Kategoriler

15 Ekim 2013 Salı

Yalnızlığın Muhallebi Kıvamı'nda mısın? (II)

Geçen sene olduğu gibi, yine kitabımı siz değerli FanFan'larıma hediye etme derdine düşmüş idim cancağızım...

                                                            Veee...

YMK'yı şifa niyetine göndereceğimiz güzel FanFan'ı seçmiş bulunmaktayız. 
(Biz kimiz yav?  )

Bu senenin ilk YMK sahibi @Sena Gediz Uçan oldu.

Mail yolu ile gönderdiği yazısına istinaden yılbaşından sonra kendisine doğru yola çıkacak YMK.
Kargo bilgileri de kendisine ulaşacaktır.

Sayın Uçan, şifa niyetine okuyunuz efenim.
Sevgiler

NOT:
Bir diğer YMK ise söz verdiğim üzere RADYO1959 dinleyicisine gidecek inşallah.
https://www.facebook.com/groups/radyo1959/ )


Bkz: https://www.facebook.com/photo.php?fbid=601540199902755&set=a.238865202836925.58025.174826165907496&type=1&theater

***

( Duyurumuz şöyle idi efenim:

Güzel Hanımefendi FanFan Nazik Altınel ve Beyefendi FanFan Eftal Gezer'e gitmişti YMK geçen sefer...
Ayrıca Fan Sahifemizin 100. FanFan'ı olarak Özlem Seven Hanımefendi'ye de göndermiştik efenim bir adet. (Niye 100. ise?  )

Şeker dağıtır gibi herkeslere bir kitap gönderebilsek keşke lakin mümkünatı yok tabii! I-ıh...

Kıvamında yalnızlığınızı istediğiniz sayıda cümlede, içinizden geldiği gibi yazınız ve bana gönderiniz Can'ım, Canan'ım FanFan'ım.

İsterseniz buradan veya
 dilerseniz 
e-posta adresimden ulaştırabilirsiniz bana yazdığınız satırları...
Üşenmeyin hanımlar, beyler... Tek bir cümle bile olsa, ruhunuzdan geleni yazıverin.
Ben de keyifle okuyayım ve birini seçivereyim de, gönderivereyim Muhallebi'yi...

Yılbaşına kadar seçim yapmış ve göndermiş olurum diye düşünmekteyim hediye kitabınızı anacım...

Kıvamında yalnızlara, tadında yalnızlıklara
Şifa Niyetine

İklim Dora
iklimdora@gmail.com
http://iklimdora.blogspot.com/2012/01/yalnizlik-bile-yalniz-degildir-ki-sen.html )

3 Ekim 2013 Perşembe

ESKİDENDİ BAYRAMLAR; ‘ESKİ’ DENDİ BAYRAMLARA

Merhabalar…


Bir bayram daha geliyor, az kaldı. Neşeli, gülüp oynaya birkaç gün öncesinden karşılanan, erkenden kalkılıp el öpülen, şeker ve harçlık dağıtılan, sokakta mantar maytap veya torpil patlatılıp eğlenilen, gece yarılarına kadar çelik çomak /misket kuyu kazmaca / saklambaç / yakar top oynanan, harçlıklarla elmalı şeker – pamuk şeker alınan veya bakkaldan taze ekmek kapıp, kavurma tenceresinden et çalınan (!) günler...

 Henüz ‘Nerede o eski bayramlar?’ diye hayıflanılmayan günlerde ne güzeldi be bayramlar?!
Benim gibi kırk yaş üstü iseniz pek bir aşinasınız demektir o günlere. Genç iseniz, okuyup gülecek ve ‘Hadi canım sende… Nedir bu eski – yeni bayram teranesi? Yaşlanmışsınız işte… Başka bir fark yok!’ diyeceksiniz muhtemelen?! 

Lakin tüm bunlar ‘ihtiyarlık’ yakınması ile ilgili değil genç insan! 
Ruh ile, duygu ile, zihniyet ile, örf adet ile ilgili… 
Sen yaş aldığında ve ihtiyarladığında, umarım bu günleri özleyecek durumda olmazsın. 

Halet-i ruhiyemiz mi, ekonomik durumumuz mu, memleket meseleleri mi bizi bayramlardan haz almaktan alıkoyan?

E, hal böyle ise eskiden, yani gaz lambası ile aydınlanıldığı, ekmek çay şeker tüp kuyruklarının olduğu veya başka deyişle hiçbir şeyin olmadığı (!) zamanlarda nasıl oluyor da bayramlarda yoksulluk, yokluk, dert, tasa unutulup bir coşku hâkim olabiliyormuş? 
Pekii, ne kadar darda olursan ol çocuğuna ‘bayramlık’ alma telaşının heyecanı?
 Ne kadar yoksul olursan ol, illaki misafirine kurulan sevgi aromalı sofralar? 
Acaba ‘maneviyat’ mı idi o günleri daha huzurlu ve güzel yapan?

Şimdi ise tam tersine;
 ‘Aman kim bu vakitsizce (!) kapımı çalan?’ 
‘Yahu kim geldi şimdi çat kapı, bayram seyran benim neyime?’
‘Aman ne zahmete gireceğiz bayram bayram? Tatile gittik deriz olur biter?!’
‘Eskidenmiş bayram falan, kimseyle görüşesim yok vallahi…’
Cümleleri kuruluyor, değil mi? 

Eskiden bayramlık pabuç ve elbisesini yastığının altına koyup uyuyan çocuklar vardı ve bu mini minnak özel durumdan kocaman bir mutluluk duyarlardı. Yani ‘mutlu olmak’ nedir, bilinirdi?! Şimdi bin bir çeşit ayakkabısı oyuncağı olduğu halde huysuz, mutsuz ve bencil çocuklar yetişiyor?! Ya da tüm bunlara ve fazlasına sahip olmanın nasıl bir duygu olduğunu bilemeyeceğimizi düşünüyor da bir de üstüne üstlük bize; 'Anlayamazsınız!' diyor velet?!
Gerçi şimdilerde bebelere bile markalı ayakkabılar, kıyafetler giydiren ve giydirmeyeni kendinden küçük gören ‘yeni nesil ebeveyn’lerden de; 
‘Yeni ayakkabımızı yastığın altına koyup uyurduk sabah bayram olduğunu ve onu bu yüzden giyebileceğimizi bilmenin heyecanıyla’ cümlesinin mana ve ehemmiyetini anlamasını bekleyemeyiz tabii?!

Kurban Bayramlarında, insanlar kendi bahçelerinde ya da kapılarının önünde kesiverirdi hayvancağızı mesela... Doğru ya da yanlış bir durum olduğu tartışılır tabii ama özel bir gün olduğunu en hissiyatlısından hissederdik! Biz ise akan kanı, kokuyu dert etmez, yapılacak olan kavurmanın hayalini kurardık. Sonuçta ‘et’ yenecekti doya doya... 

Ramazan ise gelen bayram, şekerlemelerin hayalini kurardık.

 Milli Bayramlar, duyguların tavan yaptığı ve gerçek manada milliyetçiliğin hissedildiği ‘özel’ an’lardı. 

Eskiden ‘özel günler’ vardı ve o günlerde alınırdı ‘özel’ şeyler. Bu da durumu daha ‘özel’ kılardı. Alınanın, yapılanın kıymeti olurdu. Çünkü her daim, her şeyi alacak parası yoktu insanların. Olanı da bu özel zamanlar için saklarlar ya da önceden o an için biriktirirlerdi. Ve öyle mutluydular ki… 
Şimdi ‘özel’ olan bir şey kalmadı. Her bir şeyi, her an bulup alabiliyorsun. ‘bayramlık’ ayakkabı ya da kıyafete ihtiyacın yok, çünkü artık sana her gün bayram (!) ve zaten hepsine sahipsin, bayram’a saklamana gerek yok! Hal böyle olunca da, ‘özel’ mutluluklar yaşayamıyorsun!

Bayram demek; ‘kaçış’ demek olduğu için artık bu sene de haberler bilmem kaç kişinin yurt dışına çıkacağını duyuracak bayram tatilinde... 
Yurt içinde ise trafiğin nasıl felç olduğundan ve her sene olduğu gibi bayramlık kazaların sayısından dem vuracak... 
Seyahatinden dönenlerin yol çilesi ve tatil eziyeti anıları dinlenecek...
 Kaçan danaların, kovalayan adamların acınacak haline gülünecek... 
Gidilen mekânlardaki garip yapaylık, tatsızlık ve ruhsuzluktan bahsedilecek... 
Ve bu bayram da her bayram olduğu gibi ‘kös kös evde oturduk işte’ diyenler olacak. ‘Deliye her gün bayram!’ diyen çıkacak illaki...
 Ve tabii; ‘Nerde o eski bayramlar’ geyiği boy gösterecek her sene olduğu gibi gözümüzün kulağımızın önünde geçit töreni yaparak. Evet…
 Ve fakat sanıyor musun ki beş, on, on beş sene sonra dahi çevrilmeyecek yine ilave soslarla bu geyik? Sen öyle zannet... O yüzden ‘geyik muhabbeti’ diyerek küçümsememek de lazım anlatılanları. Şimdi ‘yeni’ olan bayram da eskiyecek çünkü ve kim bilir ne denilecek onun hakkında da?

‘Eskiden şöyleydi, şimdi ise böyle...’ diyerek kırk küsur madde çıkarabiliriz düşününce. Ama...
En güzeli; ‘eski’ ya da ‘yeni’ karşılaştırması yapacağımıza, henüz geç değilken geleceği olumlu yönde değiştirmeye çabalamak olsa gerek.

 Devir değişiyor, şartlar değişiyor, evren değişiyor. İnsanlar da değişip, o anki duruma ayak uydurmaya çalışıyor aslında. Mesele bundan ibaret. 

Ve fakat önemli olan; eski’ye ‘antika’ muamelesi yapıp muhafaza etmek ve yeniyi de bir gün eskiyeceğini düşünerek yıpratmadan muhafaza etmektir. Bakınız ikisi de aynı kapıya çıkıyor. 
Galiba tadımızı tuzumuzu Bayram’da değil, kendimizde arasak fena olmayacak?! Hani mutluluk aranarak bulunacak bir şey değildir ya?  Ve galiba değişen bayramlar değil, insanlar ha, ne dersiniz?

Eskidendi bayramlar, ‘Eski’ dendi bayramlara!.. 

Bayramlar eskimiyor aslında, insanların duyguları eskiyor. Gençler ile ebeveynleri ve büyükleri arasında uçurumlar açılıyor git gide. Birbirini anlamaya çalışmıyorlar. 
Genç kişi, henüz daha az yaşanmışlığın verdiği tecrübesizlikle küçümsüyor büyüğünü, büyük de kendini pek bir ‘büyük’ görüyor bazen kendinin de bir zamanlar ‘genç’ olduğunu unutup ahkâm keserken! 
Uyuzlaşmaya değil, uzlaşmaya başlamalı hâlbuki bir an evvel. 

Daha çekirdek ailede anlaşamazsa bireyler, toplumda halimiz nice olur? 
Birbirine zıt, birleşeceğine kendi içinde asıl gerekenler dururken birbirine kafa tutan, ruhsuz yersiz yurtsuz insanlar topluluğu olma yolunda ilerliyoruz maşallah! Aferin bize!
Yaşadığımız günler, bayramın ruhuna ters bir zihniyette ve karanlıklar içinde gibi görünse de benim hala umudum var.. Allah’ın her günü özel ve kutsal. Ve her bir gün bayram havasında, şükrederek yaşamak mümkün olsun inşallah. 

Şöyle iki kelime yazıp bırakamıyorum anacım. Bu son satırlara ulaştıysanız, tebrik ederim... 
Herkes için huzurlu, sağlıklı, aydınlık günlerin müjdecisi güzel bir bayram ümit ediyorum. 

Kalplerimizin ve ruhlarımızın birliğini istiyor, pek keyifli günler diliyorum. Sevgiler.
İklim Dora

iklimdora@gmail.com




21 Mayıs 2013 Salı

AKLINDAN NELER GEÇİYOR ALLAH AŞKINA?


Aklından neler geçiyor? 
Kafa sesin sana neler fısıldıyor?

Binbir tilki mi dolaşıyor kıvrımlarda yoksa kayıp mı oluyorsun o labirent odalarda?
Gezinip duruyor musun çıkmaz yollarda yoksa çöpler mi biriktiriyorsun kamyonlarca?

Hem içeri hem dışarı laf yetiştirmeye mi çalışıyorsun umarsızca yoksa daha da mı batıyorsun derine tırmaladıkça?
Oskar'lık senaryolar mı yazıyorsun sayfalarca yoksa kaçmaya mı çalışıyorsun döne döne bir o yana bir bu yana?

Aklından neler geçiyor?
İç sesin sana neler fısıldıyor?

Uçup gitmesinler diye mi yazıyorsun duvarlara yoksa aklına mı kazıyorsun sığınıp yaradana?
Dalıp gidiyor musun habersizce hulyalara yoksa uyanıksın mısın sen de pembe ruyalara?

Tasarlıyor musun üç perdelik oyunlar kafanda yoksa cesaretin mi yok dışardaki hesapsız doğrulara?
Düşünmeden giriyor musun çıkarsız çıkmazlara yoksa dalıyor musun hayata gülümseyerek balıklama?

Aklından neler geçiyor?
Senliğin sana neler fısıldıyor?

Aklını da alıp tatile mi çıktın ve kayboldun okyanuslarda yoksa gidemiyor musun tüm hayatını sığdırıp bir bavula?
Karşı penceredeki kuşlar mı tutuyor seni ayakta yoksa beyninin anahtarını mı unuttun da kaldın sokakta?

Aklından neler geçiyor Allah aşkına?




17 Mayıs 2013 Cuma

KIRK KÜP... KIRKININ DA KULPU KIRIK KÜP... KALBİM ATIYOR GÜP GÜP (Kafiye babından:)


Sefamız olsun cancağızım… Keyifler her daim tıkırında olsun… 
'Bergamotcular Derneği' kurulsun... İnsanlar ince belli'leriyle denize karşı sofralara kurulsun...
Saatler çoook ileri bir vakte kurulsun... Şimdiki zaman pek keyifsiz anacım! 

“Allah ne muradınız varsa versin” diye devam edicem neredeyse haminne kıvamında…
 Hay Allah yav… 

Yaş alıyoruz malum gün geçtikçe, nine de olacağız inşallah bi’gün… Hakikaten hepimizin gönlüne göre olsun hayatımız inşallah.
 Bir de hızlı geçiyor ki ömür dediğin;
 “A, ne oluyor yahu, hafta sonu ne zaman da geliverdi?” derken, Pazartesi sabah oluyor erken...

Vallahi… 

Geçen gün, on sekiz–yirmi yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir genç kızceğiz otobüste bana yer verince 
(ki, neden olduğunu anlamış değilim?! Ve evet, ben otobüse de biniyorum... :) 
ve biz sohbete başlayıp, “A… Benim de annem sizin gibi kırk beş yaşında!” deyince 
(ki, demeyeydi iyiydi), bir garip ruh haline büründüm ben de anacım…

Geçen gün, geldi çattı bir hafta sonu daha ve toplandık arkadaşlarla. Güzel İzmir’imin gökyüzünde “Güneşi Gördüm” diyen fırladı sokağa, buldu diğerini… Hepimizin yaşlar otuzların sonunda ya da kırkların içinde… (Kamuran marketten sola dön, caminin hemen yanı!)
 Etrafa bakıyoruz, gencecik bedenler güle oynaya dolanıyorlar. Dedikodularını yapıyoruz “Biz de böyleydik zamanında” diyerek ve onların da bizimkini yaptığını tahmin ederek… 

Gençtik be… Piii...

Konu geldi; Kırk Yaş Sendromu’na… 
(Hah... Sendrom'muş? Bana vız gelir tırıs gider be... Heheyt...)

Kahkahalar eşliğinde herkes bir şey söylüyor. Semptomları, yan etkileri, bünyede ve sosyal yaşamda yarattığı değişiklikleri tartışıyoruz. Çıkan sonuçlar eğlenceli olduğu kadar sinir bozucu da...
 Dur anlatayım bak, anlatasım geldi;

Erkekler ve kadınlar için farklılık gösteriyor tabii değerlendirmeler… Uzman olmaya falan gerek yok bunları tespit için. Malum şeyler anacım, bilmeyen mi kaldı?

***
Sevgili karşı cinsim, cins cins dolanıyorsa boynuna uzanan kır saçlarla, marka fularıyla, genç – modern kesim blue jean’iyle salınıyorsa bu yaşın içinde; “Karizmatik” olur. 
(Ki, dubleanne'min * bi tespitleri ve özlü sözleri var ki konuyla ilgili cuk... Lakin söylemicem! Bu arada anneanne * yazsam da aynı vakti alacakmışmış, onu fark ettim.)
Hemcinsim saçları yaptırsa, ne giyse, orasını burasını bile gerdirse; “Kocamış” olur aynı durumda… 

***
‘Karizmatik’(!) adamın, kendinden çok genç hatun kişi ile birlikte olmaya hakkı vardır. Çünkü erkeğin yaşı yoktur bi’kere…  Hıh...
Lakin kadın yaparsa aynı şeyi, kendine ‘jigolo’ tutmuş olur… O yaşta neyinedir genç adam, otursundur oturduğu yerde? Cık cık cık canım, aaa...

***
Erkeğin evlenmek için daha çoook vakti vardır. Çünkü erkeğin yaşı yoktur dedik ya yahu… 
Kadın ise çoktaan evde kalmıştır…  Bir yaştan sonra da kartlaşır zaten, kocar, buruşur. Derdine yansındır.
(E, dışarı çıksın, n'apıyo evde? Ev işi bitmez ki anacım?! :)

***
Adam istediği an çocuk sahibi olabilir. Erkek’tir o! Spermler ölmez uleeen! 
Kadıncağızın ise hiç şansı yoktur bu konuda. Çünkü ‘gitti – gider, bitti –biter’ bünyeye sahiptir. O yaşa kadar yaptı-yaptı’dır. Yoksa treni çoktan kaçırmıştır...

***
Erkek, eli ekmek tutandır her yaşta. O ekmeği almak için parayı nasıl kazandığı, ne ile katık ettiği, kimle paylaştığı (!) önemli değildir. Ve hiçbir karşı cins ile kariyer mücadelesine girmesine gerek yoktur çünkü zaten o 1-0 galip başlar hayata bilmem kaç santim fazlalığıyla…
İş hayatındaki kadın ekonomik özgürlüğünü  elde etmiş olsa da; ‘olgun’ ve yalnız bir kişi olarak, acınası ve ezilesi durumdadır. Karşı cinsi ile mücadele etmek zorundadır ayrıca her daim. Ne kadar başarılı olduğu önemli değildir. Yazık’tır ona ve erkekler tarafından ya elde edilmek istenesi ya da alay konusu edilesi konumdadır…   

***
Adam özgürdür her şekilde. İşi, evi, arabası vs. ile istediği zaman, istediği şeyi yapabileceği rahatlıktadır. Her ortama girebilir, çünkü o bir 'erkek'tir ve “Vay, herife bak, hiç yaşını gösteriyor mu? Karizma on numara” diye karşılanır! 
Kadın çalışıyorsa işinde iş arkadaşlarıyla, çalışmıyorsa evinde komşuları yaşıtı hanımlarla katılır hayata, ayrı tellerden. Maazallah yaş ortalaması kendinden küçük bir ortama girse bir mekanda; ‘Bu teyzenin de ne işi var burada?’ olur… 

***
Erkek bu yaşına kadar evlenmemişse, özgürlüğüne düşkün olduğu için kendi kararıyla evlenmemiştir. Yoksa elini sallasa ellisidir olum?!.. Kadıncağız ise, bulamamıştır demek ki bu yaşa kadar birini de tutamamıştır elinde. ‘Kız Kurusu’ olarak göçüp gidecektir bu hayattan. Bu saatten sonra da sarkmış göğüsleri, buruşmuş yüzü ile zor bulur zaten birini… ‘Karizmatik’ amcalar da onu ne yapsındır, çıtırlar dünyasında cirit atabiliyorken?!

***
Adam, evinde istediği hatunu, istediği şekilde ağırlayabilir gece – gündüz. Sonuçta olgun ve bekâr bir erkektir. Zamparalık, -pardon- ‘çapkınlık’ yapması çok doğaldır. Elinin kiridir her yaştan hatun kişi… Adı; ‘Çapkın Karizmatik Bekâr Adam’ olur. 
Kadın, ola ki herhangi bir arkadaş kıvamındaki erkeği evine alırsa (!) adı; ‘Aşifte’ olur, ‘Bak bak, gördün mü, duydun mu?’ olur, ‘Kaç yaşına gelmiş, hala namus nedir bilmiyor. Eve giren çıkan belli değil’ olur. ‘Bu değirmenin suyu nereden geliyor, belli oldu’ olur…

***
Yahu şöyle bir baktım da yazdıklarıma, sadece kırk yaşla ilgisi yok kadıncağızların çektiklerinin. Her yaşta kadın, bir şekilde ezilebiliyor hayatın içinde. Ezik – korunası – ihtiyaç sahibi değildir ama kadınlar ha!  Erkekten çok daha güçlüdür tam tersine… Tabii canım...
Bir kere erkekleri de ‘Kadın’ denen muhteşem varlık doğuruyor. Oradan bir başlayalım… Heheyt...


Erkeğin çoğunlukla yapamadığı gibi aksine mütehakkim’dir kadın, kontrolü alır ele… Onların ruhu duymaz, halleder düzenler her bir şeyi hayatlarında halbuki... (Her kadın anne'dir be ya!)
Aklına koyduğu şeyi yapamama gibi bir alternatif söz konusu değildir onun için. Lakin güçlü olduğu halde, her durumda ortaya koymaz bunu. İster ki erkeğinin gücünü hissetsin ve hissettirsin. 
Çünkü bilir, erkek daha güçlü olmak, öyle görünmek ve göstermek ister. 
Kadın ise böylece kendini ‘ezik’ değil, daha dişi hisseder…

Güç’ten bahsetmişken, şöyle bir durum da var mesela; 
Kırklarında – ekonomik özgürlüğü elinde – kimseye eyvallah etmeyen – başı önünde gezmeyen – paylaşmayı ve tartışmayı bilen bir kadın erkekler tarafından kolay kolay taşınamıyor.
Yalan mı? 
Çünkü erkek milleti (çoğunluktakiler); her şeye ‘he’ diyen, fazla zeki olmayan, maddi manevi ona muhtaç olan kadın istiyor. Öyle istiyor ki erkekliğini (!) konuşturup, rahat rahat başına vurabilsin kadının eksikliğini (!)… Ne de olsa kadın kısmısının her bir şeye aklı ermemelidir öyle hak – mak iddia edecek kadar?!

Anam okumamışından, en okumuşuna kadar aynı bu tipler. 
Bir kaç dil bilen, yurt dışı seyahatleriyle iş yapan, iki üniversite mezunu bir herif; gittikleri bir cafe-bar'da sevgilisini azarlama ve hatta tokatlama hakkını buluyor kendinde. Yazık olandır ki; kadın gıkını çıkarmıyor?! Siniyor, pusuyor, sonra da gidip helada kusuyor?! 
Diğer yandan pek okul yüzü görememiş fakat bilginin kralını bünyesinde barındıran ve tatlı tatlı sohbet edilesi bir adam, sevgilisine/eşine her gün, onu ne kadar sevdiğini ve değer verdiğini söyleyerek sarılıyor...
Al, buyur burdan yak?!

Kırkıydı ellisiydi yok bu işin esasen… Beraberce güle oynaya, sarıla sevişe, anlaşa kaynaşa, sevgiye sevgi katıp saygıyla yoğurup harmanlaya harmanlaya yaşamak varken, ne diye dövüşürsünüz bizimle ey sevgili karşı cinsim? Cins misiniz? 
Ne diye döversiniz, söversiniz, ezersiniz, taciz edersiniz, istismar edersiniz sevgimizi? 
Ne diye kanıksarsınız varlığımızı ve doğanın verdiği güzelliğimizi? 


Sinirlendim ama bak şimdi ya... Şurda iki latife yapacaktım, ciddiyete daldım. 
Halbuki hep tam tersi olur... He yav...

Mesela bir ayrılık sürecini iki cins çok farklı yaşar... 
Erkek direkt dağılır. Tabii canım... Ne de olsa, her daim onun poposunu toplamaya gönüllü eşi/annesi/hemşiresi/sırdaşı/bakıcısı/dadısı/hizmetçisi/kız kardeşi/dostu/ruh doktoru yanında yoktur artık?!

Kadın ağlar, sızlar, içlenir, hislenir, sinirlenir, depreşir... Sonra bi silkelenir, ayağa kalkar ve hayata daha güçlü olarak kaldığı yerden devam eder.

Lakin istisnalar da var tabii iki taraftan da... 
Anam ne gıcık adamlar, ne salak kadınlar var çırpınıp duran ex ilişkisine dönebilsin diye... 
(Ki, bu mevzuda da fikrim biline, değil mi?:
http://iklimdora.blogspot.com/2012/11/extir-ne-yapsa-yeridir.html ) 

Ya da depresyona tedariksiz girip, dımdızlak çıkanlar var...
Veya depresif tosbağa kıvamında artık orda yaşayan mı ararsın?...
Ve yahut ...

Aman, neyse ne. Sıkıldım...

O değil de, ocakta çay vardı ya la... (İğrenç güzel bi espri geldi aklıma ama söylemicem:)

Ben bi varayım gideyim, ince belli'den bergamotlu ile kafa çekeyim.
Bilahare sohbet ederiz tekrar...

Zamanında ingilizceyi nasıl öğrendiğimizi gösteren pek hoş bir foto ile nostalcik ve de hemencik gitmekteyim mutfağa doğru...







                                           

5 Nisan 2013 Cuma

Bİ ACAYİP TARİF-İ ŞAHAKULADE


Tereyağı yapımını anlatacağım. Vallahi...
'Burada ne alaka? Yemek sahifesi mi bura?" demeyin... Acayip keyifliyim... 
Tazecik doğal sütten yoğurt yaptım da hayatımda ve bu yaşımda ilk defa! 
Hey gidi de hey hey...
Anam sonra da tereyağı yapımını öğrenmeyeyim mi? Öğrenmeyeydim iyiydi ama oldu bi kere... Anlatmazsam çatadanak çatlarım...

Bi kere tereyağı, benim kahvaltıda olmazsaolmaz'ım... Evet.
Kahvaltıdan bi'şey anlamıyorum onun yokluğunda...
Kız, Allah beni n'apmaya, çok kolaymış ya?! Kolaymış da, sor bakalım bi'daha yapar mıyım? I-ıh... Anacım, iyi hoş da iki gıdım bi'şey çıkıyor en sonunda?! İvit.  Şahakulade köy tereyağını alıyorum en doğalından pazardan oblomov bir tembelteneke olarak, koyuyorum masaya iki dakikada. Ne uğraşacağım yapmakla ayol? 

Ama olay o değil. Bunu başarmış olmanın verdiği haz söz konusu. Bir kerecik de olsa deneyin derim. Hele ki ev yoğurdunu illaki yapın. Mis...

Kendimi ciddiyete davet edip, davetime de icabet ediyorum.
Başlıyoruz...

Süt, yoğurt ve krema'dan tereyağı yapılabiliyor. Damak zevkinize ve üşengeçlik derecenize göre istediğiniz birini seçebilirsiniz. 
Hepisi de denenmiş, afiyetle yenmiş tarifler. Kimlerden mi? E, bittabi Pekbievhanımıgiller'den!

Mis gibi, doğal, lezzetli... Yapılanların tadına baktım ve hararetle tavsiye ettim gitti. (Şiddetle tavsiye edemeyeceğim çünkü şiddete karşıyım!)
Ayrıca da üşenmedim yazdım...
De hayde buyurun...


**Yöntem 1**

Malzemeler:
1lt.süt kaymağı (Süt doğal - açık satılandan olacak)
1 çy br. ılık süt
1 su br. soğuk su (Buzzz gibi)
Yıkama işlemi için soğuk su (Buzzz gibi)

Yapılışı:
Her gün alarak kaynattığımız (doğal-açık satılan) sütten topladığımız kaymakları 1 litrelik kavanozda muhafaza ederek biriktiriyoruz.
('Şehirde nerden bulucaz da alıcaz?' ve 'Sen şehirde yaşamıyosun galiba?' şeklindeki sorularınıza; 'Bulun bi şekilde' ve 'Evet' şeklinde cevap vericem bu arada.)

Kaymakları uygun (çukur) bir kaseye alıp, 5 dakika çırpıyoruz.

Kıvamı yoğunlaşan kaymağın üzerine ılık (sıcağa yakın) 1 çay bardağı suyu ilave edip, birkaç dakika daha çırpıyoruz. Kaymak, yağ şeklinde üstte toplanmaya başlayacak.

Bu aşamada 1 bardak soğuk su (buzdolabından) katarak tekrar birkaç dakika çırpacağız.

Buradan üstte biriken yağı ayrı bir kaba alacağız.(Mümkün olduğunca süzerek)

Ayrı kaba aldığımız yağı, 5 dakika buzlukta bekleteceğiz. (Dondurucu'da)

Buzluktan aldığımız yağın dibine biriken tortuyu iyice süzeceğiz. 


Yıkama işlemi:
Bu aşamada buzdolabı soğukluğunda (önemli!) su kullanacağız. Derin bir kasede üzerine soğuk su döktüğümüz yağı sürekli karıştırarak yıkayacağız. Çıkan tortulu, süt rengindeki suları süzeceğiz. Su berraklaşana dek bu işlemi yapacağız. (önemli!) 
Bu işlem yağın ömrünü uzatıp lezzetini arttıracaktır. 

Afiyet olabilir... 
(Hanım hanımcık Tv programındaki gibi bi tarif oldu :)


**Yöntem 2**

Malzemeler:
200 ml. krema
 (Pınar tavsiye ediliyor. Ayrıca Tikveşli'nin katkı maddesi çok imiş haberiniz ola:)
Tuz


Yapılışı:
Kremayı blendır (ya da çırpıcınız her ne ise onunla yapın, kavanoz bile olur lakin daha uzun sürer) yardımı ile 10 dakika kadar çırpıyoruz. Süre değişken olabilir duruma göre.

Süt ve yağ ayrışıyor. Tülbent katkılı bir süzgeçte en az 2- 3 saat süzülmeye bırakın.

Sonrasında elde ettiğimiz yoğun kıvam (tereyağı) istenilen miktarda tuz ile karıştırın. Tuzsuz da tüketebilirsiniz.


Yıkama işlemi:
(Süt ile yapılanın aynı)
Oldukça soğuk su (ki buz ilaveli de olur,  o derece yani :) içinde tereyağımızı yıkayacağız bir kaç kez. Berrak bir su elde edene dek... 


Notlar:
Yaklaşık 60 gr. kadar tereyağı elde edebilirsiniz.
Tereyağından kalan (yıkama işlemindeki değil, öncesi) suyu atmayıp, kek - börek yaparken kullanabilirsiniz. Mis.
Krema önce kabarıp katılaşacak, sonra tekrar sıvılaşacak ve ardından ayrışacak. Yani; sabır!

Afiyet olabilir...



**Yöntem 3**

Malzemeler:
İstediğimiz litrede aldığımız açık - doğal süt
Uygun miktarda mayalama işlemi için yoğurt
İsteniyorsa tuz

Yapılışı:
Sütü mayalayıp yoğurt yapıyoruz (Ki ben yapıyorum çünkü acayip kolay, üşenmiyorum bak buna!)

Ertesi gün yoğurdun kaymağını alıp, kendisini yiyoruz bir güzel. Afiyet olabilir.

Bunu birkaç sefer yaparak, kaymak biriktiriyoruz. Yani bir hafta kadar yoğurt yaptıktan sonra, aşırdığımız kaymakları bir kavanoz ile buzlukta muhafaza ettikten sonra!

Kaymakları istediğimiz yöntemle (bkz: krema'daki notlar bölümü) çırpıyoruz...

İçerisine çok soğuk (hatta buzlu) su ilave ederek birkaç kez çırpma işlemi yapıyoruz. 

Ve ayrıştırma... (Diğer yöntemlerde öğrendikti?)

Ve yıkama... (İsterseniz bunda yıkama işlemi yapmayabiliyorsunuz. Paşa gönül hesabı!)

İsterseniz tuzlayabilirsiniz.

Bitti...

Afiyet olabilir...



Notun Notu:
Süt ve yoğurt ile yapılanda kuş kadar, minnak, miniminnacık, acıcık, tadımlık, bi gıdımlık yağ çıkıyor. (Örneğin, mesela, faraza, misal olarak; 4lt sütten 2 çorba kaşığı kadar!)

Sinirleriniz sağlam, bileğiniz kuvvetli, dimağınız ferah ise buyurunuz yapınız...
Ellerinizden öperim.

Afiyetler, sağlıklar, huzurlar, doğala özdeş aromalar sizinle olsun.


 EKSTRA

Yoğurt yapımı için de pratik bilgiler verivereyim bari oldu olacak diyorum... (Sanki biliyorum?! :)

 Ben göz kararı - el yordamı ile yapıyorum ama aşağı yukarı / sağdan sola 3 / takribi / tecrübe ile sabit fikirli olarak şöyle bir ölçü verebilirim sanırsam galiba herhalde kanımca ve de zannımca; 
1 lt. süt için 1 dopdolu yemek kaşığı suyu alınmış yoğurt. 
( Suyun alınmasına takılmayın, yoğurt olunca gönlünü alırsınız. Ehü  ) 

*Doğal - açık sütü bulup alıyoruz ve kaynatıyoruz.
 Bir iki taşım kaynadı mıydı yeter. Başında durun vallahi, bir - iki demiyor puf diye taşıveriyor. Arada dibini neyin kontrol için karıştıracaksanız, kaymağını bozmayın, kenardan kenardan karıştırın. Orta ateş - kısık karışımı... Dibi tutmasın! 

*Soğutun. Ilık hale gelecek yani minik parmağınızı süte daldırdığınızda sıcaklığı hissedeceksiniz ama yanmayacak. Sıcak olursa ekşi olur, soğuk olursa tutmayabilir, karışmam ona göre: Ilık! 

*Uygun sıcaklığa gelince bekleteceğiniz yere alıp, hiç kıpırdamamasını sağlayın. Orada işleme devam edin...
Şimdi, kaymağı bozmadan, kenarından biraz süt alıp, mayalayacağınız yoğurdu inceltin ki karıştırması, kaynaşması kolay olsun. 
Yoğurt önceden yaptığınızdan mayalamak için ayırdığınız ise mis gibi olur. Değil ise üzerinde 'doğal köy yoğurdu' vs. gibi ibareler bulunan bol kaymaklı bir yoğurt ile yapmanızı tavsiye ediyorum. (Sorma neden?!  ) 

*İncelttiğimiz yoğurdu, 'inceldiği yerden kopsun, döküyorum işte n'olursa olsun' diyerek, yine kaymağı bozmadan kenardan kenardan süte ilave edin. Sakin, usulca... Kaşığı dipteyken hafif oynatarak karıştırıyormuş gibi yapın, çaktırmayın...

*Tencereyi hiç oynatmadan işleme devam edeceğiz. 
(Bi düğün filan olsa oynasın ama durduk yere şimdi 'Bayram değil, ayran değil, nenem beni niye öptü' şeklinde oynamanın manasızlığı nedir, di mi ama?) 
Evet, nerde kaldıkdı; tencereye kapak ve şifa niyetine bir süzgeç kapayabiliriz ki üzerine örteceğimiz bez içine girmesin. Ok... 
Süzgecin üstünden bezi de örtüyoruz ki terleyince suyu emsin. Şimdi kapağını kapayabiliriz. 
Yünlü gibi, pofuduk mufuduk, sıcacık ne varsa onunla da tencereyi koruma altına alın şimdi de. Ki, oda orkestrası -aman- sıcaklığı muhafaza olsun... 

* En az 4 saat kıpraşmadan ıscacık orda kalsın... 

*Sonra üzerini açıp, bir kaç saatte öylece bekleticez... 

*En son buzdolabına alıcaz ama alırken yine kıpraştırmayacağız mümkünse. Ve 5-6 saatte dolapta bekleyecek. Yani 1 gününüzü alır bu işlem ona göre... 


BİR BAŞKA TARİF mi?

He... Aklıma geldi son anda. Bir arkadaşım kavanozda yapıyor yoğurdunu. Hıhı...

MAYA İÇİN MALZEMELER: (5 litre süt ile yapılacak yoğurt için)
5 yemek kaşığı yoğurt
1 çimdik tuz
Yarım çay kaşığı şeker

1 çay kaşığı nişasta

Not: Tuz, yoğurdun çabuk ekşimemesini sağlıyor. Şeker, maya bakterilerinin çoğalmasını sağlıyor. Nişasta da kıvam veriyor. İvit.

YAPILIŞI:
Kaynayıp ılıyan sütü birer litrelik cam kavanozlara paylaştırın. Ya da her ne kadarlık istiyorsanız. Ama böyle olunca yiyeceğiniz kadar yoğurdu açıp kullanmış oluyorsunuz. Çaktınız köfteyi? Ok...
Maya karışımını hazırlayıp kavanozlara çok karıştırmadan paylaştırın ve kapaklarını sıkıca kapatın. Üstlerini örtün ki ıscacık kalsın. Bazı hanımlar ılık hale getirdikleri fırınlarının içinde bekletiyormuş mesela. Tabi ılıyınca kapıyorsunuz ha fırının düğmesini. 2-3 saat içinde yoğurt mayalanmış oluyor. 
Ve önemli not; 1 gün boyunca açmayın yoksa sulanır maazallah.
Kavanozları buzdolabına koyun.
Uzun süreli buzdolabında muhafaza edebilirsiniz...

Bitti

E, artık afiyet olabilir... Bir şey değil canım n'olucak, rica ederim... 

NOTun Notu:
 Zevzek bölümleri çıkardığınızda göreceksiniz ki acayip kolay bi yapılışı var. Düşünün yani benim gibi oblomov bi tembelteneke bile yapıyorsa? Di mi ya? 

İki dakka ciddi olabiliyorum ben n'apayım? 

Bak ablası bak şu tereyağsı yağsı duruşuna...



20 Mart 2013 Çarşamba

İKLİM DER Kİ;





`*:•.☆ ‏
☆.•:*´

Otur şimdi keyifle, uzat ayacıklarını dinlenesiye,
Başla okumaya, yudumlarken çayını sindire sindire
Bak, ben öyle yaptım bile 

`*:•.☆ ‏
☆.•:*´



*Kendi Cumhuriyetimin vatandaşıyım...


*Yalnızlığın coğrafyasıdır olmak istediğimiz yer. Bir firari gibi bağlarımızdan kurtuldukça, oraya kaçar sığınırız. Kendi kendimizi seyredebildiğimiz tek aynadır çünkü yalnızlığımız...

*Kendinden menkul zatın terbiyesi amma yok söylediğinin bi kıymet-i harbiyesi...
                  Dora Paşa

*Ben bir garip İklimDora'yım...
Bugün bura, yarın ora'yım...
Bilmem neden zulüm dünya,
Gidip sahibine sorayım?!...

*Başka biri olsaydın eğer, kendine katlanabilir miydin?



*Kendine dışarıdan bakma, kendini seçme ve kendini istediğin başka biri yapma şansın olsaydı...  Yine de kendin olmak ister miydin?


*Bir kez olsun kendine küfretseydin, hangi küfrü söylerdin?

Uğruna, daralan vakitleri genişlettiğin anlarına bir bakar mısın, nedir seni alıkoyan? 
Kâfi olanı elinin tersiyle itmene sebep olan nedir? Seni doyuracak tahta kaşığın boyutu ne olmalı, söyler misin?
Çok yakındaydı halbuki uzak gibi görünen değerler, içimize işlemişler habersiz… Çok basit bir tarifi vardı aslında huzurun. Bir kaşık deniz suyu, iki tutam bulut ve göz kararı toprağı karıştırmak yeterliydi... 

*İçimdeki güle güle seslerinden bir yol yaptım geceye...
Kendimi karşılıyorum şimdi güler bir yüzle…



*İçi çürümüş insanları, sözcüklerinin kokusundan tanıyabilirsiniz. Onların ruhları apse yapmıştır. İyileşmelerinin tek çaresi ise; ruhlarını bedenlerinden çekip almaktır.

*Kadınlar 'otur' deyince oturmayı, 'kalk' deyince kalkmayı, 'sus' deyince susmayı bırakalı 'çokcan'a yıl oldu.

*Hayat; aktığı hız olarak cimri, verdiği haz olarak cömert olsun istiyoruz hep... Aksi halde mutsuz oluyoruz?!

*Şiddet, doğurgandır.

* Olmuş ile ölmüş'e çare yok,
Geçmiş ola.
Olmadan olacağı, ölmeden öleceği dert etme,
Yarın ola, hayır ola.

* Aklından neler geçiyor? 
Kafa sesin sana neler fısıldıyor?

Bin bir tilki mi dolaşıyor kıvrımlarda yoksa kayıp mı oluyorsun o labirent odalarda?
Gezinip duruyor musun çıkmaz yollarda yoksa çöpler mi biriktiriyorsun kamyonlarca?

Hem içeri hem dışarı laf yetiştirmeye mi çalışıyorsun umarsızca yoksa daha da mı batıyorsun derine tırmaladıkça?
Oskar'lık senaryolar mı yazıyorsun sayfalarca yoksa kaçmaya mı çalışıyorsun döne döne bir o yana bir bu yana?

Aklından neler geçiyor?
İç sesin sana neler fısıldıyor?

Uçup gitmesinler diye mi yazıyorsun duvarlara yoksa aklına mı kazıyorsun sığınıp yaradana?
Dalıp gidiyor musun habersizce hulyalara yoksa uyanıksın mısın sen de pembe ruyalara?

Tasarlıyor musun üç perdelik oyunlar kafanda yoksa cesaretin mi yok dışardaki hesapsız doğrulara?
Düşünmeden giriyor musun çıkarsız çıkmazlara yoksa dalıyor musun hayata gülümseyerek balıklama?

Aklından neler geçiyor?
Senliğin sana neler fısıldıyor?

Aklını da alıp tatile mi çıktın ve kayboldun okyanuslarda yoksa gidemiyor musun tüm hayatını sığdırıp bir bavula?
Karşı penceredeki kuşlar mı tutuyor seni ayakta yoksa beyninin anahtarını mı unuttun da kaldın sokakta?

Aklından neler geçiyor Allah aşkına?


* Zaman başına buyruktur, seni beklemez...




* İnsanın kendine gelmesi için bazen sadece elini yüzünü yıkaması gerekir, bazen de kalbini ve beynini...

* Bazı insanlara tahammül etmeye çalışmak, zemheri'ye tahammül etmeye çalışmaktan daha zordur.

*Bazen geliyorlar bana, diyorum "Es-gürle-bağır-çağır hayata!"
Sonra diyorum tekrar; "Uyma şeytana!"
Oysa,
İnsandan ala şeytan mı var dünyada?!

* Bütün mevsimlerin aromalarının karışımı tadında bir hayatı vardı... Ömrü çok uzun olmasa da mutluydu.
Bir gün, mevsimlerden biri diğerlerini umursamadan öne çıktı ve egemenliğini ilan etti. 
Böylece yaşamı bir anda Hazan'a dönüşmüştü. O da Güz'elliğinden eser kalmayan hayatını sonlandırmaya karar verdi ve kendini usulca toprağa doğru bıraktı. 
Çünkü biliyordu ki; aslında yaşam bundan sonra başlıyordu...

*Bazen hiç susmadan konuşası geliyor insanın. Çünkü anlamıyor be mübarek...
Bazen iki kelime sarf edesi gelmiyor insanın. Nasılsa anlamıyor ki mübarek..

*Hak ettiğini, hata ettiğini, heba ettiğini... 
Düşün, hayal et!

* Aklının almadığı, kalbinin yanmadığı, beyninin kanmadığı, kelimelerinin anlaşılmadığı oldu mu hiç?

* İnsan insana muhtaçtır, insandan ötürü...

*Ağzında lokma varken konuşmak zor değildir, zor olan ağzında haram lokma olduğu halde konuşabilmektir...

*Olmasını istediğin şeyleri ya da olmasından korktuğun şeyleri hayal edebilirsin... Seçimini yap.

* Kendine konuşur ya bazen insan. Kendiyle baş başa sohbet eder. Kim bilir ne çok anlatacak şeyi vardır da kendi bile bilmez, başkasına laf eder...

*Bir sabah uyandı ve ne gördü dersiniz? Tabii ki gününü!..

*Yaradılışında var ne yapsan değişmez hasleti, kırar da seni 'el' eder bilmez ki hasreti...

*Sonradan düşündüm de... Önceden düşüneydim iyiydi?


Çok uykum var gözlerimden akan...
Gözlerim var fırıl fırıl bakan...
Uyumak istiyorum yatmadan, sabah olsun göz kırpmadan...
Hep gündüz olsun, rüyam gerçek...
Bir gün hayallerim gerçekleşecek.
Geceler uzun, geceler yorgun...
İklim der ki; rüyan hayrolsun!

*İnsan kırıldıkça, incindikçe, parçalandıkça, bozuldukça kendini yenileyip yaşamına devam edebilen akıllı bir makinadır...

*Bir, gülücüğüm vardı yüzümde değişmeyen ve yıllara meydan okuyan gülümsemem... Bir de, sen yoksan gülümsemem!

* Hayat paylayınca güzel...
 Canınızı sıkanları paylayın, hayatınızı güzelleştirin!




*"Okumak mı, yazmak mı?" diye sorsan; "seyretmek" derim.
Çünkü ben okurken de yazarken de dünyayı seyreylerim!

*Hayatınızdan gidenlere teşekkür edin. Çünkü yeni gelen ve gönlünüze taht kuranlara yer açtılar...

*'Seni Seviyorum, çok seviyorum!' deyin her fırsatta sevdiceğinize, kardeşinize, annenize, çocuğunuza, dostunuza. Kız - erkek evlat ayırımı yapmadan, uzağa yakına bakmadan, şekli şemaili takmadan sevin sevilin bi'an evvel terk-i diyar olmadan...




* Velhasıl cancağızım, kendini boşuna harab-ı turab edersin... 
Yok yere talan edersin gönül odalarını da ararsın kendini...
Hiç yoktan hastalık edinirsin dünyevi mevzuları kendine...
Yer bitirirsin zihninin tüm açlığıyla içten içe kendini..
Bi gelsen görsen beni, bi duysan kalbimin sesini,
Uğrumda mestekar olursun aşık deli divane serseri...

* Yolculuğun tadına varmak Sevgiliye yakın, kendime uzak iklimlerde,
Çöllerde Leylalardan izler sürmek, 'bulamasam da' diye diye.
Ah ömrüm...

* Başarını gerçek dostun, başarısızlığını herkes görür...

*Gizli maskeni, endişe gömleğini, olumsuzluk şapkanı, ego ceketini
çıkarıp; 'gerçek' sen olmaya hazır mısın?O halde git ve nefes alabildiğini unutmadan, farkında olduğun 'kendi gerçek hayatın'ı yaşa!

*Küçükken 'ne' olsam diye düşünür dururdum.
'Pişman' olacağımı bileydim, bi an evvel büyümek istemezdim.
Neyse ki, içimde asla büyümeyecek olan bir çocuk gizli. 
Ve tek isteği 'Huzurlu' olmak...

*Sevgili Hayat,
Yaşadığım her şey için sana minnettarım...


*Ölümcül bir hayatım var...


*Yorulmadan önce biraz dinlenmek lazım...


*Velhasıl cancağızım, Uzun Lafın Kısası şu;
ULK

*Gidene çare yok, yeri gelse geri gelmez...

*Farklı insanlar girer hayatımıza zaman içinde...
Kimi kalır gönlümüzde, kimi gider hiç görmemişiz gibi ömrümüzde.
Bazısı sevabımıza, bazısı günahımıza ortak olur...
Kimi kalır gönlümüzde, kimi armağan olur ömrümüze.
Farklı insanlar, farklı imtihanlardır hayatın içinde...

*İyi ve güzel düşün. Bir gün gerçekleşir elbet olmayacağını sandığın düş'ün...

*Gerçekleri kendine yontmaya, yalanları sana yamamaya çalışan insanlar var... Zor vesselam.

*Bilincin altını bi' kaldırsan neler neler çıkacak kim bilir?

*Ben kim miyim? Sadece 'İnsan'ım! O kadar...

*Asıl, unutulunca ölür insanlar... Unutmayın!

*Birbirinin hayatına ne girebilen ne de çıkabilen insanlar var... Zor vesselam.

*İnsanlar da kitaplar gibidir; Önce 'İçindekiler' kısmına bakınız...

*Şartlar uygun olmadığı için değil, istediğin şartları yaratacak gücün olmadığı için yol alamazsın...

*Nasıl göründüğünü değil, nasıl hissettiğini ve kim olduğunu önemseyen insanlar ile arkadaş olmalı...

*Bilmez kimse başına gelmedikçe, ateş düştüğü yeri yakar.
Eloğlu görmezden, anlamazdan gelir de uzaktan bakar...
Kimi ciğerinde kor yanar da bağrına taş basar,
Keyfi yerinde eloğlunun, seni ne düşünür ne kafasına takar...

*NOT: 'Kim Vurdu' ya gidiyorum, dönemeyeceğim...

*Önce dili damağı kurudu... Çünkü derdini anlatamamaktan yorulmuştu.
Sonra gözyaşları kurudu... Çünkü yaşlar akıp gitmiş, yüreğine dolmuştu.
Bir gün yüreği de kurudu... Çünkü toprak o gözyaşlarıyla beslenmiş ve ona sonsuz hayatı sunmuştu...

*Ya sus, ya da konuşma!..

*Keyif benim, kahyası da benim!..





*Her gün yaşıyoruz, bir gün ölüyoruz...


*Olduğun yerde değil, düşündüğüm yerdesin...

*Şiddete meyilliyiz; iki lafın bile belini kırıyoruz?!..

*Bir hikayeyi defalarca anlatabilir ama bir kereden fazla dinlemek istemeyiz... Böyle de bencil varlıklarız.

*İnsanlar farklı farklıdır... Ama Bazısı her zaman ve her yerde aynıdır; Aptal, aptaldır! Cahil cahildir! Vicdansız vicdansızdır!

*Birine, ona karşı hiçbir şey hissetmediğini söylemek; kızgın ya da kırgın olduğunu söylemekten daha fazla acıtır...

*Merak etmeyin, hepimiz cennetliğiz... Çünkü zaten cehennem faslını yaşıyoruz.





*Olabildiğince fedakar, cefakar, yardımsever olunuz ki; yüreğiniz güçlensin, ruhunuz tükensin!!!

*Büyük konuşmak, büyük pişmanlıklar yaşamaya davetiye çıkarmaktır...

*Zaman, senden hem alır hem de verir. Önemli olan sana verdiklerine sahip çıkabilmendir...

*Ümit edersin... Temenni edersin... Arzu edersin... Böylece geçer gider hayat...

*Bi'daha asla göremeyeciğini bildiğin bir insanı sevmekten vazgeçmiyorsan,sana ihtiyacı olan insanları da sevmekten vazgeçme, sevgi ölümsüzdür.

*Sen hiç kendinden sıkıldın mı? Kendinden soğuduğun oldu mu bazı anlar? Yoruldun mu hiç kendine yaptıklarından?





*Senin için yanıp tutuşuyorum... İmza: Kibrit

*Ben çocukken, küçüktüm. Küçüktüm, büyüdüm... Büyüdüm, hep çocuk kaldım.

*Hiç bir zaman yeterli olmaz...

*Üzerinden epey zaman geçmiş gibi, artık hatıralar 'geçmiş zaman kipi'...
*Senin 'inandığın' gibi inanmak,yaşadığın gibi yaşamak,sevdiklerini sevmek, yaptıklarını yapmak,senin gibi düşünmek zorunda mıyım?!

*Bir kişinin hasletinde yoksa 'vicdan', ne beklenir ki iyilik o kuldan? Amma ve lakin, söylemeden de duramıyor be insan?!

*En az 3 çocuk!.. Evet!.. En az 3 çocuk EĞİTİN!

*Ne söylediğimi bile anlamıyorsun, bir de söylemediklerimi duysan?!...

*Önce kendini düzelt, beni sonra konuşuruz...

*Suçlamak, niyetini doğruca söylemekten daha kolaydır. Bu yüzden insanlar sizi hep, aslında kendilerinin olmak istediği şeyle suçlarlar...

*İnancımı kaybetmektense, bilincimi kaybetmeyi tercih ederim...

*Alerjik bir bünyem var, o yüzden aptal insanlarla muhatap olmamaya çalışıyorum.

*Sözlerini çürütemiyorlardı... Bu yüzden bedenini çürüttüler!

*Kurulu düzenin sesini değil, vicdanının sesini dinle!

*Bazen; 'Her şey ç(b)ok güzel olacak!' diye geçmiyor mu senin de içinden?

*'İnsan' suretinde olman, İNSAN olduğunu göstermez.

*Bazen, 'Boş ver' demenin dayanılmaz hafifliğine kapılmak çok güç oluyor...

*Bazı insanlar, 'İnsan Hakları'nın sadece kendileri için geçerli olduğunu sanıyor?!

*Hayat çok uzun... Bir ömür boyu.

*İnsan denen varlık, yalnızca et ve kemikten müteşekkil bir varlık değildir İnsanın ruhu vardır, ruhun da bedeni Biri ölümlü, diğeri ebedi...

*Hayat, beklemekten ibarettir

*En iyi yalan, doğru olandır...


*Aynada gördüğün sen 'sen' değilsen, görünen der ki; "Keşke yıllara meydan okuyabilsem?!"

*Bazen en iyi yol, kendi çizdiğin yoldur...

*Kendinle konuş! Kendine iltifat et... Kendine kız... Kendini ayıpla... Kendini sev... Kendine itiraf et...

*Hayat yavaşça akıp gider ve sessizce ölüme karışır...

*Varlığının bir anlamı var. Ancak varlığın ölümle birlikte geçersizleşiverir...

*Ömrümden kırk küsur bahar gelip geçmiş..

*'Nasıl değiştiririm?' değil; 'Nasıl mutlu ederim?'

*Kendi fikri olmayanın, zikri de emanettir...

*Yabancıyım... Bu hayata yabancı!

*Gerçeklik, ancak biz onu görebildiğimizde ortaya çıkar...

*Artık aksi düşünülemeyen tek gerçek; en vahşi hayvanın 'insan' olduğu gerçeğidir...

*Ne kadar az bilirsen, o kadar çok güvenirsin..

*'Bak, görüyor musun?' dedi, 'Evet, ne halim varsa görüyorum!' dedim.

*Bana 'ne' olmam gerektiğini söyleme... Bir ayna vereyim bak ve kendine 'ne' olmaman gerektiğini söyle! Evet, nerde kalmıştık?

*Ne garip... Bir yerde yaşam duruyor, başka bir yerde devam ediyor. Zaman herkese farklı işliyor ve bunun adına 'Hayat' deniyor?

*İnsan bedeninin de 'Son Kullanma Tarihi' vardır...

*Hayat aslında çok basittir; nefes almak kadar basit... Ve Hayat aslında çok zordur; nefes vermek kadar zor...

*Çelişkilerle geçer bir ömür... Çoğu zaman bitkin, bezgin, umutsuz; ara sıra güler yüzlü ve sorunsuz...

*Sana öğretebileceğim şeylerim yok ama sorarsan beyninin yerini gösterebilirim.

*Aldatma; 'Ruh halim bozuk' bahanesine sığınılacak değil; 'Karakterim bozuk' cümlesine sığacak bir durumdur.

*Hayat, yumurta gibidir... Ya da yumurta hayat'tır!

*Ölümcül bir hayatım var..

*Ruh med cezirleri zaman okyanusunda Nihayetsiz iniş çıkışlarıyla tarifi zor insan coğrafyasında..

*İçimden her geçeni söyleyebilseydim keşke... İmza: Herkes

*Ne istediğini bilmiyorsan, bari ne istemediğine karar ver...

*Her sözün, her davranışın, her tavrın, her bakışın bir bedeli vardır...

*'Ne ekersen onu biçersin'... O halde, ne ektiğine dikkat et!

*Her yeni umut, gizli bir umutsuzluktan doğar...

*Hayatını nasıl yaşayacağı kararında söz hakkı, sadece ve sadece kişinin kendine aittir...

*Ve dedi ki; Cerahatli ve Kronik Cehalet Sendromlu beynini de al, git...

*İyi Günler... Bir salkım huzur verir misiniz?



*Bütün yalanlar, geçmişten gelip geleceğe yeni bir kapı açmak için hazır beklerler. O kapıya kilit vurup vurmamak ise sana kalmış...

*Etrafa nefret tohumları saçan birini görürseniz; orayı sakın sulamayın! Nefret tohumlarının atılmasına engel olamadıysanız, yeşeren filizleri derhal kökünden sökün! Atılan nefret tohumlarının bir daha orada yeşermesini istemiyorsanız; O Toprağı Sahiplenin!

*Problemin bir parçası iken, 'çözüm' olmayı nasıl düşünebilirsin?

*Affedersiniz, bakar mısınız; bilincinizin altı üstüne çıkmış?!...

*Mutluluk, 'insan' neslinin olmadığı ya da 'insan' elinin değmediği yerlerde olsa gerek...

*Hatıralar asla ölmez... Fakat, ölüyoruz işte?!

*Güvenmek zor şeydir ama güvenilmek daha zor...

*Sana söylenen ile bildiklerin arasında dağlar kadar fark varsa, o dağlara kar yağmasını bekleme...

*Her şeyde bir hayır vardır" değil; "Her şer'de bir hayır vardır!"
Siyahın içindeki beyaz, beyazın içindeki siyah...Zen

*Beni sorma kimselere, yolum yolundur
Beni baharlara değil, hazanlara sor...
Hazan bağ bozumu'dur, ilk tohumdur
Beni sonlara değil, başlangıçlara sor...

*Bazen pes eder; 'Ölsem de kurtulsam' dersin...
Bazen dua eder; 'Ölmek istemiyorum, nasıl kurtulsam' dersin...
Bazen sebat eder; 'Öleceksek ölelim, kaçış yok nasılsa' dersin...
Bazen hayret eder; 'Öldürmeyen Allah öldürmüyor işte' dersin...Bazen isyan eder; 'Ölmeyi hak etmiyorum' dersin...
Bazen itiraz eder; 'Ölüme çare yok mu?' dersin...
Bazen...
Sadece ve öylece kabul edersin.

*Hayat, yaşadığın ömür kadardır. Ne daha az, ne daha fazla...

*En çok ona gülersin kahkahalarla
En çok ona kızarsın saçmaladığında
En çok onu ararsın yokluğunda
'Dost' denir adına
Bakma sen dört harfe sığdığına
Herkese denmez öyle kolayca
'Dost' yazılır 'can' okunur
Bağlar seni hayata
Selam olsun tüm dostlara

*Merak etme, asla unutulmaz kimse... Ama hatırlanmaz da hayal ettiğince...

*Ne istediğini bilmiyorsan, bari ne istemediğine karar ver...

*Her sözün, her davranışın, her tavrın, her bakışın bir bedeli vardır...

*Hızlandırılmış 'Dün' Dersi verilir. İmza: TARİH

*Mükemmel bir film izler, bitince kendi mükemmel hayatıma geri dönerim...Bütün hayatlar 'film gibi'dir... 'Gibi'dir...

*Eskidendi Bayram'lar, 'Eski' dendi Bayramlara...

*Eskidendi aşklar, ‘Eski’ dendi aşklara...

*Bazısını 'insan' sanabilirsin... İyi bak, göreceksin ki aslında onlar sadece yanılsamadır.

*Düşün... Ama düşündüğün her şeye inanma.

*Yaşam adına ne varsa hepsini ölüm'ün içine gömdük...

*Sen kuruntularını öldürmezsen, kuruntuların seni öldürür...

*Umut, bir duruma ya da olaya bağlı değildir. Umut etmek vardır...İnsan umut eder

*Çok seçici biridir... Algıda seçici.

*Yalan söylemenin kötü bir şey olduğu öğretilerek büyürsün...Doğruları söylersin, her köyden kovulur öğrendiklerini unutursun?!

*Bazısına "Allah akıl-fikir versin..." diyesim geliyor ama beyni yok ki, aklı nerede kullanacak?

*Mevsim yine sonbahar olsa, sen yine gelmesen
Hakkını helal et be seni kırdıysam istemeden
'Giden dönmez' diyorlar, doğru mu gerçekten?
O halde 'Dönmez'e bir bilet de bana kes, ben zaten geçmişim benden

*Hatıralar da dal istiyor kuşlar gibi konacak...

*Başucunda ömür boyu bekleyen tek şey; Ölüm...Daha ne diyeyim be gülüm?

*İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı... Çok gürültülü yahu.

*Düşünüyorum da... Düşünmek çok yorucu!

*Herkesin bildiğini ve kimsenin bilmediğini bilmek...
İşte bütün mesele bu!

*Hayat bazen, 'nerde kalmıştım?' deyip, kaldığın yerden devam etmektir. Önemli olan, nerde kaldığını unutmamak!

*Bazen, fikirlerini kendine saklamalısın...
Herkesin saklayacak bir şeyleri vardır, değil mi?

*Aynı hatayı iki kez yapmayın...Üç-beş defa daha yapın ki, yanlışlığından emin olun.

*Kadınlar korunmaya değil, erkekler öğrenmeye muhtaç...

*Biri insana zulmeder, biri insanı fetheder...

*Eski kafalar... Eksi kafalar... Eksik kafalar...

*Sevgi dolu bir aile, güler yüzlü bir dost, candan bir arkadaş, her güne rahatça uyanmanı sağlayan bir ömürlük nefes... Farkında mısın ne kadar 'zengin' olduğunun?

*Başarını gerçek dostun, başarısızlığını herkes görür...

*Aklı olan konuşsun... Haklı olan konuşsun... Saklı olan konuşulsun...

*Topraktan geldiysek, çamura bulanmanın da alemi yok...

*Ağlamak güzeldir… İçinde biriktirdiğin hüznü akıtıverirsin gider. Sen sağ o selametle… Rahatlarsın.

*Ruh med cezirleri zaman okyanuslarında, nihayetsiz iniş çıkışlarıyla tarifi zor insan coğrafyasında...

*Yolculuğun tadına varmak Sevgiliye yakın, kendime uzak iklimlerde,
Çöllerde Leylalardan izler sürmek, 'bulamasam da' diye diye.
Ah ömrüm...

*Bir yer çekimi cazibesiyle bağlandığımız, yakalamaya çalışırken kaçırıp, kaçmaya çalışırken yakalandığımız ömür ne ola ki?

*Gerçeğini biliyorken yalanlarla süslenmiş hikayeyi dinlemek; aksiyon filmi izlerken 'hadi len' demek kadar eğlenceli bir şey...

*Bazı şeyleri, inandığımız zaman görmeye başlarız...

*Para olmasa, hepimiz zengin olurduk... Gönlü zengin!


*Hayat, hesabıma ayrılıkları düş yarınlardan...


*Hayat çok uzun... Bir ömür boyu.

*Benim yaptıklarımdan ders alamazsın...
Git ve kendi hatalarını yap.

*
Bazı şeyleri, inandığımız zaman görmeye başlarız...

*Bazı insanlar; “Kafayı bi güzel sıyırınız ki dibinde kalmasın, sonuçta bulunmaz bir nimettir Akıl! " diyor bize sinirden beynimizi yerken?!

*Sözlerinin ederi, benliğinin değeri yok...

*Kendi mezarını kazana yardım et, bir kürek de sen kap...

*Bazılarının beynindeki suyun, hoşaf suyu olduğunu düşünüyorum...

*'Ne ekersen onu biçersin'... O halde, ne ektiğine dikkat et!

*Dünyaya gelmiş olmanın şaşkınlığı içinde kendimle savaşmaktayım... Zamanla biriktirdiğim en derin şüphelerimi bilinçaltıma atmaktayım.

*'Uçuruma sürüklenmek' diye bir şey yoktur. İnsan, zaten hep uçurumun kenarındadır. Ve bu uçurumun adı da; Dünya'dır...

*Her yeni umut, gizli bir umutsuzluktan doğar...

*Hayatını nasıl yaşayacağı kararının söz hakkı, sadece ve sadece kişinin kendine aittir...

*Affetmek lazım...
Düşmanını affet ama ismini asla unutma!


*Bende 'kalp yetmezliği' var
Kalbim seni sevmelere yetmiyor...

*Mutlu olman için her şeyin yolunda gitmesine gerek yok. 

Sen yolunda git, yeter.

*Geçmişi keyifle ziyaret edebilirsin ama kalmak için pek rahat bir yer değildir.


*Ağzına geleni değil, aklına geleni söyle...
*İyi ki varım.... Bugün varım, yarın yoğum.

*Bazı şeyler yokken daha güzel...

*Hayat çok uzun... Bir ömür boyu.

*Sonradan 'böyle' olmadım, zaten hep böyleydim...

*'İşte bu yüzdendir seni sevmelerim...' diyebileceğim bir sebebim yok.
Öylece seviyorum işte...

*Mutluluk, sen'sin...
Hem herkes gibi, hem hiç kimse gibi.
*Yoksul olmak değil derdimiz
Yoksulluk bitsin isteriz!
Einizi cebinize değil, 
Vicdanınıza götürmeniz dileğimiz!

*Bazı insanlar ulaşılmaz değil, 'uğraşılmaz'dır...

*Mesafeli olmazsan pişman olursun, pişman olursan mesafeli olursun!...

*Dinlemeyi bilen, can kulağıyla dinlenilendir.

*Mükemmel olman şart değil, iyi bir insan ol yeter...
'İnsan' olman ise şart!

*İçindeki 'hayvan'ı kurban et... İnsan ol!

*Seni üzecek olan asıl şey, henüz bilmediğindir...

*Her gün doğmak onun yerine,
Her gün onunla doğmak yeniden...

*Benim bakış açım, senin görüş alanına girmiyor...

*Ne söylediğimden eminim... 

Ama ne anladığın sadece seni bağlar.



*Harekete geçmezsen bedenin bomboş bir dünyada var olmanın dayanılmaz hafifliğinde kaybolup gidecek, ömrün bir hiç uğruna yitip bitecek...

*Mutluluk, 'insan' neslinin olmadığı ya da 'insan' elinin değmediği yerlerde olsa gerek...

*Düşün!... Ve Kendine sakla! Veya Düşün Ve Hemen unut! Bunu bi düşün?!

*Öğrenmek, yeri ve zamanı geldiğinde haksızlığa 'dur' diyebilmenin tek yoludur...

*Kendi Cumhuriyetimin Vatandaşıyım...

*Gülümse, yüzünde güller açsın...
Gülümse, hayatına ömür katsın...
Korkma, at en içten kahkahanı, bakan baksın...
Hayat senin, merkezinde sen varsın.

*Herkesin söyleyecek bir sözü var...
Bazısının lafta, bazısının yafta, bazısının burnu Kaf Dağı'nda.
Herkesin verecek bir cevabı var...
Kiminin öz'de, kiminin sözde, kiminin ağzı kulaklarında.

*Bir - bir anlattığına pişman, bir de sustuğuna...
'Keşke' dedi içine içine sustuğuna.

*Umutlarını erteleme, ertelediklerin için ise umutlanma...

*Bazısı gülüp geçmeyi 'boş vermek' sanır...
Oysaki durum, hayata boş vermek değil, daha derin bakmaktır.

*Korkma, düşlerinin peşine düş. 
Hayal kurabilen, aslında yere daha sağlam basabilendir.
Böylece düşlerin seni ısıtır, hayallerin üşümez.
Hayal kur ama orda yaşama...

Hayal et ama fazla dalma, yoksa olursun Hayalet!
Düşlerin renkli, hayalin gerçek olsun...

*Önce pişman olursun, sonra tecrübeli...

*Ne aradığını bilmezsen, bulup bulamadığını da bilemezsin...

 *Hadi, biraz otur ve dinlen...
Kendini dinle, doğayı dinle, ruhunu dinlendir.
Yoruldun sen de değil mi pişmanlıklardan? 
Hadi, biraz otur ve dinlen...
Az biraz da beni dinle, sen düşünme kafanı dinlendir.
Sıkıldın sen de değil mi riyakarlıklardan?
Hadi, biraz otur ve dinlen...
Ama bu kadar melankoli sevmem ki ben,
Üşüttün sen de değil mi bu havalardan?
Hadi, kalk artık ve hareketlen...
'Tren, meçhul yönüne gider', kapılar kapanacak birazdan?!

*Aklımız başımıza gelene kadar, ölmüş oluyoruz...

*Sen sus, tavırların konuşsun...


*Aynı pencereden bakıyoruz...

Ama ben yağmuru görürken, sen çamuru görüyorsun.
İşte o an Seni tüm gücümle o pencereden aşağı itmek istiyorum.


*Sabit fikirli insanı alıp, duvara sabitleyesim geliyor!...


*Aptal insana tahammül eden, ruhunu öldürmeyi taahhüt eder...

Ruhunu aptal'a teslim eden, huzuru ancak tahayyül eder.

*Büyüyünce 'kendim' olacağım...

*Birine güvendiğinde elde edeceğin şey; ömür boyu dostluk ya da hayat dersidir...
Hangisinin olacağına hayatın kendisi karar verir.

*Güvenmeyigüvenmeyi öğrendik güvenmemeyi...

*Yaşarken ölüp ölüp dirilebilirsin
Ama korkma
Diğer hayata bir kez öleceksin

*Garantisini verip de tutmadığım, tutup da bırakmadığım sözlerim gibisin...

*Yağlıları, tuzluları, tatlıları mideye indirip yana yakıla maden suyu aramak gibidir hayat bazen...

*Ben diyeceğimi dedim, gerisini sen yorumla...

*Bazen seni, sadece şarkıların anladığını düşünürsün...


*Biri doğarken gelmek için yeni hayatına, 

Başka biri diğer hayatına gitmek için ölüyor...
Ve 
Hayat böylece devam edip gidiyor...


*Güven veren, güvenilir olmayı bilendir.


*"Dile benden ne dilersen..." der lamba Cin'i,

Bilmez ki o bir dertli Türk, sığmaz 3 dileğe geleceği!

*Hayatımız boyunca kendimizi onlarca kez affetmişizdir.

Yoksa kendimizle yaşayamazdık.

*
Pişman olmanın dayanılmaz bir hafifliği vardır pişman olduğuna kederlenmenin yanı sıra...

*Başkasıyla geçinemeyenin, kendiyle derdi vardır.
*İnsanın istekleri arttıkça, masumiyeti azalır...

*Yüzünün değil, kalbinin ışıltısı aydınlatan insandır güzel olan...

*Bazen sorular karmaşık, cevapları ise çok basittir...

*Göremediğimize inanır, inandığımızı görürüz...
*Ümit et, uyu ve gülümse... Hayatın daha hafif olduğunu göreceksin.



*Hani, yürürsün de varamazsın...

Hani, koşarsın da yakalayamazsın...
Korkma,

Rüya'dır o...

*İyi insan lafının üstüne, kötü insan üstüne üstüne gelir...

*Her gün doğmak onun yerine,

Her gün onunla doğmak yeniden...

*Gelecek hakkında hiç bir şey bilmiyoruz.
Ama yine de yarın'ı merak ediyor, planlar yapıyoruz...
Ve buna 'yaşamak' diyoruz.
Öyleyse gönlümüzce yaşayalım..


*İnsan sevgiye hakimdir, aşk ise insana...


*Bazen kazanırsın, bazen kaybedersin. 

Bazen de öğrenirsin...

*Geçmiş; acı - tatlı anılarımızdır, hikayelerimizdir.

Gelecek; henüz okunmamış - duyulmamış olandır, özlemlerimizdir.
Gün; bugün'dür!

*Dün'e değil, Bugün'e uyan! Çünkü geçmişe uyan, geleceğe uymaz...

*"Dile benden ne dilersen..." der lamba Cin'i,
Bilmez ki o bir dertli Türk, sığmaz 3 dileğe geleceği!
*Güven veren, güvenilir olmayı bilendir.

*Ne kadar çok bilirsen, o kadar huzursuz olursun.
Ne kadar az bilirsen, o kadar mutlu olursun.
Ana fikir:

Burada söyleyemeyeceğim!

*Görmez'den geldim, Duymaz' a gidiyorum... Yolcu yolunda gerek, neme lazım diyorum!

*'Tamam geçti' dediğinde artık çok geç'ti...

*Çok uzakta yaşıyordu... Kendine çok uzakta...

*Birine kendini anlatma çabasına girdiysen, bil ki o senin dostun değildir.
Çünkü dost, seni en iyi tanıyan kişidir. Ve ona kendini anlatmaya çalışmak zorunda kalmazsın.
Birine kendini anlatma çabasına girdiysen ve o anlattıklarına inanmıyorsa, bil ki o senin dostun değildir.

Çünkü dost, seni en iyi tanıyan kişidir. Ve gerçeği anlatmana rağmen inanmıyorsa, onun düşmanın olduğuna şüphe yoktur.



*Yüreği yüzünde, yüzü gözlerimdeydi... Elleri ellerime, yüreğini sevdiğime değdi.

*Bazı insanlar, sen ne isen o'dur. 
Yapacak bir şey yoktur...

*Sevmek kendini bulmaktır, kendin gibi olmaktır...


*Bugün ile Yarın sohbet etseler, Dün'ü yad etmeden geçmezler...
Dün ile Bugün sohbet etseler, Yarın'dan ümit kesmezler...
Yarın ile Dün sohbet etseler, Bugün'ün sözünü kesmezler...

*Olmuş ile ölmüş'e çare yok,
Geçmiş ola.
Olmadan olacağı, ölmeden öleceği dert etme,Yarın ola, hayır ola.


*Mutluluk, sen'sin...

Hem herkes gibi, hem hiç kimse gibi...

*Çok fazla düşünme. 
Ne demiş eskiler;
'Düşün düşün, boktur işin; fuzuli düşünürsen çoktur işin'
(Ben uydurmuş da olabilirim tabii :) )
Velhasıl düşüne düşüne beynini ağrıtacağına, icraat göster?!

*Hayal et...
Fazla dalma boğulursun,
Olursun Hayalet..

*'O' çıkageldi bir gün...
Bunun için,
Giden herkese teşekkür ederim..

*Benim için dua etmese de, beddua etmemesidir insanlardan dileğim.
'Ah' almaktan korkarım, 'ah' etmem.
Herkesin 'insan' olmasıdır isteğim...

*Yük'te ağır, paha'da hafifti yaptıkların...
Koca bir yüreği doldurur çöpe attıklarım...

 *Kendini boş yere harab-ı turab edersin... 
Benliğini ararsın da yok yere gönül odalarını talan edersin...
Dünyevi mevzuları mühim sayıp hiç yoktan hastalık edinirsin...
Zihninin tüm açlığıyla içten içe kendini yer bitirirsin...
Günlerin sayılı yaptıkların kayıtlı acep bunu bilmez misin?..

*Ciddiye alınacak bir şey yok hayatta, öleceğiz nasılsa...

*Seni üzecek olan asıl şey, henüz bilmediğindir...

*Mutsuz isen, başkasının mutsuzluğunu anlarsın?!...
Aç isen, başkasının açlığını anlarsın?!...
Hasta isen, başkasının hastalığını anlarsın?!...
Yalnız isen, başkasının yalnızlığını anlarsın?!...

Asıl olan; karnı tok - sırtı pek, sağlıklı ve mutlu iken başkalarının acılarını, yokluklarını önemsemek ve hissetmektir.

*Aklı başında, olgun yaşında
Fikri sözünde, sazında
Hayatı tam tadında
Yaşa ki göresin der şair


*Söyledim, duymadı...
Konuştum, dinlemedi...
Yazdım, okumadı...
Sustum, anlamadı...


*Miskinim hovardayım, oblomov ayardayım...
Kıpırdatmam kılımı, canım sıkkın dardayım...
Çok Yalnızım Lan


*Herkesin hayatı, baş rolünü oynadığı bir filmdir;

Üzgün isek; 'drama'...
Endişeli isek;' gerilim'...
Kızgın isek; 'aksiyon'...Ve

Aynada kendimize bakarak bunları düşünüyorsak;
Bir korku filmi olur hayat.Ama 
Hepsine gülüp geçiyorsak; 'komedi'nin imdb'i, bizi 'kırmızı halı'ya götürür...

*Ümit ediyorum, öyleyse yaşıyorum.

*Zararın neresinden dönsem değil, ne kadar dönsem diyeceksin?!

*Beni yanlış anlıyorsan, belki de sen yanlış insansın...


*Bana ne yapmam gerektiğini söyleme... Balık tutmayı da öğretme, pazardan alıyorum ben!


*Bana balık tutmayı öğretme, balık ver. Tembelim ben...


*Güvendiğin dağlara kar yağdıysa, kayak takımlarını hazırla...

"İnsanlık" yaz...
Makul bi boşluk bırak. Evren'e gönder...
Bekle, bakalım kim dolduracak?

Dönerse senindir, dönmezse saat yönünde tekrar döndür
Zaman onun icabına bakacak!

*Parmakların acıyorsa, ipin ucunu bırakırsın...
İpin ucunu bıraktıysan,zaten ipin ucu kaçmış demektir.
İpin ucu kaçtıysa, kuyuya inemezsin...
Zaten tek başına kuyuya inmemelisin.
Diyelim ki indin?! 
O halde büyük bir sorunun var dostum...
Sözün özü:

Kendi ipinle de olsa kuyuya inilmez!

*Umudunu kaybediyor olsan bile, duygularını kaybetme.

*Sürekli arkana bakarsan, gittiğin yeri göremezsin...

*Ağzından çıkanı değil, yüreğinden çıkanı duyar kulakların...

*Affet...
Affetmek; karşındakini haklı çıkarmak, yaptığını kabullenmek demek değildir.
Affederek kendi iç huzurunu sağlarsın. Onun bilmesine gerek yok.
Kendine bir iyilik yap,
Affet...

*Unutmak istediğim şeyin en başında, hatırlamak istediğim şeyin tam ortasındayım...

Neyi unutacağımı hep hatırlamaktayım.
*Gülerken ağlıyorsan, durum vahim demektir...
Ağlarken gülebiliyorsan, her şey geçti demektir.
Doyasıya gül, doyasıya ağla...

İkisi de gerekli. İkisi de terapi...

*Dayanabildiği acılar, katlanabildiği zorluklar, çözebildiği sorunlardır insanı olgunlaştıran...

*Doğup dünyaya gelmeye kendin karar veremezsin ama
Kendi dünyana doğmaya ve onu iyi yaşamaya karar verebilirsin.

*Herkesin hatıraları vardır... 
Bazılarının 'hatır alanlar'ı.
Bunlar 'hatır soranlar'ın yakın arkadaşıdırlar.
Bir de 'hatır-gönül kıranlar' vardır aralarında. 
Onları boşverin gitsin...

*Bazen sadece dinlemek yeterlidir...

Akıl vermek, kendi tecrübelerinden yola çıkarak nasihat etmek anlamsızdır kimi zaman.

*Bazı insanlar ulaşılmaz değil, 'uğraşılmaz'dır...

*Ruhun gemisini inşa etmek mühim olan...

*"Belki olur" diyerek bir umutla başla, korkma... Belki olur!

*Herkes, diğerinin suçunu biliyor. Herkes, diğerinin bildiğini biliyor. Ve herkes susuyor!

*Ruhunun karanlık tarafına bir ışık yak…

*Takvim zamanına itibar etmeyen, saat mefhumu olmayan yerdeyim… Sen’deyim…

*Hayat planlanması gereken bir proje değil… 
Napoli'lilerin dediği gibi; koyver gitsin!

*İnsanlar kuşlara ekmek kırıntıları, hayat insanlara ümit kırıntıları atar… 
Biriktirir kırıntıları kuşlar gibi zor zamanlar için insanlar. 


*Ev, ‘yuva’dır. Eşya deposu değil!...

*Ailenle, dostlarınla hoş sohbette iken bilgisayardan başını kaldırıp, çalan cep telefonunun sesini kısmaktır bazen mutluluk…

*Bazen, kendine söylediğin yalanlar ile kendinden sakladığın gerçeklerden ibarettir hayat…

*Kendi hayatlarını yazabilenler, doyasıya yaşanmış zamanlara imza atarlar.

*İnsan ancak onu özgürleştiren ve kendini ifade imkânı bulduğu işlerle tatmin bulabilir. 
Ruh, kendini anlatabilmek ister. Sevdiğiniz işi yapın...

*İyi ki varım.
Bugün varım, yarın yoğum...

*Yaşam da seninle, ölüm de...
Yaşıyorken 'öldüm' deme!

*Aslında kaybettiği zamanlar kadardı hayatı...

*Hem et, süt istiyorsun; hem etliye sütlüye karışmıyorsun?!
Bekle, her şey güzel olacak!!!

*Çocukluğumuzda bayılırdık 'Dönme Dolap'a binmeye...
Büyüdük, dönen dolaplardan sıkıldık 
Can atıyoruz müsait bi yerde inmeye.

*'Tüh be' durağında inecek var...

*Ne söylediğimden eminim... Ama ne anladığın sadece seni bağlar...

*Yok efendim o kombin, yok efendim bu kombin...

Aldanma moda'ya, bak bakalım odaya, yanıyor mu kombi'n?

*Hayallerine dar gelen elbiseler giyme...

*Kendime verdiğim sözleri tutmuyorum, serbest bırakıyorum...
 Sonuçta sözler beni tutsa, midem bulanır yani.
Ayar olurum bi de, 'Tutmayın Lan beni' derim!
O yüzden empati kuruyorum, sözümde durmuyorum...

*Hayatı fon-dip yapamazsın, yudum yudum içmek keyfine varmak Lazım...
Yanında acıları değil, aşkları meze yapmak Lazım...
Aşk yiter gider, sevgiyi tüketmemek Lazım...
Çok düşünüp, bir konuşmak Lazım!

*Herkes her şeyi düşünür ama herkes her şeyi söylemez...

*Gelecek de bir gün gelecekse, 'geçmiş' de geçmişliğini bilmeli canım...

*Karalar bağladım koynuma, yaslardayım...
Sızladı pınarlarım, simsiyah yaşlardayım...
Ölenle ölünmez dediler, anlamazlardayım...
Gayri iflah olmam, sensiz ömür billah hastayım.

*Öldüğün gün doğdum ben yeniden...
Düştüm ama kalktım hemen.
Yıkıldım lakin güçlendim de...
Ağladım ve gülümsedim ardından.
Uyudum günlerce, sonra uyandım istemeden...
Kaçtım her şeyden ama buldum yeni bir Ben.
Öldüğün gün doğdum ben yeniden...
Sen gittin, bittim ben...
'Birileri doğar, birileri ölür' dedim yine içimden...
Zaten hep içime konuşurum ben.

*Zamanı geri getiremeyeceğime göre akıp giderken önümde, İsteyerek yaptığım şeyler kalsın elimde...



*Kısa cümleler kurmak istiyorum ben de, 'nasılsın?' demeden aslını anlatan...
'Gökten iki elma düşmüş' diyemeden masalını anlatan.
Kısa cümleler yazmak istiyorum ben de, başlamadan biten gideni aratan...
Kısa cümleler düşünmek istiyorum ben de, hayal bile kuramadan düş dünyası yaratan.
Kısa cümleler sığdırmak istiyorum ben de hayatıma mutluluktan ağlatan, bitirmeden tekrar tekrar başlatan...
Kısa cümleler istiyorum ben de özü sözü bir...
Cümleten kısa cümleler...

*Yerde insan kalmamış, gökte melek arıyoruz...

*Unuttuklarımızı tekrar hissetmek, hislerimizi yaşatmak, yaşadıklarımızı unutmamak…
İşte bütün mesele bu!

*Zorundayım ama mecbur değilim…

*Zamanın ruhu çok hafif…

*Bazen, akıllı olmak zararlıdır…

*Düşünüyorum, öyleyse suçluyum…

*Her doğruyu, hep doğruyu...

*Kendi işimi kendim hallederim hep. Ölürsem de, bi kendime ölürüm. O kadar...

*Sek içerim geceyi kafam bi dünya,
Bir nefes uyku tüttürürüm yanında.
Sabahı da susuz içerim kana kana,
Başım döner aklım bi karış havada.

*Gel kurtar hayatımı, yoksa ruhum intihar edecek...

*Yükseklik fobim var benim, o yüzden senden uzak duruyorum...
Hani Kaf Dağı'nda ya burnun!?...

*Çok tutumluyum...
İçimden her geleni söylemiyorum.

*"Hayatım bir roman olsaydı, soluksuz okurdum.
Bir film olsaydı, ağzım açık izlerdim."
Bkz: Herkes

*Sayın Azrail;
Bir gün geleceksin ya...
Giderken yanına almayı unutsana beni!

*Şarkıyı dinlerken sadece sözlerini duyuyorsan, sen mutsuzsun arkadaş...

*Ben bilmem, bey(n)im bilir...

*Ailemden yadigar bir ömrüm var...
Bir ömürlük mirasa konmaya ne dersin?

*Hayat; bir hediyedir. Ve hediyeyi alıp beğenmemek ayıptır.
Hediye geri çevrilmez, geri verilmez! Çok beğenmiş gibi yapılır.

Alıp bi kenara atılmaz, saklanır, ölene dek itinayla korunur.
Hediyeni sev ve koru

*Ben zamanı sorgularken zaman beni yontmakta...

*Geçmiş'ten ders alıyorsun eyvallah da...
Sınavı geçtin mi?

"İkinci şans" herkese verilmemeli...
Çünkü bazen; 
"Gel de bi daha inanayım yalanlarına, safım ya nasılsa?!"
Demektir!

*Gülümse, yüzünde güller açsın...
Gülümse, hayatına hayat katsın...
Korkma, at en içten kahkahanı bakan baksın...
Hayat senin, merkezinde sen varsın.


*Alerjik bir bünyem var, o yüzden aptal insanlarla muhatap olmamaya çalışıyorum.

*Mucize mi arıyorsun?
Aynaya bak!

*Ya olduğun gibi görün, ya da görünmez ol...

*Ajda Pekkan'ın yaşlandığını görmeden ölmek istemiyorum...

*Çoklu yaştayım. Nüfus yaşım başka, beden yaşım başka.
Beyin yaşım farklı, gösterdiğim yaş bambaşka. 
Bir de halet-i ruhiyeme göre değişiyor arada.

*Yalnızlık, tek kişilik değildir bazı zaman... 
Birinin yüreğindeyken de yalnız kalabilir insan.






*Yalnız olmaktan değil; bir dostun, bir sırdaşın, bir yoldaşın olmadan yalnız kalmaktan kork!
Herkes seni sevmek zorunda değil ya da sen herkesi aynı sevemezsin...
Ama sev ki sevilesin...
Ver ki alasın... 
İnşallah yalnız kalmayasın...

 *Sadece 'gidiş' biletim olsa...
Dönemesem kalsam çocukluğumda.

*Ne geçmişten ne de gelecekten korkmak işe yarar. 
İleriye bakmak, ileri görüşlü olmak, ümidini yitirmemektir seni ayakta özgürce tutacak olan.

*Hayatta 'ne' olduğumuz değil, 'kim' olduğumuz önemli ise eğer;
Sen kimsin?

*'Doğru' olan elbette iyidir.
Lakin her 'iyi', doğru olmayabilir.

*Sahip olduğun şeyin fiyatını değil, kıymetini bildiğin sürece 'İnsan'sın!

*Ne mutlu tok'um diyene!

*Dilenme, Diren!!!

*Hayat, kolay değil evet...
Sadece bunu kabul et!

*Sıkıntın geçene kadar 'Ayı'ya; 'Dayı' diyeceksin...
DepresyonDayım...

*Misafir umduğunu değil, bulduğunu yermiş...
Gel gönlüme misafir ol, ömrümü ye.

*Hepimiz hastayız...



*'Pişman mısın' dedi...
'Evet' dedim...
'Son pişmanlık fayda etmez' dedi...
'Yok, bu benim ilk pişmanlığım' dedim.
'Bir kereden bi'şey olmaz' dedi...
'Bir kere de adam gibi bi'şey söyle be adam' dedim. 
Pişmanım...

*Yanlış soruları sorarsan, doğru cevapları bulamazsın.


*Buyur, hoş geldin cancağızım gönül odama

İki kelam edelim, konuşacak çok şey var hala
Kahve de yaptım, seversin diye sen 'orta'
Yayıl şöyle Allahınsen, misafir gibi durma

Anlat bakalım, dinlemekteyim can kulağıyla
Ne badireler atlattık değil mi beraber hayat yolunda
Yılların ağırlığı çökmüş üzerimize gözlerimiz dolmakta
Akıtmak da lazım gelir gönül yaşını, ağla cancağızım ağla

Akşam güneşi vurdu bak yüzüne, çay da demledim sana
Sevdiğin o börekten de var, getireyim de oturayım yanına
Ne iyi ettin de geldin can kattın canıma
Rahat et cancağızım, yayıl şöyle Allah aşkına

Gülüp geçtik değil mi çok kez haksızlıklara
Yaş aldık ders aldık da gülümsedik, boş vermedik hayata
Yorulduk be cancağızım dert anlatmaktan ona buna
Bir düşündüm de şöyle, söylesene ruhumuz kaç yaşında?

Ne aradığımızı bildik, kıymet verdik bulduğumuza
Muhtaç olmadık şükür, hep gülümsedik dosta düşmana
Tahammül ettik seninle değil mi tüm zorluklara
Şöyle bir huzurla sarılayım da boynuna, şifa olsun ruhuma

Hoş geldin cancağızım,
Hoş geldin gönül odama...


*Yalnızlığın coğrafyasıdır olmak istediğimiz yer...


*Yazarsın senden olmayanı kendin gibi
Özlü söz ararsın sanki idrak eder gibi
Çok bilirsin her şeyi bir de uygular gibi
Dolanırsın etrafta aslında olmadığın gibi

'Mevlana' sözü yazarsın benimsermiş gibi

Kötünün dibisin rol kesersin iyimsermiş gibi
Kuşlar, börtü böcek ve insanları severmiş gibi
Ey lüzumsuz ruh çıkar maskeni de gel adam gibi 

Düştü takke'n göründü kel'in

Bütün dünyan; dedikodusu elalemin
Sanırsın halin gıcır yerinde keyfin
Merak etme senin de hazır altında yer'in

Ya göründüğün gibi ol pislikte kal öylece

Ya olduğun gibi gömül ansızın bir gece
Soracaklar 'nasıl bilirdiniz?' diye herkese
Diyecekler 'Satmıştı ruhunu ölümlü bir nefese'

İnsan ol da gel Mevlana değilim

Cehaletin bulandırır midemi bilirim
Susarım bilmediğimden değil iki laf
Ben seni konuşmadan da ezerim

*Güzel kadınlar; görünmezdirler.
Güzel yüzüne, hoş fiziğine bakmaktan içini göremezsiniz.
Görünen güzelliği yeterlidir sizin için. 


*Süper kahramanlar, süper güçleriyle mucizeler yaparlar. Sıradan insanlar bu mucizelere hayranlıkla bakarlar. Çünkü bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur. Ve zaten mucize diye bir şey de yoktur.

Mucizelere inanmak istersin. Oysa mucize sen'sin ama bunun anlamını bilmezsin. O yüzden bilenler bilmeyenlere söylesin. Çünkü bilmemek değil, öğrenmemek ayıptır. Ve zaten mucizeler kayıptır.
Ayıptır söylemesi, ben de bir mucize yarattım. Nasıl mı? Çok basit; sadece aynaya baktım! Çünkü bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur. Ve zaten hayatta mucizeler çoktur.
Mucizelere inanmak istersin çünkü neye inanırsan mucize O'dur.

*Her yaşın ayrı bir güzelliği var ama kurunun yanında yaş da yanar.
Gönül neye inanırsa, ona kanar...

*Kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin... Asla pes etme!

*Tevazu ile harmanlanmış bilgeliğini konuşturan insanlar var bu dünyada. Bir de aptallığını öz güven sanan insanlar?!.
Zor vesselam.

*Ve kaderi, ona ağzının payını verenin ta kendisi olmuştu!..

*Ağzında lokma varken konuşmak zor değildir, zor olan ağzında haram lokma olduğu halde konuşabilmektir...

*İnsan yaratılmışların en kutsalı ve özelidir. İnsan olun!

*Taş da yumurtanın üstüne düşse, yumurta da taşın üstüne düşse, olan yine yumurtaya oluyor değil mi?

*Olmasını istediğin şeyleri ya da olmasından korktuğun şeyleri hayal edebilirsin... Seçimini yap.

*Hayatı zor yapan, bazı şeylerin ve bazı insanların varlığına katlanmaya çalışmaktır..

*Gözler kusurları görmek için değil, güzellikleri ortaya çıkarmak için vardır. Güzel bakarsan, güzel görürsün.

*Kendine konuşur ya bazen insan. Kendiyle baş başa sohbet eder. Kim bilir ne çok anlatacak şeyi vardır da kendi bile bilmez, başkasına laf eder...

*Yaradılışında var ne yapsan değişmez hasleti, kırar da seni 'el' eder bilmez ki hasreti...

*Yalnızca çocuklar içtenlikle gülebilirler hayata...

*Kimse kusursuz değildir. Birini seversin ve o 'kusursuz' olur...

*Benliğime, bedenime, ruhuma, özüme, kişiliğime saygı duymayıp beni üzmesine izin verdiklerim için kendimden özür diliyorum...

*Şimdi 'hiçbir şey' değiliz ve bir gün gelecek 'hiç' olacağız!..

*İnsan kırıldıkça, incindikçe, parçalandıkça, bozuldukça kendini yenileyip yaşamına devam edebilen akıllı bir makinadır...

*Küçük şeylerden mutlu olabilen insanlar vardır. Bir de küçücük şeylere üzülebilen...

*Bir gülücüğüm vardı yüzümde değişmeyen ve yıllara meydan okuyan gülümsemem... 
Bir de, sen yoksan gülümsemem!

*İyilik dediğin karşılıksız yapılır ve zaten karşılıksız kalır...

"Sana ne?" demeliyiz işimize, gücümüze karışanlara!
"Bana ne?" dememeliyiz işine, gücüne karışılanlara!

*Bir hayalin yoksa; hayalet'sin demektir. O yüzden sen hep hayal et!

*Vicdanın zayıflamış, biraz 'vitamin' mi alsan?


Özgürlüğüne düşkün, çok seçici ve toplumun dayattığı kalıpların dışında yaşayan insanlar, 'farklı' oldukları için genelde yalnızdırlar. Ama bu gönüllü oldukları bir yalnızlıktır ve 'herkes gibi' olmaktansa yalnız olmayı tercih ederler.

*Yalnız olmak bir seçimdir, seçim yapamayanlar ise yalnız kalırlar!

*Özgürlüğüne düşkün, çok seçici ve toplumun dayattığı kalıpların dışında yaşayan insanlar, 'farklı' oldukları için genelde yalnızdırlar. Ama bu gönüllü oldukları bir yalnızlıktır ve 'herkes gibi' olmaktansa yalnız olmayı tercih ederler.

*Hayatınızdan gidenlere teşekkür edin. Çünkü yeni gelen ve gönlünüze taht kuranlara yer açtılar...

*'Eş' olmak; eşit olmaktır. Dost, sırdaş ve 'en iyi arkadaş' olmaktır. Tek bir hayata sığmaktır...

*Bazen koşu bandı gibidir hayat...
Koşar koşar yorulur, dinlenir tekrar 'ha gayret' diyerek koşar, adrenalin ile coşarsın ve bir bakarsın ki hala aynı yerdesin?!

*Hayat tuhaf. Biz de öyle...
Başkalarını kandırırız, kendimizi kandırırız, beynimizi kandırıp dururuz.
Duble yoğurtlu soslu döner veya koskocaman bol yağlı tuzlu bir atıştırmalık ile beraber 'diyet' kola içeriz mesela.Maksat 'Zararın neresinden dönsen kardır!'
Halbuki zararı zararla kapatır, kandırırız bünyeyi... İnce eleyip sık dokumayız, es geçeriz ince meseleyi.
Hayat tuhaf. İnsanlar da öyle...

*Eskidendi aşklar, 'eski' dendi aşklara...

*Aklımda kalanlar bana yeter sanırım ama aklımdan kalanlarla yetinebilir miyim bilmiyorum?!

*Yine ilham geldi ve bir şeyler fısıldadı kulağıma... Uzun uzun sohbet edelim istedim lakin geri gitti bi'çabuktan sığınağına.

*Bugün çok yediğini düşünüp, ertesi gün diyet yaparsın...
Bugün çok para harcadığını düşünüp, ertesi gün alışveriş yapmazsın...
Bugün çok güldüğünü düşünüp, ertesi gün surat yaparsın...
Bugün çok uyuduğunu düşünüp, ertesi gün yatağını bile yapmazsın...
Bugün yaparsın, yarın yapmazsın ya da
Bugün yapmazsın da yarına bırakırsın...
Ve böylece yaşamını düzenlediğini sanırsın. Oysa vicdanın trip yapar anlamazsın!..

*Yaş aldıkça anlayacaksın ki genç insan; yıllar çabucacık geçiyor, hiçbir şey eskisi kadar önemli, gerekli ve sürekli olmuyor. Ama bunu fark ettiğinde de iş işten, sen senden geçmiş oluyor...

*Hayat bir film ise ben de baş roldeyim. O halde neden ölüyorum?

*İnsanoğlu ya ölmeye çalışıyor ya da yaşamaya... Başka bir seçeneği de yok ya?!

*Hiç bir şey 'eskisi gibi' değil. Sen de öyle.

*Nerde kalmıştık?
İmza: Hayat

*Önemli olan; istediğin her şeyi yapabilecek olman değil, istemediğin şeylere mecbur olmamaktır...

*Sen bir varsayım değilsin; var olansın. Varlığının farkına var...

*İçim 'kan' ağlar, kalbim 'sen' ağlar...

*Hak ettiğini, hata ettiğini, heba ettiğini... 
Düşün, hayal et!

*Adını, kaç yaşında olduğunu, hobilerini, nefret ettiklerini, en sevdiklerini bile bilemiyor olsaydın; yine de kendin olabilir miydin?
Ne hissedeceğini dahi bilemeyecek olsan; yine de bir şeyler hisseder miydin?
Aynaya baktığında kendini tanıyamayacak olsan; yine yeni yeniden kendine 'merhaba' der miydin?
Yine de kendine katlanabilir ve kendini sevebilir miydin?

*Direksiyon hakimiyetimi kaybettim, hükümsüzdür...

*Bir gelsen görsen beni, bir duysan kalbimin sesini,
Uğrumda mestekar olursun aşık deli divane serseri...

*Değiştirmeye değil, devşirmeye çalış...

*Başka başka kimliklere bürünürsün zaman zaman
Gel zaman git zaman alışırsın onlara hiç yoktan
Öz kimliğine ihanet etmezsin de hiçbir zaman
Sen senlikten, benlik benlikten çıkar gider o zaman
Ara sıra, bazı bazı, zaman zaman
Kendine bile ihanet eder de zaman
Bir daha dönemezsin gittiğin yoldan
Sen senlikten, benlik zihninden çıkar gider o zaman


*Hayat herkese eşit davranmıyor. 
Hepimize farklı saatler sunuyor. 
Herkese ayrı dilden konuşuyor.
Kimseyi kimseye benzetmiyor.
Hayat devam ediyor... 
Herkese ayrı bir kader yazmaya devam ediyor.
Ve
İnsan kendine sormadan edemiyor?!
'Neden?'

*Hayat yavaşça akıp gider ve sessizce ölüme karışır...

*Yaşamaktan ve sevmekten ölesiye korkuyordu ama ölene dek bunu bilmiyordu...

*Sorgulamak; gerçeğin bir yerlerde olduğunu biliyor olmak demektir...

'Nasıl değiştiririm?' değil; 'Nasıl mutlu ederim?'

*Bana 'ne' olmam gerektiğini söyleme... Bir ayna vereyim bak ve kendine 'ne' olmaman gerektiğini söyle! 
Evet, nerde kalmıştık?

*İnsanın da 'Son Kullanma Tarihi' vardır...

*Hayat aslında çok basittir; nefes almak kadar basit...
Ve
Hayat aslında çok zordur; nefes vermek kadar zor...

*Çelişkilerle geçer bir ömür... Çoğu zaman bitkin, bezgin, umutsuz; ara sıra güler yüzlü ve sorunsuz.

*Her şeyde bir hayır vardır" değil; "Her şer'de bir hayır vardır!" 
Siyahın içindeki beyaz, beyazın içindeki siyah...
Zen

*Beni sorma kimselere, yolum yolundur
Beni baharlara değil, hazanlara sor...
Hazan bağ bozumu'dur, ilk tohumdur
Beni sonlara değil, başlangıçlara sor...

*Hayat, yaşadığın ömür kadardır. Ne daha az, ne daha fazla...

*Umut, bir duruma ya da olaya bağlı değildir. Umut etmek vardır...
İnsan umut eder.

*Çok seçici biridir... Algıda seçici!

*Başkasıyla geçinemeyenin, kendiyle derdi vardır.

*Gece ve gündüz birbirlerine sürekli ‘sıra sende’ derken daha önce hiç duymadığım ‘keşke’ istasyonu’nda duruyoruz...
Bu hiç olmazdı oysa…

*Uğruna, daralan vakitleri genişlettiğin anlarına bir bakar mısın, 
nedir seni alıkoyan? 
Kâfi olanı elinin tersiyle itmene sebep olan nedir? 
Seni doyuracak tahta kaşığın boyutu ne olmalı, söyler misin?
Çok yakındaydı hâlbuki uzak gibi görünen değerler, içimize işlemişler habersiz… 
Çok basit bir tarifi vardı aslında huzurun;
Bir kaşık deniz suyu, iki tutam bulut ve göz kararı toprağı karıştırmak yeterliydi...

*Gerçeğini biliyorken yalanlarla süslenmiş hikayeyi dinlemek; aksiyon filmi izlerken 'hadi len' demek kadar eğlenceli bir şey...

*Problemin bir parçası iken, 'çözüm' olmayı nasıl düşünebilirsin?

*Her gece ölür ve her sabah yeniden doğarız. Ve bunu nasıl yaptığımızın farkına bile varamayız...

*İnsanın kendine gelmesi için bazen sadece elini yüzünü yıkaması gerekir, bazen de kalbini ve beynini...

*Hayat, beklemekten ibarettir.
'Ay başı' gelsin diye beklersin...
Yaz tatili gelsin diye beklersin...
Evin, işin, eşin, çocukların olsun diye beklersin...
Daha iyi bir yaşamın olsun diye beklersin...
Ölene dek, mutlu olacağın anı beklersin...
Hayat, beklemekten ibarettir.
Doğarsın, büyümeyi bekler

*Hayat yavaşça akıp gider ve sessizce ölüme karışır...

*Ömrümden kırk küsur bahar gelip geçmiş...

*Başkasıyla geçinemeyenin, kendiyle derdi vardır.

*Her gece ölür ve her sabah yeniden doğarız. Ve bunu nasıl yaptığımızın farkına bile varamayız...


*Bir, gülücüğüm vardı yüzümde değişmeyen ve yıllara meydan okuyan gülümsemem... Bir de, sen yoksan gülümsemem!

*Küçük şeylerden mutlu olabilen insanlar vardır. Bir de küçücük şeylere üzülebilen..

*Şimdi 'hiçbir şey' değiliz ve bir gün gelecek 'hiç' olacağız!..

*Hayatı zor yapan, bazı şeylerin ve bazı insanların varlığına katlanmaya çalışmaktır...

*Olmasını istediğin şeyleri ya da olmasından korktuğun şeyleri hayal edebilirsin... Seçimini yap.

*İnsan yaratılmışların en kutsalı ve özelidir. İnsan olun!

*Ve kaderi, ona ağzının payını verenin ta kendisi olmuştu!..

*Her yaşın ayrı bir güzelliği var ama kurunun yanında yaş da yanar. Gönül neye inanırsa, akıl ona kanar...

*İnsan insana muhtaçtır, insandan ötürü...

*Güzellikler için şükretmiyor, çirkinlikler için ise bolca küfrediyoruz. Olumsuz her şey için hayatı suçluyoruz da, olumlu ve harika şeyler için aynı hayata bir teşekkürü çok görüyoruz. E, ne de olsa 'insan'ız?

*İçinde bulunduğun şartlar bazen seçimine dönüşür. Bazen de seçimlerin içinde bulunduğun şartları geliştirir. Ve hayat ikisini de eleştirir.

*Eş olmak, eşit olmaktır. 
Sırdaş, dost ve arkadaş olmaktır.
Karşımızdaki insana değer vermektir. 
Düşüncelerine saygı duymaktır. 
Diş macununu niye ortadan sıktığı, havluyu niye yerine asmadığı, çorabının tekini nasıl bulamadığı, yemeği neden tuzsuz yaptığı gibi gereksiz ayrıntılar ve takıntılar değildir.
Başkaları için yaptığımız kibarlıkların yüzlerce katını öncelikle beraber olduğumuz insan için yapmaktır. 
Aynı evi, aynı hislerle ve aynı zevkle ve fakat ayrı zamanlar da yaratarak keyifle paylaşmaktır.
Yemeden önce yedirmek, giymeden önce giydirmek, o mutluysa mutlu olabilmektir.
Ruh eşi olabilmektir, eş olmanın özü.
Onunla bir hayatı gerçekten paylaşmaktır.

*Anlatamamak değil, anlaşılamamak sorun...

*Ara sıra hatır sorun... 'Nedir sorun?' diye de bi' sorun! Hatırlamamak ve anlaşılamamak, asıl sorun!

*'İstersem bırakabilirim ki...' dediğin her şeye bağımlısındır ya da
Bağımlı olduğun hiç bir şeye aslında sahip değilsindir. 
Veya
Sahip olduğun hiçbir şeyin aslında sahibi değilsindir. 
Yahut
Bırakamadıkların aslında sahiplendiklerindir. 
Belki de
Bağımlılık, sahiplenmektir. 
Oysa
Hayatta hiçbir şeye gerçekten sahip değiliz ki?! 
Yani
Sahibi olmadığımız hayatları yaşamamalıyız. 
O yüzden
Bağımsızlığını ilan ettiğin gün, gerçek hayatına sahip olacaksın.
Velhasıl
Allah hepimizin müstahakkını versin! ツ

*Beden fani,ölüm ani... Ruh gezer yaylalarda, kim kalmak ister ki zati buralarda?

*Dünya işi ve bu hırs bitmez, nereye koşuyorsun?.. Bu hayattan çoğu şeyi tamamlayamadan ve eli boş göçüp gideceğiz haberin olsun!.

*Belki de düşündüğün gibi değildir, sadece yaşadığın gibidir her şey ya da hiçbir şey...

*Her şeyin bir nedeni vardır.
Kimse tesadüfen girmez başkasının hayatına ya da tesadüfen karşılaşmaz insanlar...
Ya bizi bir yere götürür veya bizden bir şeyler götürürler.
Ya bize bir şeyler öğretir ya da bir şeyler ödetirler. 
Ya bizimle 'biz' olurlar yahut gider ama kalbimizde iz olurlar. 
Ya bizden bir şeyler alırlar ya da bizi bizden alırlar.
Tesadüf; kaderin kimliğini gizleme yoludur.

*Belki ben
Hayatımı yaşıyorum!..
Sanki ben 
Hayatı mı yaşıyorum?..

*An'ı yaşa ve anılarına sadık kal. Ama hatıralarla yaşama.
Çünkü hatıralar geçmişe, anılar geçen'e dairdir. 
Hatıralar ölümlü, anılar ölümsüzdür.
Anılarını hep hatırla, hatıralarını her daim anma.
Fakat güzel hatıralarını da yok sayma.
Ya da
Hiç birine takılma...
En iyisi 
Bunları kafana takma.

*Sabah oldu kalktık, gece oldu yattık...
Sabah oldu kalktık, gece oldu yattık...
Sabah old.. ... ...
Hayat geçti, ömür bitti...

*Bazı şeyler 'kabahat' değil; 'suç'tur! 
Kabahatin özrü var, suç 'insanlık'tan çıkmış sorumsuzluktur

*Aşk’a âşık bir gezgin olacağım ruhun dehlizlerinde… 
Derinlerde bulacağım bir define gibi arayacağım onu yüreğimde… 
Ta içimde… Hiç’liğimde!..

*“Bir insanın sana neler verebileceği değil, senin için nelerden vazgeçebileceği önemlidir” denir. O halde; bugün benim için bir şeylerden vazgeçen, yarın başka bir şey ya da başka biri için benden de vazgeçebilir?..

*Senden başka kimsenin duymadığı, sessiz sedasız bir çığlıktır belki de attığın. Belki de sadece ve sessizce düşünmektir yaptığın;
'Hiç ummazdım!'

*Bazen çok yakınsındır her hissiyata hakim, uzatsan da elini dokunamazsın lakin...
Bazen tahmininden de uzaktır mesafeler, göremesen de hissedersin lakin...

*Anne; sonsuz ve karşılıksız sevgi, güven, şefkat ve merhamet demektir. 
Baba; sonsuz ve karşılıksız sevgi, cesaret, vicdan, şeref dolu süper kahraman demektir.
Anneni sever ve sayar, babanı sever sayar ve biraz da tırsarsın. Ama seni korkuttuğu için değildir ürkekliğin, saygıdan ileri gelir.
Annene söz geçirirsin, çünkü sana kıyamaz.
Babana diş geçiremezsin, çünkü seninle yüzgöz olmaz.
Anne; sabır demektir, çünkü her şeyi görür ve bilir. 
Baba; sır demektir, çünkü her şey kendisine en son duyurulan kişidir.
Anne, istediğin her şeyi yapabileceğini; baba, istediğin her şeyi yapabilme cesaretini öğretir.
Anne; bir kitaplıktır, baba ise 'kitapsever'...

*Kişi, korumak zorunda olduğunu hissettiği insanların varlığıyla kendi korkularından kurtulur. Çünkü onları düşünmekten, kendi korkularını unutur

*Hayat bize ne mutluluk, ne adalet, ne huzur, ne aşk, ne özgürlük, ne de mucize vadeder. Bunları doyumsuz insanoğlu arzu eder ve çekinmeden hayattan ister.
Bilmez ki aslında her biri bünyesinde mevcut. Bilmez bunları içinde harmanlayıp sonra da çıkarıp kullanmayı. Böyle yapsa hayatı kendisi güzelleştirecek oysaki.
Hayat, sen çabalarsan iyileşir. Sen içindeki yaşam enerjisini mutluluğa çevirirsen ve kendin olarak kalmayı becerebilirsen, hayatın daha yaşanır ve çekilir hale gelecektir.
Kendine bir iyilik yap ve hiç kimseden iyilik bekleme.
Başkalarına özenmeyi, kendininkini başka hayatlarla kıyaslamayı bırak. Sadece dün'e bak ve bugün daha iyi ve mutlu bir insan olmaya çalış.
Hadi bakalım, bu yüce öğretiyi de aldığına göre artık sen 'sen' olabilirsin...
Olabilir misin? ツ

*Düşünebilme yetisi olan bir varlık; insan. Ve fakat aynı zamanda düşünmeye bir saniye vakit ayırmayan?!

*Su vermediğin halde gıkını bile çıkarmadan her şeye ve her şarta rağmen yaşama tutunan kaktüs bitkisi gibiydi.
Yaşamdan, kendinden ve hatalarından öğrendikleriyle doğmuştu yeniden.
Hiç kızmamıştı hayata ona vermedikleri için ya da hiç şımarmamıştı onca verdikleri için.
Hep kendiyle yarıştı, kendine kızıp yine kendiyle barıştı.
Hayata değil, kendine yenik düştü zaman zaman. Ve yine kendini yendi yıkılmadan.
Devir değiştikçe, mevsimler değiştikçe, insanlar değiştikçe, alışkanlıkları değiştikçe o da değişti.
Aynı bünyede 'başka' bir insan olduğunu hissetti.
Yeni 'kendi'ni de sevdi, arkadaş oldu. Birlikte zaman içinde hem güldüler, hem gözleri doldu.
Artık, ruhunun gemisini inşa etmeyi tamamlamıştı ve yeni boyutlara yelken açıp her zamanki gibi sessizce kendinden uzaklaştı.

*'Erkek dediğin şöyle olmalıdır, kadın dediğin böyle olmalıdır...'
diye uğraşacağına, sadece ve basitçe 'insan' olmaya uğraşılsa; her şey yoluna girecek ama bu kez de insanların uğraşacak bir şeyleri kalmayacak ve canları sıkılacak?!

*'Fikri ve zikri bir' insanları seviniz...

*Yanında bir dakika bile sıkılmadığın ve bazen bir dakika daha katlanamayacağın kişi, aynı insan olabiliyor...

*Çevreme şöyle bir bakıyorum; doğa ve insan kirliliğini görüp acilen kafamı çeviriyorum. Duyarsız olduğumdan değil, midem bulandığından...

*Çocuklarınızın fabrika ayarları ile oynamayınız.

*Her şeyin bir zamanı ve süresi var. Her güzel şey biter. Her çirkin ve kötü şey de. Her şey gelip geçer hayattan. İnsanlar da öyle. 
Her şeyin bir zamanı ve süresi var. İnsanların da... Zamanı gelince, yaşam süreleri dolunca giderler. 
'Zamansız' diye bir şey yoktur. Her şeyin bir zamanı var.

*Herkes 'faydalı' olmalı bu dünyaya. Gerek varlığıyla, gerekse yokluğuyla...

*Gizli maskeni, endişe gömleğini, olumsuzluk şapkanı, ego ceketini
çıkarıp; 'gerçek' sen olmaya hazır mısın?
O halde git ve nefes alabildiğini unutmadan, farkında olduğun kendi 'gerçek hayat'ını yaşa.

*Suçlamak, düşünceni doğruca söylemekten daha kolaydır. Bu yüzden insanlar sizi hep, aslında kendilerinin olmak istediği şeyle suçlarlar.

*Sadece olduğu gibi değil, olmadığı gibi de kabullenmek lazım bazen...

*Hep iyi niyetinden kaybettiğini düşünüyordu. Ve bir gün iyi niyetini kaybetti...

*"İşler kesat" dedi üzgün biri...
"İşin vasat" dedi kıskanç diğeri...
"İçin fesat" diye üzüldü biri,
"Senin kabahat" dedi umursamadı diğeri.

*Kendini iyi hissediyor olman, iyi olduğun anlamına gelmeyebilir. Ama bunu kendine söylemen, sana iyi gelir...

*Doğru olduğunu düşündüğün için mi inanıyorsun yoksa inandığın için mi doğru buluyorsun?

*'Hayır' dediğimiz şeylerden hayır bekler olduk...

*Bazı yerler var, görmen lazım
Bazı şeyler var, yapman lazım
Bazı haberler var, duyman lazım
Bazı durumlar var, bilmen lazım
Bazı insanlar var, uzak durman lazım

*Neyi tercih ettiğiniz değil, tercih edip etmediğinizdir asıl sorun... Bu yüzden kendinize neyi neden tercih edip etmediğinizi bi' sorun.

*Bazen koşu bandı gibidir hayat...
Koşar koşar yorulur, dinlenir tekrar 'ha gayret' diyerek koşar, adrenalin ile coşarsın ve bir bakarsın ki hala aynı yerdesin?!

*Tembellik, enerji tasarrufudur. Enerji tasarrufu gereklidir. O halde tembellik faydalıdır.

*Pazartesi ile Cuma kadar uzak ve aynı zamanda Cuma ile Pazartesi kadar yakın olabilmektir mesele.

*İçi çürümüş insanları, sözcüklerinin kokusundan tanıyabilirsiniz. Onların ruhları apse yapmıştır. İyileşmelerinin tek çaresi ise; ruhlarını bedenlerinden çekip almaktır.

*Bir kaktüs çiçek açabilir, bir tırtıl kelebek olabilir... Ya sen?

*İhtiyaç duyduğun şey ne kadar az ise, sahip olduğun şey de o kadar çoktur.

*"Abdal'a malum olurmuş!" diyerek kendine çıkarttığın payı kenara koy da kuşlar da nasiplensin...

*Gidebilirsin... 
İstersen bir adım dahi atmadan, dilersen kilometrelerce uzağa gidersin.
Ama her şeyi ve herkesi arkanda bırakmayı göze alabilirsen?!

*Ellerim hep üşür, yüreğim de ona keza
"Kansızsındır" dedi biri, inanmadım bu defa
"Kansız değilim, o'nsuzum" desem anlamaz ne fayda
Isınmaz içim yoksan sen, ne Aralık'ta ne Temmuz'da

*Seninle bir türlü iletişim kuramıyoruz. Halbuki sussan, ne güzel anlaşacağız...

*Bazen hata'dan, bazen haya'dan kızarır insanın yüzü. Bazen de ne haya bilir, ne hata görür gözü.

*İnsanlığın kötüye gittiğini söylüyoruz ama kendimizin nereye gittiğini bilmiyoruz?

*'Nasıl değiştiririm?' değil; 'Nasıl mutlu ederim?

*Hayatın, ya bir ömre bedel olacak ya da bir ömre mâl olacak...

*Bazen gözünü kapar ve 'hiç olmamış' gibi yaparsın...

*'İyi ki...' diye başlayan bazı cümlelerin bir başkasında 'keşke' diye karşılık buluyor, üzülme...

*İnsanlar yalan söyler. 
Kimi kırmamak için, kimi kırıldığı için... 
Kimi üzmemek için, kimi üzüldüğü için... 
Kimi alışkındır,kimininki alışkanlık... 
Kimi görse söyler biri, kimseye söyleyemediğini iddia eder diğeri...
İnsanlar yalan söyler.
İllaki...

*'Güzel' bakmak sevaptır... Güzel bakan, güzel görür

*Kim ayol bu 'Karşı'?.. 
Niye bu kadar nefret ediyoruz ki ondan?
Karşı taraf, karşı takım, karşı parti, karşı pencere, karşı duvar, karşı merdiven, karşı görüş, karşı yol, karşı kaldırım, karşı yaka, karşı komşu, karşı durak, karşı'daki, karşı'nınki, karşı çarşı, karşı karşı, vs...
Bir 'Elalem', bir de bu 'Karşı'... 
Azalarak bile değil, acilen bitsinler, gitsinler artık yahu?!

*Göbeğinizi değil, sevginizi büyütün. Paylaşın.

*"Yerimde olsan ne yapardın?" sorusu gereksizdir.
Yerinde olsam; "Yerimde olsan ne yapardın?" diye sormaz, kendi hatalarımı ya da doğrularımı yapar ve yaptıklarımın arkasında dururdum.

*Gözünde olduğu halde unutup, gözlüğünü aramak gibidir bazen hayat...



*Kitap güzeldir, beyninizde bin bir kapı açar. Yeni yerlere seyahat edip, yeni hayatlar tanımanızı sağlar.
Her okuyucu aslında bir ‘izleyici’dir de. Okuduğunuzu kendinize göre anlamlandırmaya çalışıp hayal kurar ve gözünüzün önünde canlandırırsınız.Yani aynı zamanda okuduğunuzu izlersiniz de.
Kitaplardan uyarlanan filmleri düşünün; 
Uyarlayacak olan kişi, kitaptan esinlenerek karakterlere, olayların geçtiği yerlere, vs. şekil verir. Ve hayal gücüyle yorumlayarak oluşturduklarını bize hazır halde izlememiz için sunar.
Yazar da kendi hayal gücünden yola çıkıp kurgularını yaratır ve size farklı dünyalar oluşturabilmeniz için sunar. Siz de gözlerinizle yazılanları okur, beyninizle algılar ve bu sayede canlandırdığınız resimleri hayal gücü monitöründen izlersiniz.
Kitap, hobi olarak okunmaz. Bu bir tarz ve seçimdir.
Kitap okumak çok keyiflidir. Yeri ve zamanı yoktur. Canının istediği her an ve her yerde okunabilir.
Her ne yapıyorsan, önemli olan onu severek yapmak ve keyif almaktır. Bu yüzden kitap okumak için öncelikle kitapları sevmek gerekir. Ve lakin bu da yeterli değildir. Kişi bundan keyif alıyor ise okunabilir kitap rahatça.
Mesela çantanızda, arabanızda, bavulunuzda, koltuk altınızda bir tane kitap bulundurmanın sayısız faydası vardır. Tabii...
Canınız sıkılmaz bi'kere?! Otobüs, tren, vs. beklerken daha iyi ne yapılabilir ki okumaktan başka?
Bir bekleme odasında geçmeyen zamanın içine karışmak, kitap sayfalarını karıştırmakla mümkün olur.
Bir çok farklı hayat, bir çok farklı insan ve bir çok faklı yer görürsünüz.
'Kesin filmi yapılmalı bunun' dediğiniz bir kitap okuduğunuzu düşünsenize, ne keyifli?!
Ya da sinemaya uyarlanmış seri bir kitabı okuduğunuzu düşünün. Bir sonrakinde ne olacağını herkesten önce bileceksiniz?!
Hayatınıza yön verecek sözler duyar, görürsünüz. 
Kelime dağarcığınız dolup taşacak. 
Hediye alma ya da verme konusunda uzman olursunuz.
Kitaplardaki karakterlerle, karakterinize yön verebilirsiniz. 
"Cereyan yok, İnternet yok, aman Tanrım ne yapacağım?" diye endişelenmenize gerek kalmaz?!
Ne kadar çok okursanız, o kadar iyi konuşur ve yazarsınız.
Kitaplık ya da kitap okuma köşeleriyle dekorasyon yapabilirsiniz evinizde.
Empati kurmayı öğrenirsiniz.
Okumak, beyin hücrelerimiz arasındaki bağlantıyı güçlendiriyormuş. Yeni zeka pırıltılarınıza 'merhaba' deyin?!
Gelmişe ve geçmişe bedava yolculuk yaparsınız. ツ
Ve lakin
Kitap okuyamadığını söyleyen insanlara asla kızılmamalı, aşağılanmamalı ve yargılanmamalıdır. Herkes eline bir kitap almak okumak zorunda değildir çünkü.
Kitap okumamanın da sebepleri var. 
Öğrenme arzusu olduğu halde çeşitli sebeplerden okuyamayabilir insan. Gözleri rahatsız oluyordur, sayfalarca sıkılıyordur, okuma güçlüğü çekiyordur, hemen sonuca ulaşma isteğiyle bilmem kaç sayfaya katlanamıyordur, vs, vs...
Kitabın kendisini değil, hali hazırda kullandığı için bilgisayarda e-kitap olarak okumayı seviyordur, olamaz mı?
Bunun yerine izlemeyi, gözlemlemeyi tercih ediyordur belki. Belgesel ve bilgilendirici videolar izliyordur belki? 
Film olarak görmeyi tercih ediyordur kitabını okumaktansa?
Çok iyi bir dinleyici ya da gözlemcidir de okunanı ya da anlatılanı dinlemeyi seviyordur?
Sonuçta cahil bir insan değil ise; kitap okuyamadığı için başka şekillerde bilgilenmek üzere kendi çözümlerini üretecektir zaten. 
Velhasıl hiçbir şey bilmediği halde 'çokbilmiş' görünen, öğrenmeye ve yeniliğe kapalı, kitabın kapağına dahi tahammülü olmayan, başka organlardan hayat bulmaya çalışmayan biri olmadığı sürece;
Kitap okumadığı için birini yargılama hakkımız yok.
Herkes, her şeyi bizim gibi sevecek diye de bir kural yok. O kişinin niçin kitap okuyamadığını bilerek ve ona yardımcı olmaya çalışarak sevdirebiliriz belki 'kitap okuma' alışkanlığını. Lakin baskı yapmadan ve küçümsemeden!
Birine bir şeyleri sevdirmeye çalışmak bazen ters etki yaratabilir. Onun yerine, bizim ne kadar sevdiğimizi ve faydasını gördüğümüzü anlatacak davranışlar sergileyerek görsel bir örnek teşkil edebiliriz. 
Bu her şey için geçerli bence. Çünkü ne kadar baskıcı ve empoze edici cümleler kurarsak, o kadar itici oluruz. O şeyi sevdirmek yerine tiksindirici oluruz aksine. Seveceği var ise de sevemez artık?! ツ
Kitap okumak çok keyiflidir. Okuduğun konunun içinde buluverirsin kendini ve dalarsın o dünyaya farkında olmadan. Engin denizlere açılmış gibi olursun, belki ürkersin ama merak da edersin çılgınca. Okudukça, derine daldıkça kaybolur gidersin sanki satırların arasında ve bulunduğun dünyadan soyutlanırsın. Ki; bazen kaçışlar için çok iyi bir seçenektir okumak. Çayını, kahveni, şarabını ya da her ne seviyorsan onu alıp yanına; tatlı niyetine okursun kitabını. Pek bir keyiflidir yani. Oradaki dünya, senin dünyan olur birden.
Yeri ve zamanı da önemli değildir.
Bir okuma köşesinde, bir sokağın köşesinde, bir taşın köşesinde, bir iskemlenin köşesinde, bir durağın köşesinde, bir masanın köşesinde belki de...
Belki de uzak bir köşede, hemen yakındaki köşede, köşedeki kafede, köşedeki odada, köşedeki kitapçıda, köşedeki bankta...
Köşeyi dönünce belki?
İyi okumalar ツ


*Beyin sürekli düşünür. Üstelik seni senden çok düşünür...
("Sağ olsun benim beyim de beni pek düşünür" diyorsun da, ben onu demiyorum. Bildiğin beyinden bahsediyorum. Kafanda bulunan hani? Ya da bulunmayan?! ツ)
Sen düşünmediğin için o düşünüverir senin yerine. Örneğin bilir senin düşünmek, hatırlamak, bilmek istemediklerini ve bu yüzden de sana iyilik olsun diye o ne yapmasını gerektiğini düşünerek aşama aşama derine iter o bilgileri. Sırf sen bunları aklına getirip de üzülme, sıkılma diye. 
Baktı ki sen onların yokluğundan mutlusun, oralardan çıkarıp;
"Du' bakayım, neydi şu mevzu?" diye kurcalamıyorsun, o vakit artık bunları tamamen yok edebileceği kanaatine varır. Ve silme işlemine geçer. Artı bu işlemin de kolay kolay geri dönüşümü olmaz. Çünkü biliyordur ki; aklının en ufak bir yerinde dahi kırıntısı kalsa sen rahatsız olacaksındır. 
Veya seni rahatsız eden bir konu değildir de; kullanabilme imkanın olmayan, işine yaramayacak, kapısını hiç çalmadığın şeylerdir. Durum böyle ise de aynı süreç geçerlidir.
Beyin seni seviyor velhasıl. Sen de onu sev.
("Ay, sever sever. Bi'tanedir benim beyim. Ben de onu seviyorum canım" diyor hala ya?!)
Sonuç itibariyle eğer unutmak istersen, unutursun! 
Yeter ki sakince işi beynine bırak. Unutmaya çabalama, boğulursun. Sadece düşünmemeye çalış. Aklına geldiğinde ise başka şeyler bul ve oyalan. Kendini mutsuz edip sürekli seni hasta eden mevzuyu düşünürsen, beynin de bunu emir telakki edip, onu unutturmamak için elinden geleni ardına koymaz yoksa?!
Yani eğer unutmak istemezsen, unutmazsın!
Yeter ki sakince işi beynine bırak. Unutmamaya çabalama, sıkılırsın.
Sadece her fırsatta düşünmeye çalış. Aklına her geldiğinde tekrarla. Kendini mutlu etmek için bunu yapmalısın. Çünkü unutmadığını görüp sevineceksin ve beynin de bunu emir telakki edip, onu unutturmamak için elinden geleni ardına koymaz!
Ha, diyorsan ki;
"Benim elimde değil gibi sanki, unutuveriyorum her şeyi. İsimleri, yerleri, ne yapacağımı, tarihleri, ocakta yemeği, vs..."
O zaman yapacak bir şey yok. Alzheimer'a selam söyle. Hani şu Alman olan ツ
Ota boka, olmayana, olduramadığına, yetmeyene, yetiremediğine, gelmeyene, gitmeyene, bilene, bilmeyene, nedene, nasıla, sebebe, sonuca hiç yoktan, habire, ısrarla, boşu boşuna beyninde yer kaplatırsan; esas lazım olan ve seni mutlu edecek olumlu düşüncelere yer bırakmazsan, aha da olacağı bu!
Şaka şaka... Yapacak şey olmaz mı? Var. Var da yok gibi ama var. Yani sonuçta var tabii. Çözümsüz de değil canım...
Egzersiz yaptıracaksın beyine...
("İyi olur hakkat, göbek bağladı sağ olsun Tv + Pc karşısında. Acık az ye ve yürüyüş yap diyorum dinlemiyo benim beyim" diyormuşsun şimdi de?!
Tabii... 
Bulmaca neyin çözsün mesela, bol bol ilgi alanına giren şeyleri araştırıp okusun, bir yabancı dil öğrenme çabasına girsin, zeka kası geliştirecek işler yapsın... Fuzuli şeylerle değil, hobi tadında, muhallebi kıvamında, tatlı tatlı uğraşsın bir şeylerle.
Yani buradan şunu da anlıyoruz; yabancı dil öğrenmeye başlamışsak ya da zaten biliyorsak, unutmamak için işimiz gücümüz gereği olmasa bile tekrar yapmalıyız ki, unutmayalım!
Yani; sosyal bir sorumluluk projesini, toplumsal bir olayı, bir doğa olayını, vs. sürekli hatırlayalım ve hatırlatalım ki, unutmayalım-unutturmayalım!
Yani; bizi ruhsal yönden hasta eden düşünceleri (her ne ile ilgili olursa olsun) beynimizin onu silmesi için salıverelim gitsin, bırakalım o halletsin. Biz kuruntu edip düşünmeyelim habire.
Yani; unutulması gerekeni unutalım ki, rahat edelim bedensel ve ruhsal olarak.
Yani; unutulmaması gerekeni unutmayalım ki, rahatsız olanları düzenleyip rahat edelim bedensel ve ruhsal olarak.
Anlatınca zor bir şeymiş gibi aslında çok basit.
Dene bak...

*Mutlu olman başkalarına bağlı değil...
Biri sana hediye verdiğinde ya da bir iyilik yaptığında mutlu oluyorsun.
O kişi, senden bir şey alırsa ya da seni üzerse mutsuz oluyorsun.
Demek ki hep iyi ve olumlu şeyler beklentin var hayattan ve insanlardan.
En ufak bir olumsuzlukta küsüyor, somurtuyorsun.
Demek ki başka şeylerden ve başka insanlardan bağımsız kendi içinde mutlu değilsin!
Aslında mutsuz da değilsin, sadece mutluluğa ve mutlu olacağına inanmıyorsun!
Kendi varlığının ve gücün farkına var. Olan biten her şey, zihninde.
Bir beynin var, o halde onu doğru kullanmayı öğret kendine.
Mutlu olmayı bilip hayatı daha çekilir kılmak ve huzur dolmak; mutsuzluğu tercih edip acılara gark olmak...
İkisi de senin seçimin?!
Mutluluk bir zorunluluk değildir. Sadece mutsuzluğun da mutluluk ile birlikte var olduğunu bilip, kabul edip huzursuzluğuna son vermelisin. 
Hayat elbet güllük gülistanlık değil her an. Sorunları da güler bir yüzle kabullenip, üstesinden gelmeye karar vereceksin. Çünkü karşına çıkan her olumlu ya da olumsuz şeyin - insanın bir görevi var seninle ilgili. Sen sadece onları karşılamayı bil, yeter...
Bunların hepsini sen de biliyorsun aslında ve fakat kendine, yüreğine fısıldamıyorsun...
Yüreğinle bak hayata, belki gözlerin görmeyi bilmiyordur.
Çünkü 'bakmak' ve 'görmek' aynı şeyler değildir!
Gözlerin kör olabilir, lakin yüreğini köreltme...
Güzel bakarsan, güzel görürsün.
Sonuca değil, sürece odaklan. Yaşadığın an'ı özümse ve hisset. Orda kal ve başka bir şey düşünme o an... 
Hayatın da sonlanacağını düşünme. Yaşadığın sürede, yaşadığın ve yaşattığın şeylerin kıymetini bil. Olumlu veya olumsuz fark etmez. Hepsi senin için, hepsi senin 'sen' olman için varlar.
Azıcık da olsa acı çekmemiş bir insan, olgunlaşamaz. O yüzden acılarını da sev. Hayatını olduğu gibi kabullenmeyi öğret kendine. Başkalarına özenerek, başkalarının hayatını yaşayarak 'sen' olmazsın. 
Önce kendini ve yaşadığın hayatı her şeye ve herkese rağmen sevmeyi bilmelisin. Sen kendini sevmezsen, başkalarından da seni sevmelerini bekleyemezsin.
Sen kendine saygı duymazsan, başkalarından da sana saygı duymalarını bekleyemezsin.
Sen 'sevgi'sin...
Sen 'enerji'sin...
Sen 'aşk'sın...
Sen 'hayat'sın...
Sen 'mucize'sin...
Sen 'mutluluk'sun...
Şimdi kalk ve bir bardak su iç. Ama yudum yudum, sindire sindire.
Sonra git ve yüzünü yıka, biraz önce içerek hayat bulduğun su ile.
Şimdi derin bir nefes al farkındalıkla...
Ve nasıl istiyorsan o şekilde şükret yaşadığına ve yaşadıklarına...
Şimdi de otur ve uzat ayaklarını şöyle keyiflice...
Sessizce, sessizliğin sesini dinle...
Hayatın sayfaları arasında hayallere dal biraz... Gülümse...
Kalma orda fazla, dal ve çık... Hayal kur ama hayallerle yaşama.
Şimdi tekrar düşün;
Gizli maskeni, endişe gömleğini, olumsuzluk şapkanı, ego ceketini
çıkarıp; 'gerçek' sen olmaya hazır mısın?
O halde git ve nefes alabildiğini unutmadan, farkında olduğun 'kendi gerçek hayatın'ı yaşa!


*Her insanın göğüs kafesinde bir 'hava yastığı' vardır. 
Derin darbeler aldığında, kalbinin incinmesini ve yaralanmasını engellemek için hemen şişer. 
Bazısınınki sağlam malzemeden yapılmıştır ve onu ciddi anlamda korur. Bazısınınki ise Çin malı gibidir ve bu yüzden yaşadığı şey, sanki hayatının sonudur...
Hava yastığını, hayata karşı dimdik durabileceğin güçlü bir malzeme ile yapmalısın.
Bu bazısı için iman gücü; bazısı için bilek gücüdür. Kimi inandıklarıyla ayakta kalmaya çalışır, kimi inanamadıklarıyla. 
Biri ruhunu güçlü tutar maneviyata akar, diğeri bedenini önemser maddiyata bakar.
Bazısı için tek bir dünya vardır, bazısı ölümsüz olduğunu sanır.
Kimi sadece kendini sever de egosu şişer, kimi bilir neyi neden seveceğini ve ektiği sevgiyi biçer.
Her insanın göğüs kafesinde bir 'hava yastığı' ve bir kalbi vardır. 
Ve
Her insanın kafasında bir beyni vardır. Beynini, gönül gözü ile akıl süzgecinden geçirdiği vicdani hisleriyle kullanabilen kişi; önce kendi iç yolculuğuna çıkmalı, sonra da hayatın merkezine yol almalıdır.
Böylece göğüs kafesinde sağlam bir şekilde duran hava yastığının verdiği güvenle, korkusuzca dalabilir hayatın içine.
Her insanın bir beyni, aklı, kalbi ve hisleri vardır. Birbirinden değerli bu hediyeler, sana 'farkındalık' için verilmiştir. 
Ne olduğunun ve olamayacağının, nereden gelip nereye gideceğinin, ne yapıp yapamayacağının ve sonsuz yaşamın farkına varmalısın.
Her insanın ruhunda bir yara vardır.
Kimi baksa da görmez, kimi farkındadır ve yarayı iyileştirmeden ölmez.
Her insanın göğüs kafesinde bir hava yastığı vardır. Kimi bunun farkındadır, kimi ne olduğunu bile bilmez.


*Yorgunum...
Gönlüm yorgun, ruhum yorgun, bedenim yorgun. Kırgınım.
Yorgunum...
Bir acı kahve içimlik zamanda sanki boşa geçti yıllar. Kızgınım.
Yorgunum...
Ruhum bedenime fazla, bedenim ayaklarıma ağır, ayaklarım ise isyanda. Şaşkınım.
Yorgunum...
Duyulmayanı duydum, görülmeyini gördüm, bilinmeyeni bildim, söylenmeyeni dinledim. Doluyum.
Yorgunum...
Kaç yüz bin tel saç var kafamdan attığım, kaç milyar nöron saklı beynimde öldürdüğüm, kaç yıl daha yaşarım bu hayatta diye düşündüğüm zamanlarda saklı endişelerim. Küskünüm.
Yorgunum...
Ömrümden çalan sıkıntılarımdan, beynimi yiyen kuruntularımdan ve boğulmamak için çırpınışlarımdan izler kaldı yüreğimde. Pişmanım. 
Yorgunum...
Ömrüme hayat, hayatıma zehir katanlarım ve kalbi benimle bir atanlarım vardı. Şanslıyım.
Yorgunum...
Sonsuza uzanan ellerim ve uzaklara bakan gözlerimle, sonsuzluğa ulaşmaktır dileğim. Sabırsızım.
Yorgunum...
Yaşayamadıklarımla ya da yaşatamadıklarımla kaç küsur mevsim geçti ömrümden? Anlayamadım.
Yorgunum...
Aynaya bakmaktan, gülümsemeye çalışmaktan, iyi olmaya uğraşmaktan vazgeçiyorum. Sıkıldım.
Yorgunum diyorum yahu... 
Öylece ve sadece yorgunum.



    SABIRLA OKUYUP BURAYA KADAR GELDİN HA?    
'Okuyucu' dediğin böyle olur! Helal...  
   Gıpta dolu bir teşekkürü hak ettin canım okuyucum. 
   Şimdilik bana müsaade, acık gerçek hayata karışıcam da.
Sen de kalk PC'nin başından gayri, acık mola ver. İki insan gör, bi' film izle, üç beş yeşili seyreyle de gözün gönlün açılsın. Hadi bakalım, aferin.



































Popüler Yayınlar

Bendeniz

Fotoğrafım
Yazıyorum, paylaşıyorum... Hayatın sevmek ve inanmak olduğunu düşünüyorum... Az ve öz dostum ile kitaplarım olduğu sürece benden mutlusu yok... Dünyalıyım... İçi-dışı bir, özü-sözü bir olmak, istediğim...

Hürriyet Spoa

Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe

Hürriyet