Kategoriler

9 Haziran 2012 Cumartesi

CİNNET’E AZ KALDI, DOKTORUM NERDE? BEDEN BENİM HAYAT BENİM, MAHREMİYETİM NERDE?


Anacım, herkesin bir fikri var elbet olumlu – olumsuz. Herkes zikredecek tabii ki fikrini ki; ortaya doğruyu bulmak üzere çözüme yönelik şeyler çıksın. Zor bir konu; Kürtaj!

“Herkes yazıyor – çiziyor aman ben de bir şeyler karalayayım da, ilgili alakalı ve gündemi takip ediyor görüneyim” Gibi bir derdim yok lakin kendimi tutamadım, yazacağım…

Notlar alırken, sayfalarca A4 doldurmuşum. Şöyle bir baktım da; çok derin bir mevzu… Hemi ‘özel’ hemi de ‘mahrem’ bir konu üstelik… Bireyin kendini ve en fazla çekirdek ailesini ilgilendiren bir konu. Daha da başkasını ilgilendirmez. Bitti! Fakat gel gör ki; öyle olmuyor işte. Oldurmuyorlar!

Duygusal, fiziksel ve bilimsel boyutu var. O’su var, bu’su var. Var oğlu var… Konuş – tartış bitmiyor, bitirilmiyor! Oldu olacak açalım evlerimizin – odalarımızın kapılarını, gösterelim – anlatalım herkese ulu orta yaşantımızı?! Sana ne benim özelimden, mahremimden, kendi bedenimle ilgili kararımdan; bana ne senin uyguladığın doğum kontrolünden, sezaryeninden, kaç çocuğu nasıl yaptığından?

Bazı insanlar kendi özellerini anlatıyor… Bir Bakan, sezaryenden bahsediyor; “Kadının karnını yarıyorlar, rahmini kesiyorlar!” Diyerek çok anlıyormuş gibi!… Bir Belediye Başkanı; “Anası olacak kişinin hatasından dolayı çocuk niye suçu çekiyor, anası kendisini öldürsün” Diyor çok duygusal!… Bir Bakan; “Annenin başına kötü bir şey gelmişse ne olacak? Deniyor. Gerekirse öyle bir bebeğe devlet bakar” Diye nadide bir açıklama yapıyor?!!! 

Sanki kamuya mal olması gereken ve polemiğe açık bir mevzu imiş ya da ideolojik bir mesele imiş gibi habire gündemi meşgul ederek, insanı çileden çıkarmaya ve neredeyse sinirden cinnet geçirmeye hazırlayan bir hal aldı. Diyanet İşleri, Devleti işlerine karıştı. 
Hayır arkadaş! Öyle değil! Bildiğin ‘özel’ ve de ‘mahrem’ bir konu. Artık bu derece insanların evlerine girecek kadar abuk ve adına ‘yasa’ denilen şeylerle uğraşacağınıza; gidiniz terörü engelleyiniz efenim! Gidiniz ekonomiyi nasıl düzeltiriz de böyle konular tartışmak durumunda kalınmaz diye düşününüz! Gidiniz kadına şiddeti engelleyiniz! Gidiniz insan’a şiddeti önleyiniz! Gidiniz memleketi nasıl kafama uydururum diye değil, nasıl refaha çıkartırım diye uğraşınız! Daha az yiyiniz – daha çok düşününüz ki beyniniz tıkanmasın, kan akışı daha rahat olsun… Yeter ama ya!!!
Kürtaj zor bir mevzu evet ama birilerinin de bağırınması, anlatması, çığlık atması gerek ki; hale yola girebilsin bazı şeyler… Eğer cani ruhlu bir psikopat değilseniz bir canlıyı öldürmek istemezsiniz. Lakin kürtaj da olay şöyle ki; gereken önemli veya acil durumda belli bir haftaya kadar bebeği henüz oluşmadan doğurmamaya karar verip aldırtıyorsunuz. Göz göre göre, bile bile gidip birini öldürmüyorsunuz. Kaldı ki; bahsettiğimiz varlık ‘anne’ insanı! Hiçbir anne keyfi sebeplerle yetiştiremeyeceği bir çocuğu yapmak ya da onu aldırmak istemez. Bunu anlayabilmek, algılayabilmek için ‘kadın’ olmak gerekir. Ya da en azından empati yeteneğine sahip olmak! 

Kürtaj, bir kadın için manevi, duygusal ve maddi bir külfettir. O çocuk aldırılacaksa ne yapar eder maddiyatı sağlamaya çalışırsınız, bulursunuz – bulamazsınız olur biter fakat manevi yükünü kaldırmak her baba yiğidin harcı değildir. O travmayı atlatabilmek zordur. Ne de olsa içinizden bir parça kopacaktır size dair. Hem de elde olmayan sebeplerden… Hiç istemediğiniz halde. Belki kendinizi bile suçladığınız halde…  
Kadın için buna karar verebilmek, ölümlerden ölüm beğenmektir. Kendiyle kavga etmektir. Bir nevi yaşam mücadelesidir. Hiçbir kadın, güle oynaya kürtaja gitmez! İleride hazır olduğunda, bebek sahibi olmasını engelleyebileceğini bilir kürtajın. Bin bir kere düşünür isteği dışında kaldığı bir gebelik olsa bile! Zorla rahmine düşürülen ya da sağlığını – hayatını tehlikeye atacak bebeği doğurmak mecburiyetinde değildir. ‘İnsan’ kimliğine bürünmüş tecavüzcü bir yaratığın genlerini taşıyan bir bebeği, o da 9 ay 10 gün karnında taşımak zorunda değildir ruh sağlığından olma pahasına. Aile içi şiddetin, tacizin, tecavüzün eseri bir bebeği doğurup – büyütüp – sevmek zorunda değildir. Sağlıksız olacağı, ileride yaşamasının güç olduğu tespit edilen bebeği doğurup doğurmama kararını verecek olan kişidir… Kendi hayatı tehlike altında ise ya da bir yanlışlık ya da iyi korunamama sonucu olan bebeği, maddi – manevi bakamayacağı için doğurmama hakkına sahiptir. Bakınız; bütün yollar Roma’ya çıkıyor: Kadının yetkisinde ve inisiyatifinde olan son durak’tır kürtaj!

Doğmamışın hakkı var da, annenin - kadının hakkı nerde? Yahu sanki habire öylesine çocuk doğurup dursak, hepsine güle oynaya bakacak ekonominiz var da? Doğmamış, adı üstünde zaten; 'Doğmamış'... Bırakın öyle kalsın... Siz sanki doğmuşun hakkını veriyor, canını koruyorsunuz da? Siz onları 'çocuk işçiler', 'dindar gençlik', 'ölü askerler' haline getirin diye mi doğursun kadınlar habire?
Henüz doğmamış isen "Yaşama Hakkı"n var, öyle mi?... Hali hazırda yaşayanların hakları ne olacak? Her şey güllük gülistanlık ya? Ne sağlık, ne eğitim ne de 'insan' haklarımız var da sanki? Hepsi için para almayı biliyorsunuz çatır çatır?! 
Kadınları 'ikinci sınıf insan' gören zihniyetten ne beklersin gerçi? Kürtaj'a 'cinayet' Diyenler sayesinde cinayetler işleniyor?! Ama bunu gören yok! 

Ha… Kürtaj, bir doğum kontrol yöntemi değildir! Elbette. Asla ve de kat’a!!! Buna kimsenin itirazı yok. Sen keyfine keyif katarken geleceği düşünme, “Aman canım n’apayım, olursa aldırıveririm, kürtaj diye bi’şey var, ehüeühe” Diye sırıt, umurunda olmasın?! Ondan sonra da ‘Kürtaj yasal olsun!’ Diyerek yapacağını yapmaya devam et! Oldu… Başka isteğin? Aha da ben de kadınım ve böyle ‘cins’  hemcinslerimin de olduğunu kabul ediyor ve ben de onlara kızıyorum. Evet.  Ama biz onlardan bahsetmiyoruz ki! Ayrıca ‘Annelik’ gibi ulvi bir sıfatı hak eden güzel insanlar da var. Ve lakin ne yaparlarsa yapsınlar çocukları olmuyor mesela… Gezmedikleri doktor ya da alternatif çözüm arayışı kalmıyor! Hadi bakalım buyurun buradan yakın! Biri keyfi istemiyor, biri olsa diye çırpınıyor… Hayat işte…

Bakınız; bu memlekette kadınlar tecavüze uğruyor dışarıdan ya da aile içinden kendini bilmezler tarafından… Çocuk gelinler var bu memlekette… Down sendromlu çocuklar doğuyor her gün bir yerlerde… Bebeğini doğurabilsin diye anneler ölüyor ameliyat masalarında… Sözde ‘namus’ cinayetleri ve intiharlar oluyor, ensest ve evlilikte yaşanan şiddet çocukları büyüyor bu ülkede… İstem dışı gebeliğini kendi sonlandırmaya çalışırken yok olan kadınlar var bu memlekette… Hastaneler zihinsel ya da bedensel engelli bebeklerle, çocuklarla dolu. Yetimhaneler, yurtlar terk edilmiş – atılmış – itilmiş – dışlanmış çocuklarla dolu… Sağ olsun meclisimiz çok yoğun, çok çalışıp vatana millete faideli yasalar hazırlıyorlar da acaba bunları neden düşünemiyor ya da göz ardı ediyorlar? Eğer öyle ise, biz kime ne anlatıyoruz da bir şeyleri düzeltmeye çalışıyoruz? Boşa mı kürek çekiyoruz? Yoksa o kürekleri alıp, … … … yürüyelim mi üstlerine? Çözüm müdür yani? Bu mudur?! Hayır! Elbette değil… İnsanlar konuşa konuşa anlaşır. O halde yılmadan, yorulmadan anlatacağız can kulağıyla dinlendiğimizden emin olana kadar. Gerçi dinleniyoruz da, o başka!!!

İnancınız ne olursa olsun, her şeyin bir oluru vardır. Neye inandığınız değil önemli olan, inanmak için bir sebebinizin olmasıdır. Fakat körü körüne değil… Evet, Yüce Allah bize verdiği can’ı yine kendisi alır. Amenna… Her şey O’ndan gelir, iyi ya da kötü… Bize göre tabii… ‘Kötü’ dediğimiz şey belki de başka bir olumsuzluktan kurtulmamızı sağlayacak, ne biliyoruz? Neyse… Dağılmayalım. Madem her şey ondan geliyor, öyleyse hiçbir şeye karşı koymamamız gerek. Geleni olduğu gibi kabullenelim? Mesela ‘Kanser’ oldun diyelim! Diyelim, diyelim… Sonuçta Allah’ın takdiri… Koyver gitsin… Öleceksek ölelim! Ne diye yırtınıyorsun hayatta kalabilmek için? Ne diye doktor doktor geziyor çareler arıyorsun? E, şekerim o da Allah’tan gelen bir şey ya hani, n’oldu? Yusuf Yusuf mu oldu? O öyle değil işte!!! Ne denmiş; “Tedbir kul’dan, takdir Allah’tan”… Sana akıl fikir vermiş, kullan! Allah, hiçbir kulunun zulüm görmesini istemez. İnancın varsa, bunu da biliyor olman lazım. İnsana her kötülük yine insandan geliyor! Ne edersek, biz birbirimize ediyoruz! Yobaz ve bağnaz olma, bilmiyorsan öğren! Ayıp değil, sor, öğretirler itinayla!

Bir kere yasak; Hipokrat yeminini tekerleme zanneden, ‘doktor’ olduğunu sanan, ‘ebe’ imiş gibi yapan paragöz üç kağıtçılara ‘Hodri Meydan’ Dedirtir. Tabii… (Hekime kalkan eller kırılsın, o ayrı!) Merdiven altı, hijyen’den uzak, ha kasap’a gitmişsin ha gayri ehli ellere durumuna ne demeli? Her bir şeyi bırakın, kadının gururunu ve onurunu kırıcı bir olay en önemlisi. E yasal değil, n’apsın kadın? Parası da yok… Zati zor geçiniyor?! Parası olan paşa paşa çıkar yurt dışına icabında, halleder gelir durumu… Onun için sorun yok, biz maddi ve manevi yoksunlardan bahsedelim! Yasal iken bile, insan hayatını hiç’e sayıp, 4 – 5 aylık, artık her şeyi oluşmuş bebeği alanlara ne demeli? Velhasıl, çözüm ‘yasak’ değil; sorunun kökenine inebilmek! Bitirin şiddeti, tecavüzü, her türlü pisliği! Koyun adam gibi cezaları. Yapanı değil, mağduru koruyun adam gibi! Ondan sonra da bırakın herkesin özelini kendine. Zaten sorun diye bir şey kalmayacağı için, adalete güvenen mutlu insanlar güzel çocuklar doğurup yetiştireceği için; yaşar gideriz 3G modunda hepimiz. Bırakın bu işleri, derine – köküne inin sorunların. Alt yapıyı sağlamlaştırın… Yüzeysel ve gereksiz şeylerle ‘yasa’ Diye oyalamayın bizi Allahınsen…

Annenin rızası dışında doğurmak zorunda bırakıldığı (!) bebeğini sahipleneceğini söylüyor devletin bakanı… Yetimhane, yurt, vs. gibi ortamları huzur ve konfor içinde değil mi? Bütün çocuklara adilce sağlanan eğitim, hobileriyle uğraşacağı ve yetenekli olduğu şeyi geliştireceği ortamı var değil mi? Taciz, şiddet, vs. görmüyorlar değil mi? Belli bir yaşta ‘git başının çaresine bak!’ Denmiyor değil mi? Topluma kazandırmaya çalışıldığını sanırken, kendilerini toplumdan ayrı birer uzaylı gibi hissetmeleri sağlanmıyor değil mi? Anneler de zati, istem dışı bebeleri size koyunlar – çocuk işçiler üretmek için, başlarından atmak için, onca ay karnında taşıyıp doğuran makinalardır değil mi?  Sağ olsun devletimiz bizim her bir şeyimizi düşünüp iyiliğimizi istediği ve refah bir toplumda mutlu – mesut birer birey olmamızı sağladığı gibi; bu konuya da aynı incelikle yaklaşıp özelimize de el attı! Gün geçtikçe her şey özelleşiyor, ondan mı acep?

Beden de bizim, hayat da... Karar da bizim olmalıdır. Biraz empati?! Her bir şeyi din'e bağlamanın da manası yok. Allah akıl fikir vermiş. Eğer bu bedenin emanet olduğunu düşünüyorsak, yine de şu an için 'bizim' değil mi? Elbette! Bedenimize ve ruhumuza zarar verecek bir şeyi de yapmaktan kaçınmalıyız o halde. Kaldı ki, her şey de olduğu gibi bu konuda Allah ile kişinin kendi arasındadır?!

Kürtaj, gerekli durumlarda, ehil ellerde serbestçe ve sağlıklı bir şekilde yapılabilmelidir. Buna karar verecek olan kişi de kadının ta kendisidir. Fikir birliği yapacağı kişiler de sadece çekirdek ailesinden insanlardır. Kocası, sevgilisi fikir beyan edebilir sadece. Sonuçta 'son karar' kadınındır.  

Uzun lafın kısası yok! 
Uzun uzun anlatmak lazım bazılarının beyin kıvrımlarından iyice geçebilsin diye duydukları ki öğrensin bilmiyorsa!

Bitmez...

Popüler Yayınlar

Bendeniz

Fotoğrafım
Yazıyorum, paylaşıyorum... Hayatın sevmek ve inanmak olduğunu düşünüyorum... Az ve öz dostum ile kitaplarım olduğu sürece benden mutlusu yok... Dünyalıyım... İçi-dışı bir, özü-sözü bir olmak, istediğim...

Hürriyet Spoa

Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe

Hürriyet