Anacım, herkesin bir fikri var
elbet olumlu – olumsuz. Herkes zikredecek tabii ki fikrini ki; ortaya doğruyu
bulmak üzere çözüme yönelik şeyler çıksın. Zor bir konu; Kürtaj!
“Herkes yazıyor – çiziyor aman ben
de bir şeyler karalayayım da, ilgili alakalı ve gündemi takip ediyor görüneyim”
Gibi bir derdim yok lakin kendimi tutamadım, yazacağım…
Notlar alırken, sayfalarca A4
doldurmuşum. Şöyle bir baktım da; çok derin bir mevzu… Hemi ‘özel’ hemi de
‘mahrem’ bir konu üstelik… Bireyin kendini ve en fazla çekirdek ailesini
ilgilendiren bir konu. Daha da başkasını ilgilendirmez. Bitti! Fakat gel gör
ki; öyle olmuyor işte. Oldurmuyorlar!
Duygusal, fiziksel ve bilimsel
boyutu var. O’su var, bu’su var. Var oğlu var… Konuş – tartış bitmiyor,
bitirilmiyor! Oldu olacak açalım evlerimizin – odalarımızın kapılarını,
gösterelim – anlatalım herkese ulu orta yaşantımızı?! Sana ne benim özelimden,
mahremimden, kendi bedenimle ilgili kararımdan; bana ne senin uyguladığın doğum
kontrolünden, sezaryeninden, kaç çocuğu nasıl yaptığından?
Bazı insanlar kendi özellerini
anlatıyor… Bir Bakan, sezaryenden bahsediyor; “Kadının karnını yarıyorlar,
rahmini kesiyorlar!” Diyerek çok anlıyormuş gibi!… Bir Belediye Başkanı; “Anası
olacak kişinin hatasından dolayı çocuk niye suçu çekiyor, anası kendisini
öldürsün” Diyor çok duygusal!… Bir Bakan; “Annenin başına kötü bir şey gelmişse ne olacak?
Deniyor. Gerekirse öyle bir bebeğe devlet bakar” Diye nadide bir açıklama
yapıyor?!!!
Sanki kamuya mal olması gereken ve
polemiğe açık bir mevzu imiş ya da ideolojik bir mesele imiş gibi habire
gündemi meşgul ederek, insanı çileden çıkarmaya ve neredeyse sinirden cinnet
geçirmeye hazırlayan bir hal aldı. Diyanet İşleri, Devleti işlerine karıştı.
Hayır arkadaş! Öyle değil! Bildiğin ‘özel’
ve de ‘mahrem’ bir konu. Artık bu derece insanların evlerine girecek kadar abuk
ve adına ‘yasa’ denilen şeylerle uğraşacağınıza; gidiniz terörü engelleyiniz
efenim! Gidiniz ekonomiyi nasıl düzeltiriz de böyle konular tartışmak durumunda
kalınmaz diye düşününüz! Gidiniz kadına şiddeti engelleyiniz! Gidiniz insan’a
şiddeti önleyiniz! Gidiniz memleketi nasıl kafama uydururum diye değil, nasıl
refaha çıkartırım diye uğraşınız! Daha az yiyiniz – daha çok düşününüz ki
beyniniz tıkanmasın, kan akışı daha rahat olsun… Yeter ama ya!!!
Kürtaj zor bir mevzu evet ama
birilerinin de bağırınması, anlatması, çığlık atması gerek ki; hale yola
girebilsin bazı şeyler… Eğer cani ruhlu bir psikopat değilseniz bir canlıyı
öldürmek istemezsiniz. Lakin kürtaj da olay şöyle ki; gereken önemli veya acil durumda
belli bir haftaya kadar bebeği henüz oluşmadan doğurmamaya karar verip
aldırtıyorsunuz. Göz göre göre, bile bile gidip birini öldürmüyorsunuz. Kaldı
ki; bahsettiğimiz varlık ‘anne’ insanı! Hiçbir anne keyfi sebeplerle yetiştiremeyeceği
bir çocuğu yapmak ya da onu aldırmak istemez. Bunu anlayabilmek, algılayabilmek
için ‘kadın’ olmak gerekir. Ya da en azından empati yeteneğine sahip olmak!
Kürtaj, bir kadın için manevi, duygusal ve maddi bir külfettir. O çocuk
aldırılacaksa ne yapar eder maddiyatı sağlamaya çalışırsınız, bulursunuz –
bulamazsınız olur biter fakat manevi yükünü kaldırmak her baba yiğidin harcı
değildir. O travmayı atlatabilmek zordur. Ne de olsa içinizden bir parça
kopacaktır size dair. Hem de elde olmayan sebeplerden… Hiç istemediğiniz halde.
Belki kendinizi bile suçladığınız halde…
Kadın için buna karar verebilmek,
ölümlerden ölüm beğenmektir. Kendiyle kavga etmektir. Bir nevi yaşam
mücadelesidir. Hiçbir kadın, güle oynaya kürtaja gitmez! İleride hazır
olduğunda, bebek sahibi olmasını engelleyebileceğini bilir kürtajın. Bin bir
kere düşünür isteği dışında kaldığı bir gebelik olsa bile! Zorla rahmine
düşürülen ya da sağlığını – hayatını tehlikeye atacak bebeği doğurmak
mecburiyetinde değildir. ‘İnsan’ kimliğine bürünmüş tecavüzcü bir yaratığın
genlerini taşıyan bir bebeği, o da 9 ay 10 gün karnında taşımak zorunda
değildir ruh sağlığından olma pahasına. Aile içi şiddetin, tacizin, tecavüzün
eseri bir bebeği doğurup – büyütüp – sevmek zorunda değildir. Sağlıksız
olacağı, ileride yaşamasının güç olduğu tespit edilen bebeği doğurup doğurmama
kararını verecek olan kişidir… Kendi hayatı tehlike altında ise ya da bir
yanlışlık ya da iyi korunamama sonucu olan bebeği, maddi – manevi bakamayacağı
için doğurmama hakkına sahiptir. Bakınız; bütün yollar Roma’ya çıkıyor: Kadının
yetkisinde ve inisiyatifinde olan son durak’tır kürtaj!
Doğmamışın hakkı var da, annenin - kadının hakkı nerde? Yahu sanki habire öylesine çocuk doğurup dursak, hepsine güle oynaya bakacak ekonominiz var da? Doğmamış, adı üstünde zaten; 'Doğmamış'... Bırakın öyle kalsın... Siz sanki doğmuşun hakkını veriyor, canını koruyorsunuz da? Siz onları 'çocuk işçiler', 'dindar gençlik', 'ölü askerler' haline getirin diye mi doğursun kadınlar habire?
Henüz doğmamış isen "Yaşama Hakkı"n var, öyle mi?... Hali hazırda yaşayanların hakları ne olacak? Her şey güllük gülistanlık ya? Ne sağlık, ne eğitim ne de 'insan' haklarımız var da sanki? Hepsi için para almayı biliyorsunuz çatır çatır?!
Kadınları 'ikinci sınıf insan' gören zihniyetten ne beklersin gerçi? Kürtaj'a 'cinayet' Diyenler sayesinde cinayetler işleniyor?! Ama bunu gören yok!
Ha… Kürtaj, bir doğum kontrol
yöntemi değildir! Elbette. Asla ve de kat’a!!! Buna kimsenin itirazı yok. Sen
keyfine keyif katarken geleceği düşünme, “Aman canım n’apayım, olursa
aldırıveririm, kürtaj diye bi’şey var, ehüeühe” Diye sırıt, umurunda olmasın?!
Ondan sonra da ‘Kürtaj yasal olsun!’ Diyerek yapacağını yapmaya devam et! Oldu…
Başka isteğin? Aha da ben de kadınım ve böyle ‘cins’ hemcinslerimin de olduğunu kabul ediyor ve
ben de onlara kızıyorum. Evet. Ama biz
onlardan bahsetmiyoruz ki! Ayrıca ‘Annelik’ gibi ulvi bir sıfatı hak eden güzel
insanlar da var. Ve lakin ne yaparlarsa yapsınlar çocukları olmuyor mesela…
Gezmedikleri doktor ya da alternatif çözüm arayışı kalmıyor! Hadi bakalım
buyurun buradan yakın! Biri keyfi istemiyor, biri olsa diye çırpınıyor… Hayat
işte…
Bakınız; bu memlekette kadınlar
tecavüze uğruyor dışarıdan ya da aile içinden kendini bilmezler tarafından…
Çocuk gelinler var bu memlekette… Down sendromlu çocuklar doğuyor her gün bir
yerlerde… Bebeğini doğurabilsin diye anneler ölüyor ameliyat masalarında… Sözde
‘namus’ cinayetleri ve intiharlar oluyor, ensest ve evlilikte yaşanan şiddet
çocukları büyüyor bu ülkede… İstem dışı gebeliğini kendi sonlandırmaya
çalışırken yok olan kadınlar var bu memlekette… Hastaneler zihinsel ya da
bedensel engelli bebeklerle, çocuklarla dolu. Yetimhaneler, yurtlar terk
edilmiş – atılmış – itilmiş – dışlanmış çocuklarla dolu… Sağ olsun meclisimiz
çok yoğun, çok çalışıp vatana millete faideli yasalar hazırlıyorlar da acaba
bunları neden düşünemiyor ya da göz ardı ediyorlar? Eğer öyle ise, biz kime ne
anlatıyoruz da bir şeyleri düzeltmeye çalışıyoruz? Boşa mı kürek çekiyoruz?
Yoksa o kürekleri alıp, … … … yürüyelim mi üstlerine? Çözüm müdür yani? Bu
mudur?! Hayır! Elbette değil… İnsanlar konuşa konuşa anlaşır. O halde yılmadan,
yorulmadan anlatacağız can kulağıyla dinlendiğimizden emin olana kadar. Gerçi
dinleniyoruz da, o başka!!!
İnancınız ne olursa olsun, her
şeyin bir oluru vardır. Neye inandığınız değil önemli olan, inanmak için bir
sebebinizin olmasıdır. Fakat körü körüne değil… Evet, Yüce Allah bize verdiği
can’ı yine kendisi alır. Amenna… Her şey O’ndan gelir, iyi ya da kötü… Bize
göre tabii… ‘Kötü’ dediğimiz şey belki de başka bir olumsuzluktan kurtulmamızı
sağlayacak, ne biliyoruz? Neyse… Dağılmayalım. Madem her şey ondan geliyor,
öyleyse hiçbir şeye karşı koymamamız gerek. Geleni olduğu gibi kabullenelim?
Mesela ‘Kanser’ oldun diyelim! Diyelim, diyelim… Sonuçta Allah’ın takdiri…
Koyver gitsin… Öleceksek ölelim! Ne diye yırtınıyorsun hayatta kalabilmek için?
Ne diye doktor doktor geziyor çareler arıyorsun? E, şekerim o da Allah’tan
gelen bir şey ya hani, n’oldu? Yusuf Yusuf mu oldu? O öyle değil işte!!! Ne
denmiş; “Tedbir kul’dan, takdir Allah’tan”… Sana akıl fikir vermiş, kullan!
Allah, hiçbir kulunun zulüm görmesini istemez. İnancın varsa, bunu da biliyor
olman lazım. İnsana her kötülük yine insandan geliyor! Ne edersek, biz
birbirimize ediyoruz! Yobaz ve bağnaz olma, bilmiyorsan öğren! Ayıp değil, sor,
öğretirler itinayla!
Bir kere yasak; Hipokrat yeminini
tekerleme zanneden, ‘doktor’ olduğunu sanan, ‘ebe’ imiş gibi yapan paragöz üç kağıtçılara
‘Hodri Meydan’ Dedirtir. Tabii… (Hekime kalkan eller kırılsın, o ayrı!)
Merdiven altı, hijyen’den uzak, ha kasap’a gitmişsin ha gayri ehli ellere
durumuna ne demeli? Her bir şeyi bırakın, kadının gururunu ve onurunu kırıcı
bir olay en önemlisi. E yasal değil, n’apsın kadın? Parası da yok… Zati zor
geçiniyor?! Parası olan paşa paşa çıkar yurt dışına icabında, halleder gelir
durumu… Onun için sorun yok, biz maddi ve manevi yoksunlardan bahsedelim! Yasal
iken bile, insan hayatını hiç’e sayıp, 4 – 5 aylık, artık her şeyi oluşmuş
bebeği alanlara ne demeli? Velhasıl, çözüm ‘yasak’ değil; sorunun kökenine
inebilmek! Bitirin şiddeti, tecavüzü, her türlü pisliği! Koyun adam gibi
cezaları. Yapanı değil, mağduru koruyun adam gibi! Ondan sonra da bırakın
herkesin özelini kendine. Zaten sorun diye bir şey kalmayacağı için, adalete
güvenen mutlu insanlar güzel çocuklar doğurup yetiştireceği için; yaşar gideriz
3G modunda hepimiz. Bırakın bu işleri, derine – köküne inin sorunların. Alt
yapıyı sağlamlaştırın… Yüzeysel ve gereksiz şeylerle ‘yasa’ Diye oyalamayın
bizi Allahınsen…
Annenin rızası dışında doğurmak
zorunda bırakıldığı (!) bebeğini sahipleneceğini söylüyor devletin bakanı…
Yetimhane, yurt, vs. gibi ortamları huzur ve konfor içinde değil mi? Bütün çocuklara
adilce sağlanan eğitim, hobileriyle uğraşacağı ve yetenekli olduğu şeyi
geliştireceği ortamı var değil mi? Taciz, şiddet, vs. görmüyorlar değil mi?
Belli bir yaşta ‘git başının çaresine bak!’ Denmiyor değil mi? Topluma
kazandırmaya çalışıldığını sanırken, kendilerini toplumdan ayrı birer uzaylı
gibi hissetmeleri sağlanmıyor değil mi? Anneler de zati, istem dışı bebeleri
size koyunlar – çocuk işçiler üretmek için, başlarından atmak için, onca ay
karnında taşıyıp doğuran makinalardır değil mi?
Sağ olsun devletimiz bizim her bir şeyimizi düşünüp iyiliğimizi istediği
ve refah bir toplumda mutlu – mesut birer birey olmamızı sağladığı gibi; bu
konuya da aynı incelikle yaklaşıp özelimize de el attı! Gün geçtikçe her şey
özelleşiyor, ondan mı acep?
Beden de bizim, hayat da... Karar da bizim olmalıdır. Biraz empati?! Her bir şeyi din'e bağlamanın da manası yok. Allah akıl fikir vermiş. Eğer bu bedenin emanet olduğunu düşünüyorsak, yine de şu an için 'bizim' değil mi? Elbette! Bedenimize ve ruhumuza zarar verecek bir şeyi de yapmaktan kaçınmalıyız o halde. Kaldı ki, her şey de olduğu gibi bu konuda Allah ile kişinin kendi arasındadır?!
Kürtaj, gerekli durumlarda, ehil ellerde serbestçe ve sağlıklı bir şekilde yapılabilmelidir. Buna karar verecek olan kişi de kadının ta kendisidir. Fikir birliği yapacağı kişiler de sadece çekirdek ailesinden insanlardır. Kocası, sevgilisi fikir beyan edebilir sadece. Sonuçta 'son karar' kadınındır.
Uzun lafın kısası yok!
Uzun uzun anlatmak lazım bazılarının beyin kıvrımlarından iyice geçebilsin diye duydukları ki öğrensin bilmiyorsa!
Bitmez...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder