Çocuk dediğin, 'çocuk' gibi olmalıdır. Modayı değil, oyunları takip etmelidir. Ne giyeceklerini değil, ne yiyeceklerini ve nasıl birer birey olacaklarını düşünmeliyiz. Büyüyünce ne olacaklarını değil, mutlu olup olmayacaklarını önemsemeliyiz.
Çocuk; 'çocuk' olarak kalmalı. Masum ve adı üstünde 'çocuksu' olarak algılanılmalı.
Onaylayanlar da var tabii bu ve bunun gibi reklamları. Olabilir.
Herkes aynı görüşte olmak zorunda değil.
Örneğin Sayın Cengiz Semercioğlu yazısında;
"Koton'un reklamını eleştirenler bugünün çocuğunu bilmeyenler!" demiş.Tam tersi, bugünün çocuklarını bilip, görüp, gelecekleri ve gelişimleri için endişe edenler itiraz ediyorlar zaten buna.
"O fotoğraflarda cinsellik görmek içinse ciddi bir rahatsızlığa sahip olmak gerekiyor" diye eklemiş.
O halde ben 'rahatsız'ım?!
Çocukların 'yetişkin'ler gibi giydirilip, minicik beyinlerine şimdiden kılık kıyafet ile 'ayrıcalıklı' ve 'özel' olabileceklerinin aşılanmasından 'rahatsız'ım!
Birer obje olarak gösterilmelerinden 'rahatsız'ım.
O fotoğraflarla (ki o tür fotoğrafa bile gerek yok sapık olduktan sonra, istediğiniz kadar çocuk gibi giydirin fark etmez onlar için.) ticari kaygı ile çocuklar üzerinden satış yapılmasının normalliğini savunan zihniyetin rahatlığından 'rahatsız'ım. (Ne dedim ben?)
(http://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/83/Cengiz-Semercioglu/61384/Koton-39-un-reklamini-elestirenler-bugunun-cocugunu-bilmeyenler)
Lakin bugünün bazı çocukları C.Semercioğlu'nun ya da bunu 'normal' gören, abartılı bulmayan diğer ebeveynlerin evlatları kadar şanslı olmayabilir...
Ebeveyni TV karşısına bırakıyor çocuğu örneğin, işine gücüne keyfine bakabilsin diye bütün gün evde.
En iyi, en şık, en güzel, en yetenekli ve en ayrıcalıklısı kendi çocuğu olsun istiyor.
Bebekken başlıyor marka kıyafetler, ayakkabılar almaya.
Diğer aileler ile yarıştırıyor çocuğunu ve aslında kendini.
Kirasını zor ödüyor ama özel okula gönderiyor daha havalı ve gösterişli olduğu için.
Önce ebeveynler etkileniyor reklamlardan, el alemden (kim ise onlar artık?), diğer çocukların ailelerinden ve yaşantılarından.
Yani aslında yetişkinler için tabii ki bu reklamlar. Çünkü neticede onlar parayı verip alacaklar o ürünleri.
Çünkü onlar çocukları gibi masum isteklerle arzulamıyorlar o kıyafetleri, ayakkabıları, oyuncakları, vs...
'Falancanın çocuğunda var, benimkinde neden olmasın? Neyi eksik?' modunda çocuklarına da aşılıyorlar daha minicikken modayı, şunu, bunu.
Arkadaşlarından, TV'den, çevresinden elbette etkileniyorlar kız veya erkek çocuklar da fakat ailenin tutumu, yaşam ve yetiştirme tarzı ile de şekilleniyor çocuk.
Aldığı pahalı hediye hakkında ne hissettiği sorulduğunda; 'Anlayamazsınız' diye cevap vereni de yetişiyor, babasının uyduruktan da olsa ahşaptan yaptığı oyuncak teknesiyle oynamaktan keyif alanı da yetişiyor, ayağına giyecek ayakkabısı olmadığı halde her gün okuluna saatlerce yürüyeni de yetişiyor, küçücük yaşta genç kız ya da delikanlı gibi giyinip hayatı bunlardan ibaret zannedeni de yetişiyor, gelinlik-damatlık giydirilip hayatları karartılanlar da yetişiyor, sokakta oynayıp kir içinde kalan kıyafetlerine aldırış etmeyen annesinin gülümseyerek kucakladığı ve 'yıkarız temizleriz yine giyersin' dediği çocuklar da yetişiyor, aile içi ya da herhangi bir yakını tarafından tacize maruz kaldığı halde sesini çıkaramayan ve hatta bunun ne manaya geldiğini algılayamayan çocuklar da yetişiyor, fast food yemekten hamur kafalı et beyinli olmuş çocuklar da yetişiyor, tarhanaya talim eden zehir gibi zekalı ve akıllısı da yetişiyor, kendisine son model telefon ya da tablet alınmadığı için depresyona gireni de yetişiyor, falanca markanın ayakkabısından aldırmak için ebeveyninin ömrünü yiyen de yetişiyor, sosyal ağlarda ağlayanı veya ağlatanı da yetişiyor, fotoğraflarını internete koymak için yarışan ailelerin çocukları da yetişiyor, bebek ve çocuk olamadan 'kim vurdu'ya gitsin diye hayatın akışına teslim edilen çocuklar da yetişiyor (ya da yetişemiyor) bu memlekette.
Reklam ile, Tv ile, şu bu ile etkilenmiyor illaki çocuklar, evet. Büyüklerinden görüyorlar, öğreniyorlar, uyguluyorlar, özeniyorlar çoğu şeyi. Yani öncelikle ebeveynlerin kendilerini sorgulaması gerekiyor. Öncelikle onların kendilerine çeki düzen vermeleri gerekiyor. Onlar örnek olacaklar çocuklarına. Çocuk yetiştirmek, bir minik insanı yetiştirmek hiç de kolay değil. Onun kişiliğinin ve karakterinin oluşumunda en büyük payı anne babası verecek. Herkesin çocuğu kendisi için 'özel' ve 'ayrıcalıklı'dır. Ama bunu sevgi, anlayış, davranış ve sözleri ile ifade etmeliler. Onlara marka kıyafetler alıp moda ikonu yaratma çabası ile değil.
Ve evet 'rahatsızım'! Bu ve bunun gibi fotoğraflarda gördüğüm kız ve erkek çocuk profillerinden rahatsızım.
Çok şükür 'sapık' değilim. Gayet de modern görüşlüyüm. Özgürlükten yanayım. Ama bu tür fotoğraflarda 'yetişkin' süsü verilmiş, seksapalite aşılanmış, bakış-duruş ve tavır hali ile birer yetişkin gibi 'kullanılan' çocuklar görüyorum. Eşim de 'sapık' değil şükür. O da aynı şeyi görüyor. O fotoğraflarda, Sayın Semercioğlu'nun vurguladığı üzere 'cinsellik' görmek için elbette 'ağır sapık' olmak gerekiyor. Lakin konu o değil.
Sonuçta 'başka' gözlerle bakıyoruz fotoğraflara ve olaylara demek ki. Ayrı bakış açılarına sahibiz. Olabilir.
Çocuklar elbette giyinecek, süslenecek, annesinin rujunu sürecek, babasının kravatını takacak, kendi kıyafetini seçecek, onu beğenmeyecek, bunu isteyecek, vs... Çok normal.
Bu sevimli ve şirin tavırları ile oyunlar oynayacaklar elbet kendi hayal dünyalarında.
Ebeveynler de bu aşamada onlara yol gösterecek.Zaman içinde, büyümeye başladıkça kişilik olarak 'özel' ve 'ayrıcalıklı' olmanın önemini öğretecek.
Herkesin çocuğu bu kadar şanslı değil velhasıl ve her ebeveyn bu kadar bilinçli değil maalesef.
Konu çocuklardır. Gelişecek ve güzel birer insan olacak miniklerden bahsediyoruz. Yoksa gençler, yetişkinler diledikleri şekilde davranabilirler.
Bitmez...
*Reklam metni:
''Bir beden büyük almayın. Seneye de giymem. Moda neyse onu giyerim.''
''Büyüyünce ne olacağımızı bilmiyoruz ama şık olacağımız kesin.''
%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%
*İmza için:
https://www.change.org/p/koton-firmasının-çocuklara-yönelik-propagandasını-kınıyoruz-bir-beden-büyük-almayın-seneye-de-giymem-moda-neyse-onu-giyerim-gibi-çocuklara-olumsuz-örnek-olması-muhtemel-propagandaları-kınıyor-koton-un-billboardlarını-kaldırmasını-istiyoruz
%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%
*Pedagoji Derneği yazısı:
http://pedagojidernegi.com/2014/09/17/koton-yetkililerine-mektup/
%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%
*Koton'un Kampanya hakkındaki Duyurusu:
Koton müşterilerini dinlemeyi ve onların görüşleriyle uygun şekilde hareket etmeyi ilke edinmiş ve bugünlere bu yaklaşımla başarılı bir şekilde gelmiştir. Son reklam kampanyamızda kullandığımız ve imza kampanyanızda bahsi geçen sloganımızı dün akşam itibarıyla iletişim faaliyetlerimizden çıkardığımızı ve bu sloganı içeren billboardları değiştirdiğimizi bilgilerinize sunarız.
Müşterilerimizin görüş ve istekleri Koton için her zaman yönlendirici olmaya devam edecektir. Saygıyla duyururuz.
Koton
Kategoriler
- Çok Ciddiyim (13)
- ÇYL (1)
- Duyuru (14)
- Gülümse (20)
- Hayat Bu (12)
- Hürriyet'ten (11)
- İklimce (16)
- Kadınca (7)
- Yazarkafe (31)
- YMK (13)
22 Eylül 2014 Pazartesi
9 Eylül 2014 Salı
Bilir misin, eski yazlık bahçe sinemalarını?
Bilir misin, eski yazlık bahçe sinemalarını?
Bilmezsin sen genç insan, yoktun ki daha dünyada... Olsun. ツ
Çok keyifli şeyleri kaçırdın ama olsun. Şimdi senin de keyif aldığın başka şeylerin var nasılsa?!
Anlamayabilirsin bizim 'eskiden ne güzeldi...' dediğimiz şeyleri ama olsun bazen biz de seni anlamıyoruz 'eskiden böyle miydi?' derken! ツ
'Eskisi gibi' olması gerekmiyor hiçbir şeyin zaten. Ya da şimdiki gibi olması dert değil. Hatta daha güzel ve modern bazı şeyler, değil mi?
Ama olsun... Birbirimizi anlamamız gerekmiyor illaki.
Anlamak değil zaten mevzu, anlayış! Birbirimize anlayış gösterdiğimiz sürece biz 'eskici' olarak geçmişle, sen de teknolojik olarak gelecekle yaşayabiliriz.
'Geçmişle yaşamak' derken, 'anılarla' demek istiyoruz tabii.
Zeki Müren alkışlarla yaşıyordu mesela. Ki, konumuzla alakasını ben de şu an kavrayamadım ama olsun, yakalarız bi' yerinden...
Gelecekten de umutluyuz ha... Tabii canım. Kınamıyoruz, yadırgamıyoruz, reddetmiyoruz. Çağa ayak uydurmak lazım.
Lakin gel gör ki; pek güzeldi be o günler...
Doğaldı, çıkarsızdı, sevimliydi, keyifliydi. Dert, tasa, borç-harç, çatışma, atışma yine vardı ama sanki daha bir kıvamındaydı, ne bileyim?
Çocukken, bildiğin 'çocuk'tuk biz. Sokakta oynardık da hava kararmadan eve girmezdik. Vallahi bak. Hatta gece yarılarına kadar kaldığımız olurdu sokakta korkusuzca. Saklambaç oynarken bile tırsmazdık bilmediğimiz köşelere saklanırken.
Anlatacak o kadar çok şey var ki buna dair. Duyuyorsundur zati etrafındaki büyüklerinden bolca hikaye ama benim aklıma 'Yazlık Bahçe Sineması' geldi de onu anlatacaktım esas;
Dedem ile giderdik Allah Rahmet Eylesin.
Bi' Charles Bronson vardır bilir misin; 'Çirkin Kral'... Hah, onun filmleri gelirdi çoğunlukla.
Hani şu Western filmlerden. Kovboylu movboylu...
Anam bunun karısı, kızı filan kaçırılırdı hep. Ya da öldürülürdü yazık. Bu da intikam neyin peşinde asar keserdi adamları itinayla. Biz de sevinirdik dedemle. O intikamı biz almışçasına dönerdik eve gece yarısı huzurla.
Ya da Türk filmi olurdu en romantiğinden veya en mesajlısından. Fakat genelde yabancı aksiyon filmleri olduğunda giderdik biz. Zaten de çoklukla öyle filmler gelirdi.
Tahta sandalyeleri olurdu sinemanın. Bildiğin açık hava ha... Sağı, solu, üstü açık bir mekan.
Hatta yakındaki apartmanlarda oturanlar pencereden, balkondan bedava izleme şansı bulurdu her gün filmleri. Anlayacağın üzere sağı solu alçacık bir duvarla çevrili.
Ben de özenirdim; 'Keşke evimiz şurda olsaydı da, her seferinde dedemi sinemaya gitmek için yormasaydım." diyerek. E, bir de giriş parası vermek zorunda kalmayacaktık tabii... ツ
Girişten baktığında tam karşına denk geliyordu dev ekran. 'Ekran' dediysem; 'perde' işte, anla... ツ
Kapıya kadar sıralanmış tahta iskemleleri düşün yan yana. Giriş kapısının hemen solunda büfesi vardı, gazoz neyin aldığın.
Aa, çiğdem/çekirdek faslını unutmak olmaz.'Çıtçıt' sesleri olmadan film izlenir mi ayol? Kabuklarını yere atacaksın tabii akıllım! Zevki orda?! Süpürmeye başlıyordu film bitip de biz sinemayı terk etmeye başlarken görevliler. Hani;
'Yatıya kalmayacaksınız herhalde, biz de bir an evvel işimizi bitirip evimize gitmek istiyoruz müsaadenizle. Hadi yallah!' demek ister gibiydiler... ツ
O çiğdem çitlenecek, o gazoz içilecek illaki anacım. Açık hava sinemasının olmaziseolmaz'ıdırlar kendileri. Tabii.
Hatta ben, yemek yiyip de gittiğimiz halde nedense oranın uyduruk tostunu pek bi' severdim. Minicik kare ekmeğin içinde 'arakibulasın' peynirli yanık tost! Ama ne lezzetliydi bir bilsen?!
Dedem çok şeker bir adamdı mekanı cennet olsun. Beni kırmaz, her seferinde gülümseyerek elimden tutup, on dakikalık mesafedeki o şirin sinemaya götürürdü canım benim.
Bazen mahalleden arkadaşlarla da giderdik ha. Tabii canım, kendi başımıza. Saat 21.00'de başlardı film ve gece yarısına yakın olurdu çıkış saati. Güle oynaya dönerdik eve sallana sallana.
Balkonda karşılardı dedem de beni. Ben gelince, film hakkında kısa bir sohbet eder ve uyurduk.
Ya da bir-iki el tavla oynardık uyumadan önce.
( 'Uykudan Önce' vardı bir de tonton Adile Naşit teyzeden masal dinlediğimiz ama konumuz dışı tabii. Uyumadan önce deyince aklıma geliverdi öyle bi'...)
Yenilirdi mahsusçuktan dedem bana. Ben de pek bi' başarılı oynadığımı falan sanırdım herhalde ki; ailedeki herkesi düelloya davet ederdim.
Neyse şekerim demem o ki; bilmezsin sen genç insan o günleri, yoktun ki daha dünyada?! Öylesine güzeldiler ki...
Anlamayabilirsin bizi ve yaşattığımız hatıralarımızı ama olsun, biz de seni anlayamıyoruz zaten çoğunlukla...
Ödeştik ツ
Daha ne güzel günler göreceğiz beraberce inşallah, değil mi?
Ve
Bir gün gelecek, Zeki Müren' de bizi görecek zaten. Hepimizi...
Bilmezsin sen genç insan, yoktun ki daha dünyada... Olsun. ツ
Çok keyifli şeyleri kaçırdın ama olsun. Şimdi senin de keyif aldığın başka şeylerin var nasılsa?!
Anlamayabilirsin bizim 'eskiden ne güzeldi...' dediğimiz şeyleri ama olsun bazen biz de seni anlamıyoruz 'eskiden böyle miydi?' derken! ツ
'Eskisi gibi' olması gerekmiyor hiçbir şeyin zaten. Ya da şimdiki gibi olması dert değil. Hatta daha güzel ve modern bazı şeyler, değil mi?
Ama olsun... Birbirimizi anlamamız gerekmiyor illaki.
Anlamak değil zaten mevzu, anlayış! Birbirimize anlayış gösterdiğimiz sürece biz 'eskici' olarak geçmişle, sen de teknolojik olarak gelecekle yaşayabiliriz.
'Geçmişle yaşamak' derken, 'anılarla' demek istiyoruz tabii.
Zeki Müren alkışlarla yaşıyordu mesela. Ki, konumuzla alakasını ben de şu an kavrayamadım ama olsun, yakalarız bi' yerinden...
Gelecekten de umutluyuz ha... Tabii canım. Kınamıyoruz, yadırgamıyoruz, reddetmiyoruz. Çağa ayak uydurmak lazım.
Lakin gel gör ki; pek güzeldi be o günler...
Doğaldı, çıkarsızdı, sevimliydi, keyifliydi. Dert, tasa, borç-harç, çatışma, atışma yine vardı ama sanki daha bir kıvamındaydı, ne bileyim?
Çocukken, bildiğin 'çocuk'tuk biz. Sokakta oynardık da hava kararmadan eve girmezdik. Vallahi bak. Hatta gece yarılarına kadar kaldığımız olurdu sokakta korkusuzca. Saklambaç oynarken bile tırsmazdık bilmediğimiz köşelere saklanırken.
Anlatacak o kadar çok şey var ki buna dair. Duyuyorsundur zati etrafındaki büyüklerinden bolca hikaye ama benim aklıma 'Yazlık Bahçe Sineması' geldi de onu anlatacaktım esas;
Dedem ile giderdik Allah Rahmet Eylesin.
Bi' Charles Bronson vardır bilir misin; 'Çirkin Kral'... Hah, onun filmleri gelirdi çoğunlukla.
Hani şu Western filmlerden. Kovboylu movboylu...
Anam bunun karısı, kızı filan kaçırılırdı hep. Ya da öldürülürdü yazık. Bu da intikam neyin peşinde asar keserdi adamları itinayla. Biz de sevinirdik dedemle. O intikamı biz almışçasına dönerdik eve gece yarısı huzurla.
Ya da Türk filmi olurdu en romantiğinden veya en mesajlısından. Fakat genelde yabancı aksiyon filmleri olduğunda giderdik biz. Zaten de çoklukla öyle filmler gelirdi.
Tahta sandalyeleri olurdu sinemanın. Bildiğin açık hava ha... Sağı, solu, üstü açık bir mekan.
Hatta yakındaki apartmanlarda oturanlar pencereden, balkondan bedava izleme şansı bulurdu her gün filmleri. Anlayacağın üzere sağı solu alçacık bir duvarla çevrili.
Ben de özenirdim; 'Keşke evimiz şurda olsaydı da, her seferinde dedemi sinemaya gitmek için yormasaydım." diyerek. E, bir de giriş parası vermek zorunda kalmayacaktık tabii... ツ
Girişten baktığında tam karşına denk geliyordu dev ekran. 'Ekran' dediysem; 'perde' işte, anla... ツ
Kapıya kadar sıralanmış tahta iskemleleri düşün yan yana. Giriş kapısının hemen solunda büfesi vardı, gazoz neyin aldığın.
Aa, çiğdem/çekirdek faslını unutmak olmaz.'Çıtçıt' sesleri olmadan film izlenir mi ayol? Kabuklarını yere atacaksın tabii akıllım! Zevki orda?! Süpürmeye başlıyordu film bitip de biz sinemayı terk etmeye başlarken görevliler. Hani;
'Yatıya kalmayacaksınız herhalde, biz de bir an evvel işimizi bitirip evimize gitmek istiyoruz müsaadenizle. Hadi yallah!' demek ister gibiydiler... ツ
O çiğdem çitlenecek, o gazoz içilecek illaki anacım. Açık hava sinemasının olmaziseolmaz'ıdırlar kendileri. Tabii.
Hatta ben, yemek yiyip de gittiğimiz halde nedense oranın uyduruk tostunu pek bi' severdim. Minicik kare ekmeğin içinde 'arakibulasın' peynirli yanık tost! Ama ne lezzetliydi bir bilsen?!
Dedem çok şeker bir adamdı mekanı cennet olsun. Beni kırmaz, her seferinde gülümseyerek elimden tutup, on dakikalık mesafedeki o şirin sinemaya götürürdü canım benim.
Bazen mahalleden arkadaşlarla da giderdik ha. Tabii canım, kendi başımıza. Saat 21.00'de başlardı film ve gece yarısına yakın olurdu çıkış saati. Güle oynaya dönerdik eve sallana sallana.
Balkonda karşılardı dedem de beni. Ben gelince, film hakkında kısa bir sohbet eder ve uyurduk.
Ya da bir-iki el tavla oynardık uyumadan önce.
( 'Uykudan Önce' vardı bir de tonton Adile Naşit teyzeden masal dinlediğimiz ama konumuz dışı tabii. Uyumadan önce deyince aklıma geliverdi öyle bi'...)
Yenilirdi mahsusçuktan dedem bana. Ben de pek bi' başarılı oynadığımı falan sanırdım herhalde ki; ailedeki herkesi düelloya davet ederdim.
Neyse şekerim demem o ki; bilmezsin sen genç insan o günleri, yoktun ki daha dünyada?! Öylesine güzeldiler ki...
Anlamayabilirsin bizi ve yaşattığımız hatıralarımızı ama olsun, biz de seni anlayamıyoruz zaten çoğunlukla...
Ödeştik ツ
Daha ne güzel günler göreceğiz beraberce inşallah, değil mi?
Ve
Bir gün gelecek, Zeki Müren' de bizi görecek zaten. Hepimizi...
7 Eylül 2014 Pazar
YMK Hediye Hadisesi ツ
Efenim, bir YMK daha hediye edilmeyi beklemekte ve bana da ısrarla 'hadi gari' demekte.
İvit.
Bazen, yalnızlığa dair paylaştığınız cümleleriniz ile buldu sahiplerini YMK.
Bazen de 'bilmemkaçıncı' Fan olduğunuz için gitti buldu sizi.
Şimdi ise nasıl'ını düşündüğümde; "200. FanFan'a gitse?" diye geçirdimdi aklımdan ancak niye de "100 - 200 - 300 olsundu anacım?" dedimdi sonra.
Böylelikle;
196. FanFan'a gitmesine karar verdim şekerim. Tabii canım.
Şart mı illaki dümdüz bir rakam olması?! Hayır.
Değişiklik olsun. İvit.
Hatta bak; 195 bile değil; --196--
Hadi hayırlısı ツ
Ahan da Fan sayfamız:
https://www.facebook.com/iklimdora/photos/pcb.774424312614342/774419815948125/?type=1&theater
Bu da, YMK Kullanma Kılavuzu:
https://www.facebook.com/iklimdora/posts/507317202658389:0
İvit.
Bazen, yalnızlığa dair paylaştığınız cümleleriniz ile buldu sahiplerini YMK.
Bazen de 'bilmemkaçıncı' Fan olduğunuz için gitti buldu sizi.
Şimdi ise nasıl'ını düşündüğümde; "200. FanFan'a gitse?" diye geçirdimdi aklımdan ancak niye de "100 - 200 - 300 olsundu anacım?" dedimdi sonra.
Böylelikle;
196. FanFan'a gitmesine karar verdim şekerim. Tabii canım.
Şart mı illaki dümdüz bir rakam olması?! Hayır.
Değişiklik olsun. İvit.
Hatta bak; 195 bile değil; --196--
Hadi hayırlısı ツ
Ahan da Fan sayfamız:
https://www.facebook.com/iklimdora/photos/pcb.774424312614342/774419815948125/?type=1&theater
Bu da, YMK Kullanma Kılavuzu:
https://www.facebook.com/iklimdora/posts/507317202658389:0
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Popüler Yayınlar
-
“Yalnızlığın coğrafyasıdır olmak istediğimiz yer. Bir firari gibi bağlarımızdan kurtuldukça, oraya kaçar sığınırız. Kendi kendimizi seyr...
-
Allahım,benim bu insanların arasında ne işim var? Yarabbi..Yarabbiii... Sana geliyorum... Yine sinirlendim! Oturduğum yerde buluyoru...
-
"YALNIZLIĞIN MUHALLEBİ KIVAMI" GELİYOR :)
Bendeniz
- İklim Dora
- Yazıyorum, paylaşıyorum... Hayatın sevmek ve inanmak olduğunu düşünüyorum... Az ve öz dostum ile kitaplarım olduğu sürece benden mutlusu yok... Dünyalıyım... İçi-dışı bir, özü-sözü bir olmak, istediğim...