Kategoriler

21 Şubat 2012 Salı

CİNSELLİK BİR TABU’DUR. TABU BİR OYUNDUR. O HALDE CİNSELLİK GÜZELDİR.

Geçen gün Tabu oynuyoruz, arkadaşlarla toplandık. Aman ne keyifli bir oyun bu arkadaş. ‘Güle oynaya’ deyiminin hakkını veriyoruz....
 Bir arkadaşımızın komik anlatımı üzerine konu kadın ve erkeğe, namus kavramına ve cinselliğe geldi.
Hadi… Oradan aldık biz sohbeti, koyulaştırdık, muhallebi kıvamına getirdik. Bıraktık oyunu başladık tartışmaya. Tartışma derken, kavga  gürültü manasında değil. İnsan gibi, hem dinleyerek hem konuşarak.

Neyse efenim kadın – erkek ilişkisinden, ülkemizde cinselliğin hala ‘tabu’ olmasından, bakirelikten, töre cinayetinden, kadına şiddet ve tacizden konuştuk epey… Kadın ya da erkek, tüm arkadaşlarım dertli bir şekilde bu konulardan. Bir erkek arkadaşımız, kadına yapılan haksızlıkları ve tacizi kınamak adına erkeğin aslında çok fena aşağılandığını savundu;

“Neden kadın haklarını sadece kadınlar savunuyor ki? Bizim annelerimiz, kız kardeşlerimiz, sevgilimiz, eşimiz de birer kadın değil mi? En önemlisi onlar olmasa biz dünyaya gelebilir miydik? Öyleyse, sadece bir cinsel organdan ibaretmişiz gibi düşünen ve bizi de aslında aşağılayan zihniyetlere neden kadınların yanında hatta ön saflarda ‘Dur’ demiyoruz, aklım ermiyor doğrusu… Biz en ufak bir dekolteden tahrik olan, tacizi – tecavüzü sevişme zanneden, eli penisinde dolaşan zavallı şahsiyetsiz yaratıklar mıyız Allah aşkına?  Resmen böyle görülüyoruz. Bu ne biçim bir bakış, bu ne biçim bir zihniyettir yahu?” dedi…

Dedi ve biz hanımların; “Hay ağzına sağlık, ağzını yerim senin” tezahüratları arasında gecenin prensi ilan edildi, baş tacı edildi ve kazandibi’nin en yanık köşesini almaya hak kazandı… 


Adam haklı şekerim. Öyle vıdı vıdı konuşmak kolay. Kadına, ‘kuyruk salladı’ deyip işin içinden sıyrılmak kolay… ‘Gece vakti ne işi vardı dışarıda?’ demek kolay… ‘Töre böyle’ demek kolay… ‘Hak etmişti’ demek kolay…

Hayır efendim! Hiç kimse, kadın, erkek, çocuk ya da hayvan, kötü muameleyi asla hak etmiyor. Hepsi ayrı birer can taşıyor. Şiddet, taciz, tecavüz asla kabul göremez, kabul edilemez. Tartışılmaz bile. 

Neyi, kime anlatıyoruz gerçi? Bazıları takmış at gözlüklerini, gerici dar zihniyetlerini almışlar ellerine, gözümüze gözümüze sokmaya çalışıyorlar. Kendi doğrularını yedirmeye çalışıyorlar zorla. Saygı başta olmak üzere sevgi ve anlayış ile empati yoksunu çünkü o insanlar. 
Hal böyle iken, koca da karısını döver o zaman, polis de öğrenciyi, fanatik de holigan da birbirinin ağzını burnunu kırar, trafikte aslan kesilir iner arabasından dayı’lanır ötekinin kapısına dayanır… 
Yok anacım, caydırıcı yasalar şart. Ağır cezalar şart oğlu şart. Bir çok çalışma yapılıyor elbet, duyarlı insanlar harekete geçiyorlar. 
Eskisinden daha fazla ayaklanma – ayaklandırma – uyanma –uyandırma var bu konularda. 

Örneğin yeni bir tanesinden bahsedeyim;

“Gelincik Projesi”… Ankara Barosunun sevindirici ve başarılı bir çalışması. 

Bayıldım. İlk defa bir harekete, projeye inandım. 444 43 46 numaralı telefona, -sosyal ve psikolojik iletişim teknikleri- konusunda eğitim almış uzman avukatlar cevap veriyor. Daha ilk adımda güvendesin yani. Harika bir şey bu.

"Gelincik çiçeği; kendi doğasında güçlüdür. Rüzgarlara karşı direnir, dimdik durur. Ama hunharca bir el ona uzandığında, sert bir dokunuşta; nazik bedenini toprağa bırakıverir. Öğretilmiş bir çaresizlikle, sessizce, isyan etmeden." diyerek bu adı koymuşlar projeye… 

‘İnandım’ dedim ya? Daha önce yapılmıyor muydu güzel şeyler, yok mu başka güzel projeler, dernekler? Olmaz mı, var elbet. Ama bilmiyorum neden, pek içime sindi bu. Kötü örneklerini de görüyoruz çünkü sinir katsayımızı üçe beşe katlayarak. 

Al işte bir örnek;
Geçen aylarda yine bir programda izlemiştim şöyle bir manzarayı; 

İstanbul’da bir ‘Sığınma Evi’, kadıncağızların yana yakıla kaçtığı kocalarını yanlarına getirip, bir odada barışmaları için görüştürüyorlarmış! Oradan kaçan (!) bir kadın kendisi anlattı. Hadi buyurun bakalım? Sığınmak ve korunmak için gittikleri yerde, pisipisine kocalarına geri teslim ediliyorlar tekrar takrar dövülmek-sövülmek-öldürülmek üzere. Bu başından atmak değil de nedir, senden yardım isteyen kadını? Sonuna kadar yanında olamayacak, abuk sabuk şeyler yapacaksan, kapat git orayı kardeşim! Allah Allah yahu… 
Bak durduk yere sinirlendim şimdi, aklıma geldi de… Hiç mi bir uzman’ın, psikolog’un, avukatın yok merkezinde de, seni uyarmıyor; ‘Böyle iş mi olur?’ deyip? 

“Şiddetle kınıyorum…” dedi bir arkadaşım da kızarak bundan bahsedildiğinde. 

Hem katıldık ona, hem de şöyle bir düşündük ki; şiddeti biz de aynı manadaki şiddetle kınıyoruz. Adaletin sağlanmasını dilerken bile şiddete başvuruyoruz. Ne ilginç değil mi? Film ya da dizilerde, kendi doğrusunu yapan, intikam alan karakterlere bakıp iç geçirmiyor muyuz, 'Ah ulan böyle bir imkânım olacaktı, ben daha neler neler yapardım. Bu da bir şey mi?' demiyor muyuz? diyoruz tabii… Diyoruz da, iyi mi yapıyoruz bu tartışılır… 
Neyse ki, Gelincik Projesi gibi hareketler çoğalıyor ve biz de kendimizi Yüce Adalet'in kollarına huşu içinde teslim ediyoruz, bir yandan da dua ederken...

Tüm bu sohbetin üzerine, ‘Bir film koyalım da biraz kafamız dağılsın’ dedik. 

Şekerim, onca film arasından sanki özellikle yapmışız gibi, şiddet içerikli bir gerilim filmi koymamış mıyız? Koymuşuz... 
Fakat kimse de itiraz etmedi, oturup izledik tırnaklarımızı kemire kemire. Heyecandan ve tabii ki sinirden… Filmin karakteri kadın, kendine tecavüz eden adamlardan intikam alıyordu kanlı yöntemlerle. Cuk oldu yani anlayacağınız konu itibariyle. Hadi… Film bitti muhabbeti bitmedi. 
Herkes fikrini söyledi; 
‘Ben olsaydım da yapardım’, 
‘Ayol film bu, hiç öyle şey olur mu?’, 
‘Ben olsam daha fenasını yapardım’, 
‘Adalet – yasa – kanun diye bi'şey var canım’, 
‘Gerçek hayatta yap da görelim?’

Velhasıl yorumlar bitmek bilmedi. Ben ne mi dedim? Doğruyu söylemek gerekirse, ‘eline sağlık’ dedim karaktere lakin ne kadar hastalıklı bir düşünce olduğunu da düşünmeden edemedim. 

Oysa ne kadar güzel bir şey ‘cinsellik’… Bir türlü rahatça konuşamıyor, konuşanı da ayıplıyoruz, kınıyoruz sinsice. Bunu açıkça ifade edeni ‘hafif’ diyerek yaftalıyoruz, ne demekse?

 ‘Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’ dedirtecek kavram karmaşaları da var ortada;


 ‘Sanatçı’ dediğimiz ünlü hanımların çok özel görüntüleri ortaya çıkıyor, ağzınızın suyu aka aka izliyorsunuz. Sonra evleniyor ya da çocuk yapıyorlar; ‘hanımefendi’ deyip oturtuyorsunuz başköşeye. Öte yandan karınızı – kızınızı – sevdiceğinizi doğruyorsunuz namus adına???

Çok ünlü (!) yabancı hanımlar geliyor memlekete, videolarında iç organlarına kadar bildiğiniz. Zengin, paralı, şöhretli oldukları için ‘hanımefendi’ olarak karşılanıyorlar, başköşeye oturtuyorsunuz ağzının içine düşe düşe… Öte yandan, benim gariban güzel kadınıma, hiç hak etmediği halde abuk sabuk isimler takıyorsunuz öldüresiye döverken…

Evleneceğiniz hanımda sözde ‘bakirelik’ arıyorsunuz ‘el değmemiş’lik… Öte yandan siz o pis ellerinizle karartıyorsunuz gencecik birinin dünyasını, ırzına geçiyorsunuz daha çocuk yaşta. Ya da ‘canım – gülüm – seni seviyorum –seninle evleneceğim’ Deyip kandırıyorsunuz alıyorsunuz altınıza, diğer yandan ‘bakire’ isterken sevdiceğinizi? 

Nasıl bir sevgi ve namus anlayışı ise artık bu???


Ya da; ‘canım, gülüm, seviyorum,  evleneceğim’ deyip kandırıyorsunuz, diğer yandan ‘bakire’ isterken sevdiceğinizi? Nasıl bir sevgi ve namus anlayışı ise artık bu???
‘Bacım’ dersiniz,  ‘açım’ diyemediğiniz için doğruca! ‘Bacıma laf edenin ...’ dersiniz sonra, karşıdakinin annesine, kız kardeşine sövüp, abuk sabuk laf ederken?!
Bir başkasının karısına kızkardeşine bakarsınız da hiç sıkılmadan yamuk gözlerle, biri sizin yanınızdaki hanıma ‘yan gözle’ bile bakamaz asla (!) Çünkü ne de olsa ‘namusunuz’dur o!!!
Kaldı ki; ‘namus’ niçin sadece kadına dairmiş gibi algılanır anlamış değilim, aslında ‘insan’a dair bir kavram iken?
Ay daraldım...
Say say bitmez yaptığınız yanlışlar lakin bizim dilimizde tüy biter işte böyle… ‘Umut’ sadece bir isim mi yoksa hakikaten var mı geleceğe dair bir ışık ümit etmek adına? Oysa ne kadar güzel bir ülkede yaşıyoruz cennet misali. 
Biz insanlar olarak da güzelleşsek biraz, temizlesek ruhlarımızı da artık kardeşçe, insanca, vicdanlı, duyarlı birer birey olsak?...

Bir Gün Her şey Güzel Olacak…




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar

Bendeniz

Fotoğrafım
Yazıyorum, paylaşıyorum... Hayatın sevmek ve inanmak olduğunu düşünüyorum... Az ve öz dostum ile kitaplarım olduğu sürece benden mutlusu yok... Dünyalıyım... İçi-dışı bir, özü-sözü bir olmak, istediğim...

Hürriyet Spoa

Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe

Hürriyet