Bil bakalım n’olmuş?..
‘Çok iyiyim, çok mutluyum, adamın tapusunu aldım sonunda.
‘Çok iyiyim, çok mutluyum, adamın tapusunu aldım sonunda.
E,
tabii –evlenilecek kadın- olduğumu
anladı...’ demiş arayıp heyecanla ve gururla, bir arkadaşıma onun hanım arkadaşı…
Anacım, Allah mesut bahtiyar etsin de, marifet mi yani
adamı nikâh masasına oturtmak?
Hem de bir kadın olarak;
‘Evlenilecek – Eğlenilecek Kadın’
ayrımını benimseyerek, bünyede sindirerek, kendine yedirerek?!
Dur, bekle, madalyanı ve plaket’ini hazırlatıyorum itinayla,
göndereceğim kargoyla…
Allahım…
Erkeklerden daha çok sinirleniyorum kendi kadınıma,
hemcinsime.
Hemcins de bazen, ‘cins’ olabiliyor işte… Haydi, buyurun bakalım…
Canım hemcinsim, bunu sen yaparsan, elin adamı çoktan yapar… Hiç yoktan yapar…
Bir kadın, nasıl olur da kendini yaftalayarak; -evlenilecek- veya -eğlenilecek- kadın olmayı kabullenir. Benim beyin kıvrımlarımdan geçmiyor
bu düşünce onaylanmak üzere?!
Erkekler -ki genelleme manasında değil fakat çoğunlukla-
zaten bunu yapıyor, sen yapma baricancağızım…
Ayrıca sürekli; ‘Bu ne perhiz?’
dedirtecek fikirler beyan ediyorlar yeterince a canım;
‘Bakirelik’ şartını koşarken evleneceği hanıma, birinin
hayatına (!) giriveriyor sinsice bi’yandan.
‘Bacıma laf edenin …‘ deyip namus taslarken, ana avrat
giydiriyor bir başkasına itinayla ordan burdan.
‘Kesekağıdı’ nı layık görürken günübirlik (!) bir yüze,
evlenecekken ömürlük dolgun dudaklar, badem gözler arar o yüz’de utanmadan…
Gezertozar sevişir bırakır canı sıkılınca, lakin
evlenecekken gezmemiştozmamış sevişmemiş (!) arar durmadan…
Başkasının kızına, kız kardeşine, sevgilisine göz koyar da
sıkılmadan, evlenecekken yan gözle dahi bakılmasını istemez namusuna (!) sağdan soldan…
Ay… İçim daraldı anlatırken bile… Hangi birini yazayım daha…
Bitmez…
“ Aç bakalım Tv.’yi, gazeteyi de, bakalım haber maber ne var?”
deyip baktıydık ya zamanında da ne gördüydük mesela;
Neymiş; toplu taşıma
araçlarında kadıncağızlar tacize uğramasın, hanım hanımcık, hemcinsleriyle
beraber güven (!) içinde yolculuk yapsınmış…
Diğerlerinin yanı sıra bir adet de
sadece kadınların binebileceği otobüs olsunmuş…
Otobüs’ün, metrobüs’ün rengi ‘pembe’ olsa ne yazar,
insanların içi ‘siyah’ olduktan sonra?
Ruhu kararmış olduktan sonra, kaç yazar?
Dışı pembe, içi siyah anca bizi yakar beyler bayanlar…
O metrobüse gidene kadar ya da indikten sonra ne olacak?
Pembe yollar yapabilir misiniz tacizcilerin, şerefsizlerin, sapıkların, kara ruhların geçmediği?
Pembe duvarlar koyabilir misiniz etrafımıza, yaklaşamasın ki
dokunamasın bize kirli eller?
Pembe gelinlikler giyebilir miyiz güle oynaya o pembe
yollardan geçip?
Pembe hayaller kurabilir miyiz geleceğe dair güvenle o pembe
dünyada?
Hayır, ’bilindik’ anlamıyla feminist değilim… Eğrisi doğrusu neyse onu
söylerim.
Öyle tek bir yönden bakamıyorum ben olaylara. Erkek haklı ise bir
konuda, hiç acımam kızarım hemcinsime de. Lakin bu konularda, karşı cinsimizin
cinsliklerini de görmezden gelemem doğrusu.
Duyarlı, vicdanlı birer ‘insan’ olan erkekler de var ve desteklemiyor mu kendi cinslerinin yaptığı zulümlerin son bulmasını gerektiğini?
Duyarlı, vicdanlı birer ‘insan’ olan erkekler de var ve desteklemiyor mu kendi cinslerinin yaptığı zulümlerin son bulmasını gerektiğini?
Cevaplar ‘evet’ ise,
daha ne duruyoruz öyleyse? Uyanalım, uyandıralım birbirimizi…
İyiyi kötüyü
ayırt edelim… Edemeyinin gözüne gözüne sokalım doğruları…
Allah aşkına hakikaten, gönülden, kalbinden kimler düşünüp
de üzülüyor ve kendi derdiymiş gibi ilgileniyor bu konuyla, çok merak ediyorum...
Kadına şiddeti ikinci üçüncü sayfa haberi olarak okuyup, televizyonda göz
ucuyla izleyip de kimlerin vicdanı yüreği sızlıyor?
Ben söyleyeyim acı
gerçeği size: O kadar az ki bu insan sayısı…
Çünkü kendi başına ya
da bir sevdiğinin yakınının başına gelmedi…
Çünkü empati kuramaz, duygudaş
olmaz ve bir başkasının acısını ta içinde hissedemez, paylaşamaz aynı sancıyla…
Çünkü ona dokunmayan yılan istediği kadar yaşasın, sorun değil…
Çünkü onun da
bir sürü derdi tasası var hayat gailesi içinde boğulduğu, onu soran var mı?.. Çünkü onun başına gelmez, çünkü o oraya –
buraya gitmez, çünkü o doğru dürüst biri ve yanlış şeyler yapmaz ve yanlış
yerlerde bulunmaz…
Çünkü o oturur oturduğu yerde, haberdeki kadın kaşınmıştır
kim bilir hak etmiştir belki de?.. Çünkü
kendinden değildir, kendi gibi değildir öteki, kabullenemez…
Çünkü çabucacık
unutur iki gıdım sızlasa da içi, çünkü unutmaya programlıdır her şeyde olduğu
gibi.
Bakıyoruz ama görmüyoruz, görür gibi olunca çeviriveriyoruz
başımızı unutmak üzere…
‘Senin meselen, benim meselemdir’ diyemiyoruz… Korkuyoruz,
korkutuluyoruz…
Bu memlekette kız bebeklerin doğmasına izin vermezseniz,
onları ikinci sınıf insan addederseniz; acaba ondan sonra siz erkekleri kim
dünyaya getirecek?
Bu memlekette kadınları döver, tecavüz eder, öldürürseniz;
acaba ondan sonra siz erkekleri kim sevecek?
Bu memlekette kadınları –eğlenilecek/evlenilecek diye
kategorize edip, gününüzü gün ederseniz; acaba sizin kızınızı – kız kardeşinizi
– annenizi - sevdiceğinizi kimler kategorize edecek, rencide edecek de siz de
‘erkek’ adam gibi dolanacaksınız salına salına sinsice ondan sonra…
Her gönüle gerçek ‘Aşk’ girebilseydi...
Her yürek ‘Sevgi’ ile
dolabilseydi...
Her kişi ‘İnsan’ olabilseydi, ne güzel olurdu değil mi?
Pek güzel
olurdu, pek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder