Uykucu mu? Buyurun Benim!
Tabii canım...
Sen ne diyosun be?
20 saat rekorum var benim bi’ kere, heheyt...
Öyle bilmem kaç saat uykusuz
kaldımdı da, aman efendim çok yorgundum da, vay efendim hastaydım da, yok
üzgündüm kızgındım falandı da değil! Bildiğin sağlıklı, mutlu mesut keyifli,
deliksiz uyku! İvit... Hatta annem (kıyamam) ara ara gelip bakmış öldüm mü
kaldım mı diye?
Kadıncağız bazen; “Bu dünyaya; yataktan kalkıp arada bir uyanıp (!)
normal insanlar gibi yaşamsal gereksinimlerini gidermek üzere işler yapmak
zorunda olduğunu bilsen, doğmak istemezdin sen kesin, tembel kızım benim!”
der... Haklı mı ne? N’apayım böyleyim!
Hayır ama yani anlamadığım; her insan için fiks uyku saati, zamanı olmak
zorunda mı? Başkası 3 saat uyur fişek gibi kalkar da zıpkın gibi olur, biri 6-7
saatten fazla uyursa mal gibi olur, öbürü 10 saat uyumazsa ölü gibi olur!
Olabilir yani, olamaz mı? Yok efendim, beden sağlığımız için şu kadar
uyumalıymışız, ruh sağlığımız için bu kadar, güzellik için o kadar! Beni benden
iyi kim bilecek ki? Bilemez... Beni ben bilirim!
Amerika Duke Üniversitesi bir araştırma yapmışmış. İşi gücü yok ayol
bunların. Git iki buluş yap, faydalı bi’şey bul. Buldukları sonuca bak; Kadınların
uykuya daha çok ihtiyacı varmış!
Hayır, bunu öğrenmek için o kadar araştırmaya soruşturmaya ne gerek vardı
ki? Bunu bilemeyecek ne var? Tabii ki kadınlar daha fazla uyumalı canım, aa...
“Kadınlar beyin yapısı gereği gün
boyunca aynı anda bir çok işi yapabiliyor. Bu nedenle beyin daha çok yoruluyor.
Ve daha fazla uyuyor.” diye de analiz yapmışlar.
E, bunu biz de biliyoruz da ondan
o ka uyuyoruz herhalde şekerim?! Beynimiz
var ki, yoruluyor. Olmayan şey nasıl yorulsun di mi ama? Erkekler neden daha az
uykuyla idare edebiliyorlar zannediyordunuz ki? Ehe...
O değil de, sabahları nasıl zor
kalkıyorum yahu! ‘Sabah’ derken, lafın gelişi...
Ha... Araştırdım anacım, buldum, teşhisimi koydum; Bir sendromun pençesindeyim anacım...
Al bak;
"Yataktan çıkmak istememek ve sabahları zor uyanmak psikolojik bir semptomdur; tıptaki adi Dysania'dır." E, öyle desen ya şekerim?!
Ben mi uydurdum da diyorum, al işte, biliyorlar da söylüyorlar?!
Nasıl bir sendrom ise artık, yıllardır peşimi bırakmadı. Sonuçta psikolojikmiş canım, elimde değil ki, karşı koyamıyorum işte demek ki?! Hayır yani tembelliğim ile, oblomovzede halimle hiç bir alakası yokmuş. Bi'tür hastalık işte?!
Ay... Hastayım ben... Hasta mıyım ki gerçekten? Şekerim o nasıl bir hastalıktır ki te bebeyken başlayıp bir türlü geçmeyen? E, ama farkında değildim ki o zamanlardan? Tabii...
Farkındalık önemli. Farkına varaydım da gideydim bir psikoloğa neyin, belki bu zamana iyileşirdim.
Anne... Bak gördün mü, bi' de kızıyorsun bana hasta hasta...
Ay, ne hastalığı yahu? Hasta falan değilim ben. Güzelce bi' kılıf buldum uydurmaya çalışıyorum duruma. Kışın yatak, yazın da hava sıcak diye kalkma! Ondan sonra yok efendim tıpta bile adı varmış da, vay efendim psikolojik deliymiş de, hadi be sendromlu tosbağa seni!
Bak, böyle de adaletliyim. Kendim bile olsam kızıyorum haksızsam, yanlışsam kendime. Tabii...
Öyle olmak lazım zaten. Kendi kendinin dahiliyecisi, psikoloğu, diyetisyeni, hakimi, avukatı, sırdaşı, kardeşi olacaksın. İvit...
Seni senden başka kimse anlamaz. Sana senden başka kimse yardım edemez. Sana senden başka kimse de kötülük edemez.
Seni senden başka... senden başka... sevemem ben hiç kimseyi.... senden başka... senden başka...
Ay... Ne güldüm kendim kendime kendime... Gülünecek de ne varsa ağlanacak halime?
Çok alemim ayol.
Her şeye bi'şey uyduruyorum çabucacık. Sonra kendimde inanıyorum ha söylediğime...
Yok ben gerçekten hastayım! Var bi' tuhaflık, var var...
Ha... Araştırdım anacım, buldum, teşhisimi koydum; Bir sendromun pençesindeyim anacım...
Al bak;
"Yataktan çıkmak istememek ve sabahları zor uyanmak psikolojik bir semptomdur; tıptaki adi Dysania'dır." E, öyle desen ya şekerim?!
Ben mi uydurdum da diyorum, al işte, biliyorlar da söylüyorlar?!
Nasıl bir sendrom ise artık, yıllardır peşimi bırakmadı. Sonuçta psikolojikmiş canım, elimde değil ki, karşı koyamıyorum işte demek ki?! Hayır yani tembelliğim ile, oblomovzede halimle hiç bir alakası yokmuş. Bi'tür hastalık işte?!
Ay... Hastayım ben... Hasta mıyım ki gerçekten? Şekerim o nasıl bir hastalıktır ki te bebeyken başlayıp bir türlü geçmeyen? E, ama farkında değildim ki o zamanlardan? Tabii...
Farkındalık önemli. Farkına varaydım da gideydim bir psikoloğa neyin, belki bu zamana iyileşirdim.
Anne... Bak gördün mü, bi' de kızıyorsun bana hasta hasta...
Ay, ne hastalığı yahu? Hasta falan değilim ben. Güzelce bi' kılıf buldum uydurmaya çalışıyorum duruma. Kışın yatak, yazın da hava sıcak diye kalkma! Ondan sonra yok efendim tıpta bile adı varmış da, vay efendim psikolojik deliymiş de, hadi be sendromlu tosbağa seni!
Bak, böyle de adaletliyim. Kendim bile olsam kızıyorum haksızsam, yanlışsam kendime. Tabii...
Öyle olmak lazım zaten. Kendi kendinin dahiliyecisi, psikoloğu, diyetisyeni, hakimi, avukatı, sırdaşı, kardeşi olacaksın. İvit...
Seni senden başka kimse anlamaz. Sana senden başka kimse yardım edemez. Sana senden başka kimse de kötülük edemez.
Seni senden başka... senden başka... sevemem ben hiç kimseyi.... senden başka... senden başka...
Ay... Ne güldüm kendim kendime kendime... Gülünecek de ne varsa ağlanacak halime?
Çok alemim ayol.
Her şeye bi'şey uyduruyorum çabucacık. Sonra kendimde inanıyorum ha söylediğime...
Yok ben gerçekten hastayım! Var bi' tuhaflık, var var...
Hadi ben tuhafım?! O nedir arkadaş ya;
Daha karga bokunu yemeden, ibibikler ötmeden, güneş bile uyanmamışken, rüyanın sonunu göremeden, sağa sola yeterince dönemeden, akşama daha bi’dünya saat varken hangi akla hizmetle sıcacık ya da üfül üfül (ne demekse?) yatağından kalkıp da spor yapmaya gidebiliyorsun da vuruyorsun kendini yollara ey insan evladı?
Daha karga bokunu yemeden, ibibikler ötmeden, güneş bile uyanmamışken, rüyanın sonunu göremeden, sağa sola yeterince dönemeden, akşama daha bi’dünya saat varken hangi akla hizmetle sıcacık ya da üfül üfül (ne demekse?) yatağından kalkıp da spor yapmaya gidebiliyorsun da vuruyorsun kendini yollara ey insan evladı?
Deli misin, divane misin? Arıza mısın,
arızalı mısın? Bu ne enerji, bu ne neş’e, bu ne azim, bu ne kas tutkusu? Nedir
derdin? Güzelim öğlenler, öğleden çok sonraları torbaya mı girdi?
Niçin ölünün kûru'nda hazırladığın mis
gibi kahvaltını, sporunu yapıp efendi efendi işine gücüne gidiyorsun ki? ‘Az biraz
daha, beş dakka’ daha diyerek kurduğun saatinin kafasına yumruk indirmenin
eşsiz ve doyumsuz zevkini tattın mı sen hiç? Tatmadın, bilmiyorsun!
Konuşma o zaman ya, Allahallah!
Niye
kötü örnek oluyorsun ki insanlara canım? Senin yüzünden nice analardan babalardan
azar işitmekte nice derya kuzuları? Sinirlendim
bak şimdi!..
Yok, yok niye sinirleneyim ayol? Onu da
öyle kabul edeceğiz artık, n’apalım? Bak; böyle de hoşgörülü, empatik ve de
sempatiğim. Hayır, sinirlenmeyeyim diyorum da, sen niye öyle değilsin? Ben uykuyu
senden daha çok seviyorum. O da beni seviyor ayrıca. Biz mutluyuz birlikte,
sana ne?
Ne diye eleştiriyorsun;
“Yok efendim bu saate kadar uyunur
muymuş, yok bu saat uyku saati miymiş, vay efendim akşamlara kadar malak gibi
yatılır mıymış, aman da bu ne tembellik ve miskinlikmiş, oy anam sabahlara
kadar oturursan aha da böyle uyuyamazsınmış, yok gece yatmayı sabah kalkmayı
bilmezmiş, aman da sağlığını düşünmüyorsun hiç’miş, ölünce zaten bol bol
uyuyacakmışızmış, uyuya uyuya şişecekmişimmiş, tembelim demiyorsun da uykuyu
seviyorum diyormuşummuş, hayat böyle
geçmezmişmiş, bilmem kimin çocuklarına bakaymışım ne çalışkanlarmışmış, böyle
yatttığın yerden anca kaldırım mühendisi olunurmuşmuş, fazla uyku salak
yaparmışmış” filan diyerek?
Sana verecek bolca cevabım var ama ben
önce soruyu sorana bakarım ki; sen soru sormadığına göre bakmama gerek yok. Bir
de bakarım adam mı diye? Hayır, kadın ise daha nazik cevap vereyim
babından?!
Ne var? Ben sinirden ne dediğimi biliyor muyum ayol?
Ne var? Ben sinirden ne dediğimi biliyor muyum ayol?
Velhasıl uykuyu çok seviyorum. Ve senin
beni kıskandığını düşünüyorum. Eveeet...
Ben keyfimin kahyası ile hoş sohbet
ederken; sen görev icabı, mecburmuşsun gibi sabahın seherinde kalkıp dağ tepe aşıyorsun da, zorunlu olduğun işine
gidiyorsun diye aslında çok mutsuzsun ve bunu kendine bile itiraf edemiyorsun?
Yalan mı?
Yalansa ‘yalan’ de! Zaten yalan ise kalkıp da ‘lahana’ diyecek halin yok!
Yalansa ‘yalan’ de! Zaten yalan ise kalkıp da ‘lahana’ diyecek halin yok!
Dur bakayım, 1800-1900’larda, hani
Viktorya dönemi, fazla uykuyu esefle kınayan biri şöyle buyurmuş;
“
Uyku; Erkekler için 6
Kadınlar için 7
Aptallar için 8 saattir”
Halt
etmiş! Mesela benim için 9 saattir gülümseyerek uyandığım uyku zamanı. 7 saat
da uyuyabilirim gerekirse. Yani ya 7 ya da 9 saat uyumalıyım. Ne daha az ne
daha çok. 6 saat uyursam zombi gibi kalkarım çünkü. 8 saat asla yetmez. 10 saat
ise mal mal dolanmama sebep olur. Gördün mü bak; beni ben bilirim ancak.
Mümkün
olsa hiç kalkmasam, yatakta kahvaltı etsem, yemeklerimi yesem, film izlesem,
tüm işlerimi halledebilsem ve asla kilo almasam?! Süper olurdu vallahi. Ha, dur
bakayım? Ben yatak keyfini de çok seviyorum demek ki hı? İvit...
Ay... Ne kötü di mi sabahın körü kalkıp
işe güce gitmek zorunda olmak? Zorunluluklar ne kötü? Yaşamak için onca çalışmak
zorunda kalmak ama ufacık minicik küçücük bir taş bile dikememek onca zaman?
Hoşa gitmeyen bir iş’te boşa giden emekler? Ay... Sıkıldım bak şimdi! Bu da
başka bir konu tabii ve oldukça can sıkıcı. Uykuya döneyim ben. Yok anam
uyumaya gideyim manasında değil, konu babından! Ehe...
Aklıma ne geldi şimdi? Kadınlar daha
fazla uykuya ihtiyaç duyuyorlarmış ya? Yoruluyor beyinler hani? Hah... Tamam zeka
küpü, düşünmekten taşınmaktan, herkesi ayrı idare etmekten dolan beyin
yoruluyor, ivit.
Ama bir de şu versiyonu var; hiç
sevmediğimiz, tiksindiğimiz, yolasımız gelen, evlerden ırak, şirretlik
kraliçeleri! Fitne, fesat, gıybet, entrika, yalan-dolan, kuyu kazmaca,
aldatmaca yaparken telef oluyor bünye tabii?! E, bu kadın insanı nasıl
dinlenecek? Bolca uyuyacak ki, yeni kötülükler için enerji depolasın di mi ama?
Bak görüyor musun; kendi cinsime de eğer
‘cins’ ise acımadan saydırıyorum. Öyle kadın’dı erkek’ti demeyeceksin; insan
olup olmadığına bakacak, ona göre haklıya hakkını suçluya cezasını vereceksin.
Bundan böyle dizimin dibinde oturacak, evinin kadını olacaksın!
Unutmadan; annelerin her bi’ konuda her
bi’şey söylemeye sınırsız ve sonsuz hakkı vardır. Yani annem bana demişse ki;
“Gece
yatmayı bilmiyorsun, sabah kalmayı. Tembel tembel oturmaktan ne anlıyorsun? Kalk
da iki ev işi neyin yap. Sevmiyorsan da öğren şu yemek ütü filan yapmayı. Altın
bilezikler bulunsun kolunda, gerekince bozdurur harcarsın icabında. Ha, gül
sen? Çok komik tabii. Beğenemedin mi örneğimi, çok biliyorsan sen ver bi’ örnek
de beraber gülelim. Yarın öbür gün ‘koca evi’nde de gülersin böyle, yatarsın
böyle de görürüm seni zırlayıp baba ocağına sepetlenirken? Elin adamı çeker mi
seni benim çektiğim gibi? Pii...”
Sonuna kadar haklıdır, her kelimesine
kurban olunasıdır. O ka...
Tamam kalktım, geliyorum anneeeee... Tamam ya, erken yatıcam artık; sabah erkenden :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder