Kategoriler

26 Nisan 2014 Cumartesi

Hastayım, Hastasın, Hastasıyız...

SELFİE

Hadi bakalım, siz de selfilenenlerdenseniz (bu nasıl bir kelimedir yahu?) 'psikolojik deli' damgası yediniz gitti! Bu 'değüşük' insanlar, yani siz (tabii ki ben değil?!) ruhsal ve zihinsel olarak sorunlusunuz! İvit...

Amerikan Psikoloji Derneği APA, konuyu almış yürümüş; aparmış gitmiş... Selfie’nin* ve bu fotoğrafları sosyal medyada paylaşmanın ruhsal bir bozukluk olduğunu resmi olarak duyurmuş, hayırlı uğurlu olsun.
(*kendi fotoğrafını çekmek)

Chicago’da (Niye San Francisco'da değil ki? Ay, San Francisco Sokakları'nı bildin mi? Michael Dougles'ı görmek için izlenirdi, hey gidinin?!) yıllık yönetim kurulu toplantısında oturup bunu konuşmuşlar anacım. Ve duruma yani bu zihinsel bozukluğa isim bile bulmuşlar; ‘Selfitis’!!!
Ben beğendim şahsen ismini. Afilli...  Siz 'hasta' insanlar kendi fotoğrafınızı çekmeniz yetmezmiş gibi bir de sosyal medyada paylaşıyorsunuz ya, hah, aslında obsesif kompülsif bir eğilim ile özgüven eksikliğinizi gidermeye çalışıyorsunuz bu sayede... Bilin istedim! 
APA, apartmış, bir de 'Bu bozukluğun 3 seviyesi var ulen!' demiş bilmiş bilmiş:
1- Borderline Selfitis: (Sınırda) Kişi kendi resmini günde en az üç kez çeker (Allah çektirmesin!) ama sosyal medyada paylaşmaz. (Bak sen şu selfish'e?)
2- Acute Selfitis: (İleri düzeyde) Kişi kendi resmini günde en az üç kere çeker ve her birini günde en az 3 kere sosyal medyada paylaşır. (Hiç başka işin yok mu Allahınsen ya?)
3- Chronic Selfitis: (Kronik) Kontrol edilemez bir biçimde kişi kendi fotoğrafını gece gündüz sürekli çeker (manyak ya) ve günde altı kereden fazla bu resimleri sosyal medyada paylaşır. (Bak şimdi sinirlendim, resmen hasta hakkat)
APA’ya göre bu hastalığın bir tedavisi yokmuş. Du'bakalım bismillah, daha hastalığı yeni buldunuz anacım ne tedavisi? Panik yok, o da bulunur inşallah... Ve fakat bilişsel davranış terapisi* ile geçici bir tedavi sağlanabilirmiş de.
(*Bilişsel Davranış Terapisi: Danışanların güncel sorunları ile yaşam içinde genel sorunlarla nasıl başa çıkacaklarını gösteren beceriler kazandıran, sözel etkileşim yolu (birebir görüşme) ile ruhsal sorunları çözme tekniği)
Bu arada bizde de hastadan bol şey yok tabii... Ve bu hastalığı Türkiş olarak adlandırıp, bünyeye almak da lazım tabii ki bi'güzel ve daha güzel benimseyebilelim, di mi ama?
Selfie'ye Türkçe karşılık bulmak için öneriler sorulmuş. Hastaları da hemen konuyu sahiplenip önerilerini göndermiş. Ahan da aşağıda bu isimlerden bağzısılarını yazıverdim, bakın bakalım beğenecek misiniz? Buradakilerden benim favorim:‘sosyapoz’... 'Sosyopat'* gibi değil mi?!
(*Sosyopat: Suça yatkın, sosyal çekingen kişi. Sosyopatlar, toplum kuralları ve kanunlara uymazlar, suç işlemeyi normal sayarlar. Toplum içinde çıkarları doğrultusunda rahatça kamufle olabilirler. Yanı başınızda bile olabilirler?!)
Buyurun:
Selfie ↔ Anfoto (ney?), 
Başyapıt (yav he he), 
bencik (bencil diyeydin bari?!), 
bengil (yok dingil!), 
bencileyin, 
bençek (yok yav Allasen sen çek), 
benil, 
benim o (çalıntı olmuş?!), 
benimce, 
Cepimge (küçül de cebime gir diyesi), 
çekat (çekyat diyeydin?!), 
çekçeki (CanKat vardı bi' bildin mi? Çekçek diyodu?),
 çekendi (çek efendi çek ayol),
 çekerol (bi' çek Erol, de hayde), 
çeklaçek (çek diyemedim ya la?!)
Doğaç, 
Eday, 
eldenfoto (ayaktan... ıyy...),
elimfoto (eli işte gözü oynaşta hesabı), 
Ferdi (çok arabesk be ya?), 
Görsel,
gözgül, 
gözgülük, 
Haletiben, 
Kendicik (o ne la kedicik gibi?!), 
kendirme (selfie la işte, kendini kendirme!), 
Önünüçek (anladım!), 
öz yapıt (baş yapıttan da öte),
özceçekim, 
özcül, 
özçekim (Azerice gibi), 
özçekmek, 
özge (efendim?), 
özgörünüm , 
özgüm, 
özgün,
 özgünî, 
özimge, 
öznel, 
özüçekim, 
özül, 
özüm (iki gözüm), 
özünçek, 
özünü (yani?) 
Resmiyem (men aybalam), 
Salım (gaz manasında değil umarım?), 
sima, 
seyfi (o kim lan?), 
sinep (I've got the Power / snap),
sosyapoz (favorim!), 
şipşakım, 
Tipi (hastalık tipi manasında sanırsam?), 
Yakınçeki, 
yüzyüze (öle arkamdan filan çekme), 
Zat-ı kadraj (zat-ı muhterem'in abisi), 
zatim (çekmicektim zatim, hıh)
İsim arayışları süredursun (Sn. Süre Dursun, danışmaya lütfen!), aramayış içindekilerin yorumları da evlere şenlik vallahi;
"Yalnızlıktan kendi kendimize bi' fotoğraf çekiyorduk, onun da içine ettiler!"
"Bütün kelimeler Türkçe sanki varsın selfie de selfie olarak kalsın!"
"TDK önce 500'ün -500 yüz- olarak yazılamayacağını anlasın, selfie ye zaten uyduran uyduruyor bi'şeyler!"
" TDK bütün işi gücü bırakmıs bununla mi uğrasiyor?"
"Eskiden arapça kelimeye ingilizce alternatif üretiyorlardı şimdi de tersini yapıyorlar. Bilimi ithal etmeye devam ettiğimiz müddet daha kelime üretiriz biz."
"Sidik yarışı!"
"Selfi mana olarak -kendince- demektir. Tdk bi' bunu akıl edememis ne garip?"
"Böyle gereksiz konularla ilgilenecek kadar dünyanın sıkılmış olmasına inanamıyorum!"
vs....
  
O değil de, daha yeni bir haber gördüm gazetede;
İki kafadar sanayi sitesi inşaatının gözetleme kulesine çıkıyor selfielenmek için. Poz verirken yaslandıkları direk kırılıyor ve 6 metreden aşağı düşüyorlar!!! İkisi de yaralanıyor ve biri kaldırıldığı hastanede vefat ediyor. (Allah Rahmet Eylesin)
Şimdi suç selfie'ye meraklı olmalarında mı? Direkte mi? Şanslarında mı? (ya da şanssızlıklarında) Yoksa kaderleri mi böyle imiş? 

Bir başka haberde;
Hosteslerin, #crewlife, #lifeofahostie, #trolleydolly ve #airhostess gibi etiketler ile uçağın çeşitli yerlerinde çektikleri fotoğrafları paylaşmaları vardı örneğin. 18 yıl hosteslik yapan ve New York Times’ın en çok satanları arasında olan ‘Cruising Attitude’ kitabının yazarı Heather Poole, selfielenen bu hanımlara kızmış. Şöyle buyurmuş:
“Bu büyük bir mesele, hava yolları imajlarını korumak için çok uğraşıyor, işlerini bile kaybedebilirler.”  

Yıllaaardır hepimiz kendi fotoğrafımızı çekmiyor muyuz bir şekilde? Adı 'Selfie' olunca mı matah bir şey sandık acep? Çek geç işte anacım, selfie diye sefiel olma yani?! Gerçi eskiden sosyal paylaşım siteleri yoktu ki böyle bolca?! Çekiyorduk ama albüm yapıyorduk da koyuyorduk fotoğrafları içine. Öyle zırt pırt da çekilmiyordu ama eskiden. Yani epey eskiden! Çünkü makinaların poz sayısı vardı, bitmesin diye otu boku çekemiyorduk tabii. Gidip tab ettireceksin para verip sonuçta?! 

Velhasıl milyonlarca kere kendi fotoğrafını çekmek bir sorun değil. Bunları yüz milyonlarca kere paylaşmak  sorun! Tabii...




NOT:
Selfie'nin Türkçe karşılığı 'Özçekim' olarak kabul edilmiş efenim... İvit.

Ben beğendim mi? Hayır! Gerçi 'selfie' kalsa n'olur, 'enbiözhakikiçekim' olsa n'olur, çok da fifi benim açımdan... Ha, Türkçe'yi sevip, sayıp, korumaya çalışan biri olarak elbet Türkçe kelimeler kullanılsın isterim amma ve lakin bazı şeyleri de kasmanın alemi yok diye düşünüyorum. 

Sankim Azerice gibi bi' his bıraktı dimağımda?! Men bilmen dimağım biler ツ 
 Bir de bilim-ilim-irfan çağrıştırdı. Hani; 'çekim etkisi', falanı filanı gibi?! ツ
Bi' bilemedimdi, bi' ısınamadımdı ama insan nelere alışıyor da, neleri kabul ediyor sonradan anacım, değil mi?

Dipnot:

"Google’da “APA Selfie” terimleri ile arama yaptığınızda Amerikan Psikologlar Derneği’nin hiç bir sayfası sonuçlarda gözükmüyor. Haberin ilk olarak yayınlandığı site Adobo Chronicles bizim Zaytung muadili. Zaten kendilerini anlattıkları “ABOUT” sayfasında da kendilerinin gerçekle uydurmayı karıştıran bir site olduklarını söylüyorlar."

Kaynak: http://yalansavar.org/2014/04/06/selfie-hastaligi/

 ☆.•:*´`*:•.☆

MİSOFONİA
Bak bu benim favorim. Mana ve önemine binaen bayılıyorum. Gerçekten bayılasım geliyor yani...
Bkz: En ufak bir ses uyarısıyla öfke, panik, korku, dehşet ve derin endişeye kapılma hali.  İşitsel bir bozukluk değil, sesle faaliyete geçen beyin yapılarından kaynaklanan psikolojik bir anomali. Henüz tedavisi yok. 
Başkalarının (yani 'normal' insanların) 'çok da fifi' diyerek ya da tınlamayıp, duymayarak varlığını dahi hissetmediği seslere son derece uyuz olma hali! Tabii...  
Örneğin, mesela, farz-ı misal, farz edelim ki; biri yanınızda cakkıdıcakkıdı sakız çiğniyor? Evvet! Anladınız, işte bu  Onu ağzındaki sakızla beraber, hatta kafasını olduğu gibi ezmek suretiyle cacık haline getirmek ve hatta gerekirse bünyeyi toptan ortadan kaldırmak isteği yaratan ciklet sesine karşı aşırı duyarlı olma hali!
Toplu bir mekanda, örneğin sinemada; ne olduklarını kestiremediğiniz bir takım varlıkların Afrika'dan açlıktan çıkıp gelmiş gibi patlamayasıca mısırı hapur hupur ve de şapur şupur yedikleri anda çıkan iğrenç şapırtı sesine karşı aşırı duyarlı olma hali!
Örneğin; yanınızdaki kişi (Tarkan olmadığı sürece) çayını yüksek volüm hüp'leterek içerken, size bir garip cinnet haliyle dellenmek suretiyle gelen; o kişiyi kovalar dolusu kaynar çayda boğma hissi! 
Örneğin; en sevdiğiniz insan dahi olsa yemek yerken çıkardığı hırıltılı, mırıltılı, şapırtılı, tıkırtılı seslere karşı aşırı duyarlı olma hali!
Örneğin; o an sizi azimle cinayete azmettiren moddaki kişinin gözünüzün içine baka baka, dişinin arasında kalan maydonozu diliyle çıkartmak için çıkarttığı 'thsıckışciiyk' şeklindeki (yazamıyorum bile bak nasıl bi'ses olduğunu, o derece irite!) sese karşı aşırı duyarlı olma hali!
Örneğin; tatlişko dedenizin öksürmek, aksırmak, tıksırmak, hınkırmak ve muadili şeklinde çıkardığı enteresan melodiler için; 'yaşadığı kadar yaşamış zati' diyerekten çeşitli infaz senaryoları yazmak suretiyle sorunu kökünden çözmeyi amaçlama hissiyatına tekabül eden his! (Ne dedim lan ben?)
Tabii... Öyle demeyin, ne fena bi'şey bilseniz?! Düşünsenize ailenizden biri için bunları hissettiğinizi? Tv izliyorsunuz elde cipsler, kolalar ya da yemek masasındasınız çorba kaseleri önünüzde? (Baltalar elimizde, biz gideriz ormana hey ormana...) Buyurun cenaze namazına!
Canınızın içi, ciğeriniz, kanınız, bi'taneciğiniz bir insanı herhangi bir sebepten çıkardığı sesler yüzünden (ki; herhangi birine normal gelen hayatın içinden sesler bunlar?!) parçalamak, lime lime doğramak, kafasını ezmek, dişlerini sökmek, boğazına sarılıp ümüğünü sıkıvermek suretiyle 'yok etme' isteğine kapılmak ve öfke nöbetleri eşliğinde o kişiye çemkirmek ne zor bilseniz?! Bi' anlasanız?!
Anlayamazsınız! 
İnsanı yalnızlığa sürükleyen, asosyal / b-antisosyal yapıp kendinden eden, nerden ve neden geldiği belli olmayan, ne idüğü belirsiz hisler silsilesi... Vay ki ne vay? Ailenden, arkadaşlarından, tanıdık-tanımadıklarından uzakta kalmayı göze alacak derecede manyama hali bi'nevi... 
Tabii bunun karşı taraf boyutu da var. Yani sinir olunan şahısların halet-i ruhiyeleri ne ola ki?! Yazık, n'apsın onlar da ya anlayış göstermeye ve seslerini kısmaya çalışıyorlar ya da misofoniak zatı evden / mekandan kovuyorlar! Ancak burda iş misofo(ma)niak'lara düşüyor. Acık empatik ve de sempatik olmaları gerekiyor. Mesela kulaklarını tıkayabilirler o an için, pammık gibi olurlar dolayısıyla. Kulaklık takabilirler o durumda, sevdikleri rahatlatıcı bir müziği dinlemek üzere. Veya bağıra çağıra şarkı söyleyebilirler karşı sesleri duymamak için, çivi çiviyi söker ne de olsa?! 
Ne yaparsın artık, bi'taraf 'hasta', diğer taraf mağdur. İki taraf da kendince* haklı... (*Selfie)
Bak selfie'ye bağladık konuyu görüyor musun? (Biz kimiz lan?) 

☆.•:*´`*:•.☆

Bir de 'Mitomani' var aklıma geldi bak. 'Yalan söyleme' hastalığı. 
"Mitomanlar, günlük hayatlarında gerçek olmayan fikirlerle insanları yönlendiren ama bunda belirgin bir amacı olmayan kişilerdir." 
diye açıklıyor hastalığı uzmanlar. O da 'komik' bi'hastalık aslında ama sıkıldım şimdi bir tanesini daha anlatamayacağım... Belki başka zaman?!

PS:
Şşt... Sen, ordaki! Ben bi' gideyim de öyle şapırdat ağzını mağzını ya n'olur?!  


































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar

Bendeniz

Fotoğrafım
Yazıyorum, paylaşıyorum... Hayatın sevmek ve inanmak olduğunu düşünüyorum... Az ve öz dostum ile kitaplarım olduğu sürece benden mutlusu yok... Dünyalıyım... İçi-dışı bir, özü-sözü bir olmak, istediğim...

Hürriyet Spoa

Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe

Hürriyet