Evet, 'ilaçlı gazozlu Türk filmleri' diyorum,
iyi ki çekilmiş zamanında...
Vallahi bak... Biz onlarla büyüdük.
Vallahi bak... Biz onlarla büyüdük.
(Yahu biliyorum, henüz gencecik bir kadınım ama işte öyle sanki o yılları biliyormuşum gibi yapayım... Sus sus... : )
Eskiden güzel İzmir’imin güzel Fuar’ında (ki eskiden fuar da fuar’dı yani) disko’lar
vardı. Tabii…
Bildiğin disko. Şimdinin ‘Club’ı ayol… Lakin dekor farklı, ortam farklı, insanlar farklı. Tavanda, o
filmlerde gördüğün, olmazsa olmaz bir yanar-döner koca top. Yoksa disko, 'disko' olmazdı. J Maazallah kafamıza düşüverir mi ki diye düşünmüyor da değildim doğrusu... Komikti ama.
Ve ortada büyük bir pist... Evet... Oraya çıkıp oynayacaksın illaki.... Birileri adım atsa da biz
de çıksak usulca da kaynasak arada diye beklerdik. E, utanırdık önce bi'… Tabii
eskiden utanma duygusu daha bir yerleşikti bünyede devir itibariyle. Ya da o
devrin ana-babaları, nine-dedeleri daha bir bilge ve yol gösterici idi, ne
bileyim… Öyleydi işte...
Neyse anacım, gece çıkmak pek mümkün olmadığı için ve de uyanık
mekân sahipleri bunu bilip kazanca dönüştürecek Zihni Sinir Proceleri
ürettikleri için, gündüz matineleri vardı. Bu da bize, ‘Okula gidiyorum’ deyin
evden çıkıp, güzelim İzmir güneşinde kapkaranlık, havasız, gürültülü bir ortama
girme imkânı veriyordu. Velhasıl durum canımıza minnetti…
Biz, yani ben ve arkadaşlarım orada asla ve kat-a gazoz neyin içmezdik. Tabii alkol yoktu gündüz matinesinde fakat dışarıdan büfeden alıp kapının önünde içerdi bazı veletler. Hey gidi günler…
Biz, yani ben ve arkadaşlarım orada asla ve kat-a gazoz neyin içmezdik. Tabii alkol yoktu gündüz matinesinde fakat dışarıdan büfeden alıp kapının önünde içerdi bazı veletler. Hey gidi günler…
Zaten içerisi sıcak, durmadan dans ediyoruz, kol-bacak
atıyoruz habire aerobik yapar gibi tuhaf tuhaf hareketlerle, dilimiz dışarıda
ölüyoruz susuzluktan da tek lokma bir şey içmiyoruz ne olur, ne olmaz, Yaşar Ne
Yaşar Ne Yaşamaz diye…
Neden? Aha da Tecavüzcü Coşkun abimiz, Nuri Alço abimiz
yüzünden…
Neden? Çünkü görmüşüz filmde gazozu içen devriliyor, bayılıyor, kötü (!) yola düşüyor…
Neden? Çünkü gazoz, bünyede tahribata sebep oluyor…
Neden? Çünkü anamız-babamız da sıkı sıkı tembihlemiş;
“Aman evladım, dışarıda gazoz-kola neyin bir şey ikram ederler arkadaş dediğin ortamda da maazallah uyuturlar da ırzına geçerler. Sakın ha, içmeyesin tanımadığın insanın elinden hiçbir şey?! Filmlerde görüyorsun neler oluyor? Aman çocuğum…
Neden? Çünkü görmüşüz filmde gazozu içen devriliyor, bayılıyor, kötü (!) yola düşüyor…
Neden? Çünkü gazoz, bünyede tahribata sebep oluyor…
Neden? Çünkü anamız-babamız da sıkı sıkı tembihlemiş;
“Aman evladım, dışarıda gazoz-kola neyin bir şey ikram ederler arkadaş dediğin ortamda da maazallah uyuturlar da ırzına geçerler. Sakın ha, içmeyesin tanımadığın insanın elinden hiçbir şey?! Filmlerde görüyorsun neler oluyor? Aman çocuğum…
Ya… İşte böyle… Bu yüzden iyi ki varlar…
Sanki pek keyifli
bir konuymuş gibi girdim söze lakin geçen gün Tv’ye çıktıklarında aklıma geldi
de, eskiden daha mı azdı acaba tacizler, tecavüzler, dayaklar? Yoksa şimdi daha
mı göz önünde yaşanıyor, yaşatılıyor, dışa vurulabiliyor olaylar? Sanırım ikinci şık
değil mi? İlkine az biraz katılmak mümkünse de, artık daha çok duyulası olduğu
kesin. Çünkü ben gecenin on birine kadar, mahallemizde,
sokakta koşuşturduğumu hatırlıyorum, annemin-babamın merak etmesine gerek
olmadan. Şimdi ise, koca kadın başıma çıkamıyorum o saatte dışarı. Yok, yok…
Abartı değil, çıkılmıyor öyle kolay kolay. Korkuyor insan yahu. Her ne kadar
İzmir Cumhuriyeti’nde yaşıyor olsam da, insana güven olmuyor tabii, canım
şehrim ne yapsın? Arada bir yoldan çıkmışa rastlanabiliyor durduk yere.
Ve biliyor musun, bu olaylar yani tacizler-tecavüzler
aslında hiç ummadığın yerlerde ve hiç ummadığın insanlardan geliyor
çoğunlukla. İstatistikler de böyle söylüyor. Mesela cinsel istismarın
olabileceği varsayılan tehlikeli yerler hep;
–ıssız sokaklar, parklar, genel tuvaletler, karanlık yerler, boş
inşaatlar, vs.-- sanılır. Tabii ki buralarda da olması mümkün fakat özellikle de
çocuklarınızı korumanız gereken yerler;
ev-okul ya da ev ile okul arası güzergâhtaki yerler ve içinde
bulunduğunuz tanıdık çevredir. Yapılan çalışmaların sonuçlarına göre; olguların
% 80-95 ‘inde fail 20-40 yaş arası ve genellikle evli-çocuklu erkekler! Evet… İnanılır
gibi değil, biliyorum. Acı gerçek bu.
Hazır konusu açılmışken, çocuk istismarından bahsedelim
isterim. Her tür istismarın en acı olanı, en vahim olanı, tamiri en zor olanı
belki de çocuk istismarı değil mi? Ben çocuk yapmadım ama eğer yapsaydım ve
özellikle kız evladım olsaydı benden çekeceği vardı. Artık izleme-dinleme
cihazları mı koyardım oraya-buraya, takibe mi alırdım, kafayı mı yerdim
bilemiyorum. Velhasıl bu devirde evlat sahibi olmak ve onu koruyabilmek çok
zor...
Öncelikle şahsi kanaatimce, onlarla
samimi ve söyleyecekleri hiçbir şeye kızmayacağının garantisini vererek konuşabilmen lazım. Ve söyledikleri ne olursa olsun inanmak, dikkate almak, algılayabilmek
lazım. Böylece, aile arasında sır saklamaması gerektiğini ve ebeveynlerinin
güvenebileceği nadide insanlar olduğunu bilmesini öğretmiş olursun diye düşünüyorum.
Onlara her fırsatta yabancılarla konuşmamayı-güvenmemeyi, dokunulmayı
reddetmeyi, bedenlerini korumayı ve yardım istemeyi öğrenmelerini de salık
ver bi zahmet. Vallaha işin zor şekerim, Allah kolaylık versin, ne diyeyim?!..
Kadına, çocuğa, erkeğe, hayvana… Kime ve nasıl yapıldığı
değil, sonuç itibariyle bir ‘can’a yapılması bu zulmün, akıl alır gibi değil.
Hangi ruh haliyle, neden ve hangi akla hizmetle, hangi hakla yapar biri bunu
diğerine? Ben cevap bulamıyorum. Buna ‘Dur’ demek mümkün değil mi? Mümkün
olmalı. Belki biz bir başımıza sonuç elde edemeyiz ama belki ‘Devletimin Yasa
Düzenleyicileri’, daha sağlam ve caydırıcı cezalar uygulamaya koyarsa neden
olmasın?
Avukat arkadaşlarla da hep konuşuyoruz;
“Hâkim sanığa
gülerek; -Bu gidişle seni burada hep göreceğiz ha? diyor”
diye anlatıyorlar
şaşkınlıklarını dile getirerek. Adam defalarca aynı suçu işliyor da elini
kolunu ve bilmem neresini sallayarak geziyor fütursuzca sokakta özgüz özgür…
Bunları birinci ağızlardan duyup, bilip deli olmamak mümkün değil...
Kimi, kime
şikâyet edeceğiz peki? O yüzden cesur ve yerinde ağır cezalar gerektiriyor
durum acilen. Geçen zamanlarda da ‘Hadım
Yasası’ tartışıldı biliyorsunuz. E, sonuç? Fıs… Kaldı ki, uzmanların da
söylediği şu ki; kişi hadım edilse bile tacize-tecavüze devam edebilir çünkü
cinsel organın işlevine ihtiyacı yok. Beyin diye bir şey var anacım! Birçok yolu var bunun, adamın beyni
çalıştıktan sonra. Bu yüzden de bana göre, en ağır şekilde cezalar alması
gerekiyor bu tür kişilerin. Birini çekip vursanız, bilmem kaç yerinden
bıçaklasınız bile o cinnet anının bir açıklaması olabilir lakin bu olayın
hiçbir açıklaması yok. Sorgusuz sualsiz cezalandırılması şart.
Bu arada tabii birey olarak bizim bilinçlenmemiz de şart.
Şiddetin nedeni bazı uzmanların söylediği üzere; eşitsizlik ise yandık
demektir. Çünkü bu memlekette kadın ve erkek asla eşit değil, hiçbir zaman da
olmayacak ne yazık ki. Gerçek hayatta, dizi-filmlerde, sanal alemde ve hatta
çizgi filmlerde bile şiddet var. Erkek model de her daim daha güçlü gösterilip,
böyle empoze edilmekte. Asan-kesen-döven hep erkek. Sesini çıkaramayan, itilip
kakılan, ötelenen hep kadın ve çocukları… Yazıktır, günahtır…
Şiddet içeren her türlü eylem ve cinsel istismar çok büyük
bir suçtur. Buna göz yuman ise, en az yapan kadar suçludur. Susmayın,
susturmayın… Bir gün her şey güzel olacak…
Yapabileceğin çok şey, kullanabileceğin az bir zaman
var.
Hayatı an be an yaşayıp, hayatın içinde var ol.
Bir şeyler
yapamıyorsan, yapanlara destek ol.
Duyarlı, vicdanlı, merhametli insanlara
çok ihtiyacı var bu dünyanın.
Ve... Biliyorum, sen öylesin…
Ay, daraldım... Zor konular vesselam. De haydi bana müsaade, bir bergamotluyu hak ettim şimdi bu ciddiyetle?!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder