizi sorgulamamıza sebep olur giden ve bu dünyada kalıcı olmadığımızı görür ağlarız halimize.

Elbette öleceğimizi biliriz fakat bunu kendimize bile söyleyemeyiz. Bizi bırakıp gitmesine inanamayız ama aslında "Birgün öleceğime inanmak istemiyorum" demek isteriz. Çünkü "ölümlü" olduğumuz gerçeğiyle yüzleşiriz. Ve bu yüzden ağlarız.

"Motrue vivos docent" der bir Latin Atasözü'nde. "Ölüler, yaşayanlara öğretir." Öğrenir ve ağlarız...

Ölüm; insan bedeninin bir çeşit inzivaya çekildiği ve kendini meydana getiren elementlerine ayrışarak, yeniden doğaya karıştığı bir olaydır. Ve belki ruhun da yeni hayatına uğurlandığı?!... 

Ne demiş ömer Hayyam; 
"Bulut geldi; lalede bir renk bir renk... Şu seyrettiğin yeşillikler, yarın senin toprağında bitecek."

Mevlana ise; Ölümden sonra mezarımızı yerde aramayınız. Bizim mezarımız ariflerin gönlündedir." demiş. 

Evet... Ölü bedenimizi gömüyorlar fakat bedenin yok olması gönüllerde ölmemiz manasına da gelmiyor demek ki...? Hani şu sevdiklerimizi kaybettiğimizde, içimizde hala bizimle yaşadıklarını hissetmemiz gibi mi? Çok zor çok. İnanmak - inanmamak, kabul etmek - edememek, öğrenmek - hala öğrenmemiş olmak... Zor ve derin mevzular. Fazla girersek çıkamayız.

Herhalde yapmamız gereken, ölümün varlığını kabullenmek ve kalan hayatımızı daha kaliteli ve anlamlı hale getirmeye çalışmak olsa gerek. En azından deneyebiliriz.

Budist Rahiplerin yaptığını denemeliyiz belki?... 
Her sabah uyandıklarında, sol omuzlarına dönerek orada var olduğuna inandıkları bir kuş'a; 

"Söyle bana güzel kuş, O Gün, Bu gün mü?" diye sorarlarmış. 

Böylece her güne, ölüm'ü hatırlayarak başlayıp iyilik ve güzellik dolu bir gün yaşamaya çalışırlarmış.

Sevgi Fakiri insanlar olarak, belki de daha çok sevmeliyiz herkesi ve herşeyi. 
İyilik gözüyle bakıp güzellikleri görmeliyiz, birer "Ölümlü" olduğumuzu hatırlayarak.

Bir ömre bedel hayat yaşamanız dileğinde ve ömürlük Aşk'lar bulabilmeniz arzusundayım. 
                                                                 
                                                        Ve farkındayım...








23 Kasım 2011 Çarşamba

Gelme Sevgili...Beraber Yaşlanmayacaksak, Gelme!



Gelme sevgili!  Boşuna gelme!  Tamam Afrodit gibi kadınım, evet ama istediğin zaman kırıp gideceğin taş kalpli (!) bi heykel değilim!

Gelme sevgili!  Boşuna gelme!  Tamam olgun bi kadınım, evet ama canın sıkıldığında sığınacağın bi liman değilim!

Gelme sevgili!  Boşuna gelme! Tamam sabırlı bi kadınım, evet ama ne yaparsan kabul edecek kadar Mevlana değilim!

Gelme sevgili!  Boşuna gelme!  Tamam şarap gibi kadınım, evet ama canın her çektiğinde içebileceğin bir kadeh şarap değilim!

Gelme sevgili!  Boşuna gelme!  Tamam kitap gibi kadınım, evet ama istediğin zaman rastgele bir sayfayı açıp okuyacağın kitap değilim!

Gelme sevgili!  Boşuna gelme! Tamam kapı gibi kadınım, evet ama istediğin zaman açıp girebileceğin Han kapısı değilim!

Gelme sevgili! Boşuna gelme! Tamam gencecik bi kadınım, evet ama yaşlanacağım ve benimle yaşlanmayacaksan, lütfen gelme!

BİTMEZ! ... :)



Yorgun Düşünceler...


Yorgun düşüncelerin biriktirdiği tortu ile semaya bakıp kendimi izliyorum yukarıdan… Düşüncelerin sesi olsa da anlatsalar... 
Biraz da sol yanımla konuşuyorum, hala kıpır kıpır hayret...
Derken, uzun bir yolculuğun kokusunu alıyor bedenim… Yakıtı ben, güzergâhı ben, nihayeti ben…
Pencereden izliyorum beni, yan yana seyahat ettiğim ‘zaman’, parmağıyla yetişebildiğim anlarımı gösteriyor heyecanla... Çok hızlı gidiyoruz.
Karşımda biraz tombulca bir "sıfır" oturuyor, o da bizimle geliyor, yanında bolca eşya getirmiş...
Benimse eski bir çuvalım var sadece, içine biraz ‘dirim’, biraz ‘hakikat’, biraz ‘hürriyet, biraz ‘iyi niyet’, bir de ne olur ne olmaz diye az biraz ‘hüzün’ koymuştum yolda acıkırım diye…
Gece ve gündüz birbirlerine sürekli ‘sıra sende’ derken daha önce hiç duymadığım ‘keşke’ istasyonu’nda duruyoruz, bu hiç olmazdı oysa…
Bu durakta aramıza simasını hatırladığım ‘nefs’ katılıyor, sürekli ofluyor nedense... Her ofladığında ‘sıfır’ ve ‘zaman’ kıs kıs gülüyorlar...Çuvaldan biraz hakikat alıp, uykuya dalıyorum... 
Uyandığımda ‘elbette’ diye cevap veriyorum, defalarca ne olduğunu hatırlamadan.
‘sıfır’, ‘zaman’ ve ‘nefs’ birbirlerine bakıp bir anlam veremediklerini ima eden mimikler sergiliyorlar...
Çuvala ‘öfke’yi koymadığıma sevinirken, ‘sabr’ı koymayı unuttuğum 
için çok öfkeleniyorum...
Güneş doğuyor…

Huzur mu dedim? Dünyaya gelmiş en ulvi insanin dahi huzuru yoktu, daha kendimle yüzleşemezken nasıl olur da huzuru aradığımı söylerim?  
Ey Suna kadını; hiç tanımadığın insanlar için düşüncelerinde dua için zaman ayırdığını farz et... Yalın adımlar atarak kapı gıcırtısını dinle, ne demek istiyor sence? Devasa bir süzgeçten geçsen, acaba tortu olarak senden ne kalır geriye? Ya geçemezsen, ya süzgeçten sonrası...
Bir tarafta terazi, diğer tarafta sen, hanginiz ağır gelir? Bir kez olsun kendine küfür etsen hangi küfrü söylerdin?

Uğruna, daralan vakitleri genişlettiğin anlarına bir bakar mısın,  nedir seni alıkoyan? Kâfi olanı elinin tersiyle itmene sebep olan nedir? Seni doyuracak tahta kaşığın boyutu ne olmalı, söyler misin?
Çok yakındaydı hâlbuki uzak gibi görünen değerler, içimize işlemişler habersiz… Çok basit bir tarifi vardı aslında huzurun. Bir kaşık deniz suyu, iki tutam bulut ve göz kararı toprağı karıştırmak yeterliydi...
Adını bilmediğim duvarlara bütün boyalarımı döküyorum… Oluşan şekillerle saatlerce konuşuyorum…
Karşıdan karşıya geçerken istem dışı gelgitler olur ya onlara sorun beni… Başaramadınız değil mi? Biraz daha sabredin, aynı filmi tekrar izleyeceğiz nasıl olsa...

Nedendir bilinmez ama sahip olduğumuz değerlerin kıymetini bilmez olduk, derinlerde kendimize söyleyemediğimiz gerçekleri bir başkasında arar olduk… Yaşam adına ne varsa hepsini ölümün içine gömdük. Çaresizlikten çareler üretip onlarla avunduk, sevgimizi parçalara ayırıp olmayan kalıplara sokmaya çalıştık. İhanet ederken ihanete uğradık. Böldük kendimizi, sonra da tekrar toplamaya çalıştık. Bir sonraki yalanımızı bile bile tekrar tekrar söyledik...

Nedendir bilinmez ama sahip olduğumuz kudretin kıymetini bilmez olduk, yarının ne getireceğini düşünmeden bugünü dünle geçirdik. Başkaları için başkalaştık. Verdiğimiz kararların sonuçlarına katlanamadık, çözümler yerine problemlerle uğraştık… 

Nedendir bilinmez ama sahip olduğumuz inancın kıymetini bilmez olduk, sırtımıza bize ait olmayan çuvalları yükledik. Kendimizden ziyade başkalarıyla barışık olmayı tercih ettik.
Saygıda kusur ettik, sevmedik... Oturup armudun düşmesini bekledik, bir başkası için dualar etmedik.

Nedenini bildiğimiz halde, bilmezden geldik ve bu şekilde katlayarak devam ediyoruz…




Ben Yine...





Akşam oldu hüzünlendim ben yine

Eve geldim,mal gibi oturdum kaldım ben yine

Canım bi'şey istemedi, sütü diktim kafama ben yine

Gaz yaptı biraz, 'niye laktozsuz almıyom ki' dedim ben yine

Çamaşır yıkadım astım balkona ben yine

Film mi izlesem kitap mı okusam dedim kastım ben yine

Kastım kendime mi, mal mıyım kasıyorum dedim ben yine

Mal gibi oturduğumu hatırladım, bunaldım ben yine

Bi kahve koydum, çarpıntı yaptı daraldım ben yine

Çaya talim, baktım aynaya boktandı halim, sıkıldım ben yine

Uykum kaçtı, insom-nia uyuyamaz ki diye düşündüm ben yine

Oturdum yatağa mal gibi, baktım yanım boş, üzüldüm ben yine

Kalktım tartıldım kemiksiz iki kilo vermişim sevindim ben yine

'Aşk bu boru mu' dedim, kendime konuştum ben yine

Buzdolabının önüne dikildim tekrar tırtıkladım ben yine

Süt içmedim bu sefer, zaten şişmişim senin derdinle ben yine

Gözümü açtığımda küvetteydim, sızmışım ben yine...

22 Kasım 2011 Salı

KİTAP HEDİYE KAZANAN OKUYUCU HADİSESİ



Güzel, yakışıklı, zeki, sevgi ve saygılı, içten ve samimi, harika FanFanlar...
Can'lar, Canan'lar...
Çok tatlısınız... Ne güzelsiniz... 

Bir süredir, kitabımı sizlerden birine hediye edebilmem için, bana kıvamında yalnızlığınızı yazmanızı istediğimi duyuruyordum... Harikasınız... 
Hepsi birbirinden hoş yazılar geldi... Seçim yapmak da zorlaştı tabii...
Ama takdir edersiniz ki kitap bastırmak epey alengirli ve zor bir iş.
O yüzden her birinize ayrı ayrı dağıtamayacağım... :)))
Ben de zorlandım ama birini seçtim...

Tam kıvamında anlattığı puding tadındaki yalnızlığı ile
Güzel FanFan NAZİK ALTINEL...

Bayıldım... Çok tatlısın... Klavyenin hakkıyla kazandın... Üşenmedin, yazdın...
Samimi, dobra ve içten satırlarını keyifle okudum... İyi ki varsın...

Şifa Niyetine Oku
İKLİM DORA

Popüler Yayınlar

Bendeniz

Fotoğrafım
Yazıyorum, paylaşıyorum... Hayatın sevmek ve inanmak olduğunu düşünüyorum... Az ve öz dostum ile kitaplarım olduğu sürece benden mutlusu yok... Dünyalıyım... İçi-dışı bir, özü-sözü bir olmak, istediğim...

Hürriyet Spoa

Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe

Hürriyet