Kategoriler

22 Aralık 2011 Perşembe

Bu Ne Ya?



                              Birini tanıyabilmek için ne yapmak lazım? 
                                                    Bilmiyorum... 
                                 Bilen varsa bi zahmet söyleyiversin.
                                   
"Birini Tanımak İçin Evine Gitmeniz Yeterlidir" konusu da var ki bi göz at derim!

http://iklimdora.blogspot.com/2011/08/birini-tanimak-icin-evine-gitmeniz.html )


                                                Hadi Buyur bakalım...

 Anacım, görünen ile esas olan farklı çıkıyor her seferinde. 
Bu yaşa geldim,  hala insanları tanıyabildiğimi sanıp yanılıyorum.
Hangi yaşa mı? İşte 'bu' yaşa! Hatuna yaşı mı sorulur ayol? Aa... 

Şaka şaka, bana sorabilirsin, valla... Hatta ben yarım yıl fazladan bile söylerim daha girmeden yenisine... Geleceği söylerim yani... Yok, öyle geleceği değil; Haşa... Nerden bileyim yahu geleceği? Kimse bilemez de konumuz bu değil, niye saptırıyorsun ki şimdi? Daha en başta sinirlendiriyosun beni?! 
Hayır, tanımayan da bilmeyecek mülayim bi hatun olduğumu, sinir küpü bişey sanacak?! 

Nerde kalmıştık?
Hah... İnsanları tanıyamamaktan muzdariptim... Evet...

Aslında gördüğümle, 'görmek istediğim' yer değiştiriyor. 
Tabii tabii ondan oluyor bu "Tanıyamamışım" teranesi! 
'Hay babanın şarap çanağına...' deniyor sonra da tabii... Tabii...

Tanışıyorsun, ona belli bi' vakit ayırıyorsun. Hatta başka zamanlardan bile çalıp, ona veriyorsun. Vermiyor musun, veriyorsun?! Hiç öyle 'vermiyorum' deyin kandırma beni de kendini de... 
Sonracığıma belli bir kişi profili çiziyorsun kafanda ona oturtmak istediğin. A be salak, kişi zati olduğu gibi karşında. Ne diye hipotezler üretip;
 "Bu kesin şöyledir, böyledir, şunu yapar-yapmaz, bu tipler hep öyle olur, şunu dersem bunu anlar, onu yaparsam bunu söyler, bla bla bla..." deyip durursun yahu?
Sonra da bu hipotezi destekleyecek kanıtlarla kendi karşına çıkarsın. Lakin karşına çıkardığın şeyler hep olumsuz olur. Çünkü ancak hatalarını görebilirsin karşıdakinin böyle yaparsan. Tabii canım.

Ya bi sus... Bi bırak insan evladı nasıl görünmek istiyorsa, bi izle, bi gözlemle, bırak hipo'yu mipoyu!
Ama daha önce yaşadığın hayal kırıklarını aldırmadığın için, yıpranmış durumda bünye. O yüzden savunmaya geçip, kendini sözde bi çeşit korumaya almak istiyor. İvit...

Nerden geldiği meçhul bi düşünceyle, eksik ve hatalı yönlerine bakıyorsun tanımak adına. Hani komplo teorileri üretiyorsun, en kötüsünü düşünüyorsun ki; sonuç olumlu çıkarsa extra sevinesin diye! Allahım... Sen akıl fikir ver biz kullarına!
Korkma, bak ve görmeye çalış güzelliklerini. Güven... Nereye kadar güvenmeyeceksin, nereye kadar göz ardı edeceksin iyi yanlarını, di mi ama? AllahAllah ya...

Bir de kimi, ne için tanımaya çalışacağımız önemli. Tabii canım. 
Şimdi... 
Tanımaya çalıştığın kişiyle ilişkin ne olacak? 
Arkadaşın mı, sevgilin-eşin mi, iş partnerin mi olacak mesela? Hepsi için ayrı ayrı kriterler, koşullar, tanılar koyacaksın. Genel bir uyarlama yapacağın şeyler de var elbet lakin, ilişkinin boyutuna göre aradığın özelliklerin önem sırası ve boyutu da değişiyor.
Sevgilin-eşin olacak birinde daha önemli mesela... Hayatındaki yeri ne olacaksa, oraya konduracağın şeyler farklı tabii...

Test'e tabi tutarız insanları. Yine ilişkinin durumuna göre değişiklik gösterir tabii testler. Yazılı mı, sözlü mü, uygulamalı mı olacağı o an belli olur. Ne bileyim işte; maddiyatına bakarız, statüsüne bakarız, karizmasına bakarız, cinsel yönden bakarız, tabiatına bakarız... Bakarız oğlu bakarız... 
Bunlar, o insan hakkında bize ip uçları verir. Fakat ipin ucunu kaçırmamak da lazım... ツ 
Çocukluğundan toplum içindeki yerine, öz güveninden söz güvenine hepisi bir bir çıkar ortaya. Hepisi pisine de inanırız, inanmak isteriz bazen test sonucunun doğru çıkacağına. Ya da görmezden gelip, bilinmeze gidebiliriz bilincin altından üstünden. 

Aha bir de o "Ön yargı" denen zımbırtı var. Ne fenadır, ne pistir, ne gereksizdir, ne ukaladır, ne verimsizdir, ne iğrençtir, ne ...  Ay şiştim. Tu kaka'dır velhasıl. Olmamalıdır, oldurmamalıdır!
"Öngörü" olmalıdır. Bir de "Görünen Köy" vardır ki; adı üstünde görmelidir, görmezden-duymazdan-bilmezden gelmemelidir. İvit...

Şimdi gelelim tanımaya çalıştığımız insanla neler yaptığımıza... ツ 

*Öncelikle onunla tartışma ortamına girdiğimizde, kendi fikrimizi empoze edip kabul ettirmeye çalışmaktansa, dinleyip anlamaya çalışarak ne demek istediğine bakmalıyız zannımca. 
Bir uzman'a sorsak, o da öyle der eminim. Der tabii canım. Uzman bu, boru mu? Biliyor da söylüyor 'Bilim İnsanı'. 
Biz de söylüyoruz da uzman olduğumuzdan değil, lakin biliyoruz, tecrübe etmişiz ki söylüyoruz canım. Aa... ('Biz' kimiz Lan?)
Bi sus da dinle adamını satayım... 

*Mesela, örneğin, misal olarak, diyelim ki, farz-ı misal; para ile kafayı bozmuş biri karşıdaki şahsiyet. Para bir şekilde gücü temsil ettiği için, şahsın diğer mevzulardaki yetersizliklerini örtbas da eder ayriyeten. 
'Ne ka ekmek, o ka köfte'... Ne kadar paran varsa, o kadar güçlülük duygun olur. Alır o duyguyu, başkalarına gösterirsin;
'Para bende, derman bende, güç bende, ego bende' dersin! Havaya girersin...
Ahan da böyle biriyse, 'nerde tırak - orda bırak' demek isterim ben mevzuubahis kişi için. Hatta dedim bile. 

*Mesleği her ne ise, statüsüne-kariyerine binaen arka kısım kalkmışsa indirmeye çalışma, uzaklaş hafifi hafifi... Ne uğraşacaksın Allahını seversen? Tamam iyi ve hoş bir şey konumunun yerinde olması. İvit. Lakin bunu sınır göz etmeksizin, uğrunda bir çok şey feda edecek kadar arzuluyorsa sakat! Seni de feda eder bi'gün. Valla bak...

*Hayatını para kazanıp - biriktirip - harcamamaya adamışsa, adama ömrünü ada-ma derim. Har vurup harman savursun da demiyorum tabii lakin ölümlü dünyada dini - imanı 'para' olmuşsa sakat! Başarılı olarak mutlu olamıyor da kenarda köşede duran banknotlarla mutlu oluyorsa, gitsin onlarla yatsın - kalksın, benim de sinirimi zıplatmasın durduk yere... Gerçi cimriler iyi insanlardır kı... O ölünce sana epeyce bi'şeyler kalsın diye çırpınıyo yazık...

*Tanımaya çalışırken, genelleme yapmamak lazım. Gerçi her zaman için geçerli bu durum ama... 
"Bu da diğer erkekler-kadınlar gibidir, şöyledir, bunu yapacaktır kesin, şunu diyebilir başkaları gibi, vs...vs..." 
I-ıh... Bunu dememek lazım. 

Mesela ben; hep gülümseyen - zor sinirlenen - hep tolere eden, alttan alan üstten giren biriysem; bu benim genel manada 'mülayim' olduğumu göstermeyebilir?! Fakat bunun yanı sıra ani bir sinirle bağırıp - çağırmış olmam 'agresif' biri olduğumu göstermez. Çaktın köfteyi?
 (Ne anlatıyorum Lan ben?)

Misal; yarım saat - bir saat sohbet ettiğin biri karşında ezilip büzülüp, sürekli gülümseyip 'canım-cicim-balım-aman efenim-canım efenim' diyorsa, nazik tavırlar sergiliyorsa; bu da onun genelde 'kibar' biri olduğunun göstergesi değil! Rol yapmadığı diğer zamanlarda öküzün teki olabilir. Anladın? 
(Anlamadıysan da çok da fifi anacım)

O yüzden genelleme yapmamalı. Bir anlık tepki, genel tutum ya da süreklilik arz eden bir davranışı mı bilemeyiz. Zamana yayıp, anlamaya çalışmalıyız ön yargısız.
(Psikolog olaymışım ya ben?! Yok yok… Olaymışım da şişe şişe dolaymışım başkalarının derdiyle? Vaşş… Sonra ben arardım artık köşe bucak bi' psikolog, açılayım ona!)

*Her bir Allah'ın kulu yalan söyler. İllaki. Beyazı, siyahı, zararlısı, zararsızı, kaybetmemek, ilgi çekmek, kabul görmek için söyleneni, intikam dı, ot du, bok du, püsür dü diye sallananı, kendi bile inandığı için sarf edileni, hatta sırf ego pohpohlamak için olanı bile var... Biliyoruz da söylüyoruz herhalde... 
Ama önemli olan; karşımızdaki kişinin yalan söylediğine inanıyorsak, neden söylediğini anlamaya çalışmaktır. Tabii canım. 
Onu yargılamamamız için, yanlış anlaşılmak istemediği için, bizim nezdimizde kabul görmek için mi yoksa bizi salak-saftirik gördüğü için, bağlama çekmek adına, dolandırmak-bulandırmak için, duygularımızla oynayıp alıcılarımızın ayarını bozmak için mi olduğunu ayırt etmemiz ilazım şekerim... Bakıcaz; fikri ile zikri bir mi? Söylediği şeylerin tutulur bir yanı var mı? Varsa, tutacaz, bırakmayacaz...

*Senin için önemli bir konuyu anlatmaya ve cevap almaya istekli olduğunda, bak bakalım ne yapıyor? Alıcı kulakla mı dinliyor, kulak ardı mı ediyor, ne diyor? 
(Christian Dior!.. İvit iğrencim...)

Cevaplamaktan kaçıyorsa, kovalamayın. Gaz'ı vardır muhakkak, stres yapar. Biliyor çünkü, verecek cevabı yok eşşoğlusunun... Yeterli ve istediğin şeyleri söyleyemeyecek, bi'tarafından bi'şeyler uydursa uyduramayacak, biliyor. O yüzden geçiştirip; 
"Aman canım şimdi sırası mı, sonra konuşuruz" der veya işi şebekliğe vurup gönlünü almaya, lafı karıştırıp lagaluga yapmaya çalışır.
Aldanma bak buna! Kendi kendine bi dur düşün, sorgula. Her seferinde bunu mu yapıyor? Hah... Yol yakınken, kes biletini gitsin. Böyle sürer gider çünkü durum. Bakacak sen de çıt yok, sineye çekiyorsun, göz ardı ediyorsun, alışkanlık yapacak sıpa'da bu tavır. Eşşek sıpası ya... Koyver gitsin...

Hım... Bir de dipnot: 
Önem arz eden konuları stresin yaşandığı veya sinirli olduğunuz an değil, sakin bir anınızda ve uygun ses tonuyla konuşursanız biraz daha etkili olabilir. Hem karşıdakinin stresini de azaltmış olacağınız için, doğruları alma oranı artar. 
Kesin bilgi, yayalım arkadaşlar!..


                                            

       

Vallahi şiştim ha... Çok sıkıcı bu konu... Ya niye bunları anlatmak, dinlemek, konuşmak zorunda kalıyoruz hala anlayamıyorum. Bi' insan olun da, artık öğrenin şu iletişmeyi yahu... 

Bir de karşıdakinin doğal davranışlarını, sanki senin inadına kasten yapıyormuş gibi algılamak var ya?.. Bitiyorum orda ben. Lan, bi bırak olduğu gibi olsun zat-ı şahaneleri, değiştirmeye çalışma işte. Ha, kötü-olumsuz bi özelliği-huyu-suyu vardır. Onun da yararına olacaktır, ona eğil. Ama değiştiremeyeceğin kişisel, karakteristik özellikler var canım. Beğenmiyorsan, hiç girme iletişime, salak mısın?

Yok;
 "Sen bunu dedin fakat aslında şunu demek istedindi, biliyom ben!"
"Şöyle davrandındı da aslında böyle yapmak istiyodundu ama biliyom ben!"

Bi'bok bildiğin yok evladım! İşte hep bunlar o izlediğin salak sepelek Tv dizilerinin eseri. Bakıp bakıp entrika kuntrika çeviriliyor sanıyorsun hep ilişkilerde. Rahat ol acık. Güzel insanlar da var bu dünyada.

"Beni anlamıyorsun, şöyle yapıyorsun, bunu yapmıyorsun, bla bla bla..." diyeceğine, acık da kendine baksan diyorum insan evladı?!
Ciddi söylüyorum, aslında kişinin kendini iyi tanımamasından da kaynaklanıyor karşıdaki ile olan iletişim bozukluğu. Valla bak...

"Adamını satayım, neymiş ki bu 'Kendini Tanımak' teranesi" diyorsun di mi? Deme!
Ne sen sor ne ben anlatayım diyeceğim ama dayanamam ben anlatırım şimdi. Yorma kafanı sen...

*Öncelikle kendine yalanlar söylemeyeceksin. Neyse o. Başkalarını kandırabilirsin lakin kendini kandırmaya çalışma. Olan yine sana olur.

*Hayatı bölümlere ayır. Ev-iş-eş-dost-sosyal yaşam-siyasi görüş vs... Her birinde başka birisin aslında. Kendine kaldığında veya arkadaşlarınla olduğunda nasıl davrandığını, ne yaptığını düşün. Farklı değil mi? E, doğal tabii ama her bölümde kendin gibi olabilsen keşke?! Zor, biliyorum...

*Bir sorunu oluşmadan bertaraf edebilsek keşke ama her zaman olmuyor. O zaman sorunu başladığı andan itibaren yok etmeye çalışmalısın. 
Hani göğsün ağrır ağrır da; "Aman canım gaz sancısıdır..." dersin, önemsemezsin, geçiştirirsin de bi' daha bi' daha olduğunda 'yusufyusuf' diye kıstırıp kuyruğunu bi tarafına, kalp krizi geçirmene ramak kala yetişirsin doktora? Hah, işte bunun gibi olay. Göğsün bir ağrıdı geçmedi, ikinci de bir an evvel git doktora. Maazallah ihmale gelmez...

(Benim kanka öyle yaptı işte anacım. Zor yetiştirdik geri zekalıyı hastaneye. Ulan eşşek kadar adamsın, her boku biliyosun da, sağlığın söz konusu olunca ne diye "Adam sen de" diyosun sığır?!  Ne tırstımdı, sen koru yarabbi... Hayır seviyorum keratayı, sonuçta otuz küsur yıllık çocukluk arkadaşı. İnsanın sevdiklerini kaybetmesi ne acı bir sınavdır Allahım...)

Sonuçta ölümlüyüz anacım. Lamı cimi yok... Öyle ya da böyle gidicez hiç beklemediğimiz, hiç istemediğimiz bi vakitte... 
Ne garip bir şey değil mi şu 'Ölüm'???
Ölüm'de, Dirim'de bizler için... O yüzden ne gerek var anacım şu hakkat kısacık hayatta birbirini kırmaya, üzmeye? Yapmayın anacım, etmeyin, eylemeyin.

O değil de, ne anlatıyorum Lan ben? Konumuz neydi adamını satayım? 
Amaaan... Boş veeer, neydiyse ne... 
Dur ben bi çay koyayım en kırmızısından, kokulu-bergamotlusundan mis gibi...
Bir de uykum geldi ki sorma... Zati niye de sorasın, o da ayrı?! Hayır, kalkmadım ki kaç saattir şunun başından. Ne biçim vakit geçiyo di mi şu meretin karşısında?

Haa... Geçiyo tabii... 

Hadi ben bişiler yazıyorum ayağına oturuyorum burda bi bok biliyomuş gibi, sen n'apıyosun şekerim? Kaldır poponu da bi gün yüzü gör, git bi nefes al, yemek ye, gez-toz, bi film izle, tembel tembel uzan kanepeye şekerleme yap da gözün dinlensin... Tabii... 
Maazallah pek zararlı bu Pc ekranı, biliyosun di mi? 
Biliyosun da işine gelmiyo?! Yahu, onu bırak, o kadar zararlı şey var ki etrafımızda ister istemez maruz kaldığımız, bi de bu oluversin n'olucak yani, di mi?
Ha... Di tabii... Kandır kendini sen... Ana... Bak konuyu bağladım...

Kendini kandırma, kendine yalan söyleme, karşındakini alıcı kulakla dinle, anlamak istediğini değil onun anlatmak istediğini anlamaya çalış, değiştirmeye değil devşirmeye çalış olayı-şahsı...

Hadi bakalım, bu yüce öğretiyi de bedavadan aldın, hadi yine iyisin seni köftehor...

O değil de biri bana 'Dur' desin. Ne düşük yahu benim klavyemin çenesi?
Şşş... Nereye... Bitmedi daha anlatacaklarım... Alooo... Kime diyorum?
Şaka şaka... Git tabii... Ben bile sıkıldım yav... Tamam sustum...


Dur bi' gideyim halkın arasına karışayım ben de, iki hava alayım, seveyim-sevileyim... 












Popüler Yayınlar

Bendeniz

Fotoğrafım
Yazıyorum, paylaşıyorum... Hayatın sevmek ve inanmak olduğunu düşünüyorum... Az ve öz dostum ile kitaplarım olduğu sürece benden mutlusu yok... Dünyalıyım... İçi-dışı bir, özü-sözü bir olmak, istediğim...

Hürriyet Spoa

Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe

Hürriyet