Kategoriler

20 Şubat 2011 Pazar

YALNIZLIĞIN MUHALLEBİ KIVAMI'ndan...

... Yılbaşıydı, eğlenceydi, danstı derken, epey yorulmuşum ayol. Hakkat yaşlanıyor muyum ki? İşimi ve arkadaşlarımın bazılarını seviyorum okey ama sanırım bu da değil istediğim. Bildiğin inzivaya çekilmek istiyorum. Yok, tam inziva da değil de, yalnız ve sakin ama aynı zamanda da ıssız ve insansız değil. Ve sanırım bu da bir yazlık kasabaya gitmekle gerçekleşebilir. Şehrin gürültüsü, tozu dumanı, trafiği, iş stresi, boku püsürü olmadan… Ömrüme ömür katmalık, huzurdan göbek atmalık, ruhun gemisini yapmalık… Oh, düşünürken bile aydınlandım, ferahladım. Evet, evet. En kısa zamanda hayata geçireyim bu fikri. Ne bekleyeceğim yaşlılığı, emekliliği. Orada yaparım yaşlanma işini. Hahaha… Zaten tahminim, öyle bir yerde geriye doğru sayar yaş olayı. Huzur bulacağım ve küçülerek öleceğim. Hahaha…

Huzur mu dedim? Dünyaya gelmiş en ulvi insanin dahi huzuru yoktu, daha kendimle yüzleşemezken nasıl olur da huzuru aradığımı söylerim? 
Ey Suna kadını; hiç tanımadığın insanlar için düşüncelerinde dua için zaman ayırdığını farz et... Yalın adımlar atarak kapı gıcırtısını dinle, ne demek istiyor sence? Devasa bir süzgeçten geçsen, acaba tortu olarak senden ne kalır geriye? Ya geçemezsen, ya süzgeçten sonrası...
Bir tarafta terazi, diğer tarafta sen, hanginiz ağır gelir? Bir kez olsun kendine küfür etsen hangi küfrü söylerdin?

Uğruna, daralan vakitleri genişlettiğin anlarına bir bakar mısın, 
nedir seni alıkoyan? Kâfi olanı elinin tersiyle itmene sebep olan
nedir? Seni doyuracak tahta kaşığın boyutu ne olmalı, söyler misin?
Çok yakındaydı hâlbuki uzak gibi görünen değerler, içimize işlemişler habersiz… Çok basit bir tarifi vardı aslında huzurun. Bir kaşık deniz suyu, iki tutam bulut ve göz kararı toprağı karıştırmak yeterliydi...
Adını bilmediğim duvarlara bütün boyalarımı döküyorum… Oluşan şekillerle saatlerce konuşuyorum…
 Karşıdan karşıya geçerken istem dışı gelgitler olur ya onlara sorun beni… Başaramadınız değil mi? Biraz daha sabredin, aynı filmi tekrar izleyeceğiz nasıl olsa...

Küvetimi doldurdum, mumlarımı yaktım, şarabım elimde, müziğim süper, Doğan sağ olsun… Dur bakalım, daha neler geçecek kafamdan… Düşündüklerimi bir yere yazayım bari bazen kendimden beklemediğim şeyler çıkıyor! Bu anlar, en derin düşündüğüm, hatta kafayı sıyırdığım anlar. En olmayacak şeyler geliyor aklıma. Ya da acayip duygusallaşıyorum. Bak işte, Emir geldi aklıma şimdi de. Kral kelebeğim geldi, ölümüne benimle oldu ve gitti… Çok özledim, çok…

Nedendir bilinmez ama sahip olduğumuz değerlerin kıymetini bilmez olduk, derinlerde kendimize söyleyemediğimiz gerçekleri bir başkasında arar olduk… Yaşam adına ne varsa hepsini ölümün içine gömdük. Çaresizlikten çareler üretip onlarla avunduk, sevgimizi parçalara ayırıp olmayan kalıplara sokmaya çalıştık. İhanet ederken ihanete uğradık. Böldük kendimizi, sonra da tekrar toplamaya çalıştık. Bir sonraki yalanımızı bile bile tekrar tekrar söyledik...
Nedendir bilinmez ama sahip olduğumuz kudretin kıymetini bilmez olduk, yarının ne getireceğini düşünmeden bugünü dünle geçirdik. Başkaları için başkalaştık. Verdiğimiz kararların sonuçlarına katlanamadık, çözümler yerine problemlerle uğraştık…
Nedendir bilinmez ama sahip olduğumuz inancın kıymetini bilmez olduk, sırtımıza bize ait olmayan çuvalları yükledik. Kendimizden ziyade başkalarıyla barışık olmayı tercih ettik.
Saygıda kusur ettik, sevmedik... Oturup armudun düşmesini bekledik, bir başkası için dualar etmedik.
Nedenini bildiğimiz halde, bilmezden geldik ve bu şekilde katlayarak devam ediyoruz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar

Bendeniz

Fotoğrafım
Yazıyorum, paylaşıyorum... Hayatın sevmek ve inanmak olduğunu düşünüyorum... Az ve öz dostum ile kitaplarım olduğu sürece benden mutlusu yok... Dünyalıyım... İçi-dışı bir, özü-sözü bir olmak, istediğim...

Hürriyet Spoa

Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe

Hürriyet