Kategoriler
- Çok Ciddiyim (13)
- ÇYL (1)
- Duyuru (14)
- Gülümse (20)
- Hayat Bu (12)
- Hürriyet'ten (11)
- İklimce (16)
- Kadınca (7)
- Yazarkafe (31)
- YMK (13)
27 Aralık 2018 Perşembe
MUTLU YILLAR BE YA ツ
Eskiden, içimden her geleni söylemiyor - söyleyemiyordum. Şimdi biraz daha geliştim, söylüyorum çokça. Tabii istisnalar oluyor illaki ama söyleyebilmek ne güzel bir his veriyor insana, anlatamam. Anlatabilirim de aslında, üşeniyorum bir yandan da. Herkese laf anlatmak ayrı ayrı, çok zor ve yorucu. Aman, çok da fifi. Bazen sustuklarımdan anlasınlar onlar da ne demek istediğimi... Ve fakat anlamıyor da insan evladı çoğu zaman. Dillendirmen gerekiyor illaki bir şeyleri.
Hayır yani, "senelerce dillendirdin de ne oldu?" de bi' bana... De, de, Allahınsen!... Hiç anacım, koca bir hiç! Anlamayan yine; nato mermer nato kafa! 1400 gr.daki eksik malzemeden kaynaklı bilinçsizlik hali ile, anlamayan anlamıyor işte, n'aparsın?!.
N'aparsan yap da, konu o değil...
Evde çamaşır, bulaşık, ütü, temizlik, hafta içine kolaylık olsun diye hazırladığın birkaç çeşit pratik yemek, bakımına ilgine muhtaç biri varsa onunla haşır neşir olma ve kendine üç beş dakika anca ayırabilme klasikleri ile misafir gelmesi - gezmesi, haftalık - aylık alışveriş etmesi,'daha da yapılacaklar' listesi, çocukların hiç bitmeyen gereksiz ödevleri, ancak oturabilip yorgun argın dizi izlemesi eşliğinde esnemesi, geldisi gittisi, aldısı verdisi ile nasıl geçtiğini bile anlayamadığın hafta sonunun bitmesi zincirinin ardından yepisyeni bir haftaya oflaya oflaya (ki; güzel şarkıdır, dinledin mi?) başlamak; esas konumuz!..
Sabah ezanı ile evden çıkıp, akşam ve hatta yatsı ezanıyla eve girdiğin, yapacak hiçbir şeyi yetiştiremediğin bir vaktinin olduğu kısıtlı anları gönlünce değerlendiremeden yine oflaya oflaya yatışa geçtiğin, huzurlu bir rüya dahi göremediğin kesintili uykunun tadını bile çıkaramadan yeni ve yeniden koşturmalı bir güne uyandığın haftanın yepisyeni diğer günü; esas konumuz!..
Her gün aynı ya da farklı insanlara laf anlatmak ve fakat asla anlaşılamamak, birilerinin seni geren boş dertleriyle uğraşmak, ast mı üst mü ne idüğü belirsiz ve şahsiyetsiz kişiliklere katlanmak, iki kuruş daha fazla kazanabilmek için boşa kürek çektiğini düşüne düşüne çabalamak ve tüm bu belirsizlik denizinde her gün yine yeni yeniden boğulmak ama nasıl oluyorsa ölmemek; esas konumuz!..
İş sahibi olmak, artık bedenen ve ruhen dert sahibi olmak manasına geliyorken ve bunu adın gibi biliyorken ve de "başkası daha çok kazansın diye zorunda olduğun bir işte çalışmak koyuyor insana" dediğin noktada yapacak hiçbir şeyinin olmaması; esas konumuz!..
Keşke herkes sevdiği veya gerçekten başarılı olduğu işleri yapabilse mutlu mesut, di mi? Keşke hiç kimse geçim derdi ile sevmediği işlerde çalışırken hoşlanmadığı insanlara katlanmak zorunda olmasa, di mi? Keşke herkesin neşeyle ve sağlıkla mutlu olacağı bir yaşantısı olsa, di mi? Keşke her insan diğerine sadece huzur verse, di mi? Keşke, hiç keşke'ler olmasa, di mi? Ama varlar!.. İşte; esas konu bu!
Diyelim ki; halin vaktin acık yerinde. Ne güzel. Allah daha çok versin. Pekii, kafan yerinde mi? Halini vaktini düzeltmek için işte geçirdiğin onca vakitten sonra bir de işini eve getirip dinlenmesine müsaade etmediğin kafan yerinde mi? 1400 gr.ın nöronları yanmadı mı daha? Daha çok kazanıp rahat ettirmeyi istediğin ailenle geçiremediğin zamanların anısına, seni bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum anacım. Davete icabet et ve güzelce elindeki iş telefonunu masaya bırak. Şimdi sakince derin bir nefes al ve gözlerini kapa. Düşün şekerim... "Geçip giden huhuuu zamanlarııı huhuuu bir yerlerde bulsammm" diye mırıldan bir yandan. Ama bi' bok bulamayacağını da bil. E, dost acı söyler dostum. Böyleyken böyle! Zaten konumuz tam da bu; geçip giden zamanlar...
Karanlığın zifirisinde sıcak evine uyanıp, sıcak kahveni yudumlayarak ayılmaya çalışırken akıllı telefonundan insta'da kayboluyorsun ama sporundan geri kalmamak için de cesurca kapadığın sayfayı arkanda bırakıp, duşa giriyorsun. En marka spor kıyafetlerini giyip, birbirinden afili şık insanlarla dolu spor salonuna doğru yola çıkıyorsun şık arabanla. Güne dinç ve sağlıklı başlıyorsun, bravo. Kıskanılası hayatının yepisyeni bir günü daha başlıyor. Eve dönüp tekrar duş, giyin kuşan rutinini tamamlayıp afili işine koşuyorsun. Ona gülümseyip, buna sırıtıp, şuna katlanıp cebini acık daha doldurabildiğin için mutlu oluyorsun. Ya da olmuyorsun, ne bileyim... Zaman sana da, bana da, ona da aynı işliyor ama işler sana, bana, ona ayrı yürüyor. Buna da; 'hayat' deniyor! Esas konu da bu cancağızım; zaman elimizden, dilimizden, yüreğimizden akıp gidiyor.
Hayat, akıp gidiyor. Ömür dediğin aniden bitiveriyor. Bazen insana uzun gibi geliyor, bir ömür boyu; bazen 'kısacık be' diyorsun çünkü, tek bir nefeslik sonu.
Dert edindin bütün sene;
"Falanca şunu yapmış,filanca bunu demiş, öbürü şunu yemiş, beriki bunu giymiş, kaynanasıyla gerilmiş, eltisiyle darılmış, kayınbiraderine kırılmış, arkadaşını satmış, dostuna kazık atmış, onun busu varmış da senin niye yokmuş, seninki azmış da öbürünün ki çokmuş, o sana laf atmış, bu dedikodunu yapmış, patron maaşına zam yapmamış, iş arkadaşın işten başka her şey yapmış, işyerinde yetmemiş işin eve taşmış da feleğin şaşmış, uykuların haram yaşantın zarar ziyan olmuş da bünyen dolmuş taşmış"... Mış mış da miş miş...
E, anacım kafan şişmiş koca yıl bok püsür diye düşünüp yerinirken?!. N'oldu şimdi bi' düşün bakalım?.. Dert edindiğinle, hastalık sahibi olduğunla, ruhunu boşa sıktığınla kalmadın mı sonuçta? Olan oldu, ölen öldü, gelen geldi, giden gitti... Eee? sonuç?.. Hiç!
"Düşün düşün, boktur işin" derdi babaannem. Çok düşünme, her şey olacağı yere varır merak etme.
Bir yaş daha alırken, bonus olarak bünyene gereksiz düşünceler ve rahatsızlıklar da aldın durduk yere. İyi halt ettin, tebrik ederim. Plaketini vereceğiz merak etme; 'Yılın Malı'
diye yazdırıyoruz en şekillisinden Oscar heykelciğine. Seneye elinde!
Rahat ol acık, rahat! Bırak elalemin osunu, busunu. İnan oralar hep bok çukuru! Valla bak...
Herkesi mutlu edemezsin, herkesten de seni mutlu etmesini bekleyemezsin anacım.
Kendini geliştirmeye, ruhunu güzelleştirmeye harca vaktini. Kendini sev; en önemlisi. Saygı duy bünyene.
Kendine zaman ayır en meditasyonlusundan; kitap oku, film izle, resim yap, şiir yaz, günlük tut, toprağa bas, çiçek ek, hayvan dost edin, hobi edin, yürüyüş yap, evini dekore et 'kendin yap' moduyla, kankanla kahve iç, eşinle uzun sohbetler et, pencereden gökyüzüne bak hayal kur, uzat ayaklarını kapa gözlerini boşalt beynini dinlen...
N'aparsan yap, sevgiyle yap. İnan güzelleşeceksin... Çünkü hayatın, senin istediğin yerde başlar, unutma.
İş güç, çoluk çocuk, eş dost, geçim derdi, vs. derken zaman bitti. Aha, yepisyeni bir yıl daha geldi. Hiç anlayamadın di mi, nasıl geçti?
Yaşına da ekledin tazecik bir rakam daha en yenisinden, en beyazından, en romatizmalısından, en sivilcelisinden, en streslisinden, en heyecanlısından, en kaz ayaklısından, en selülitlisinden, en kilolusundan, en menapozlu ya da andropozlusundan... Ama illaki en güzelinden be! Gerçekten.
Dilerim ki yeni yaşın; yeni umutlar, yeni hayatlar demek olsun en huzurlusundan.
Boşver kırışıklıklarını, boşver kırgınlıklarını, boşver yapamadıklarını...
Önüne, geleceğine bak güzel gözlerle. Çünkü, güzel bakarsan güzel görürsün.
Yapacaklarına, yapmak istediklerine odaklan. Hiçbir şey için geç değil, inan. Y
aşın kaç olursa olsun, ruhun genç ve huzurlu olsun yeter ki.
Yeni yıla nasıl girersen, bütün senen öyle geçermişmiş... İyi gir yani!
İstediğin her şeyi yapabildiğin, istemediğin hiçbir şeyi yapmaya mecbur kalmadığın, yiyecekleri ve sözleri sağlıkla sindirebildiğin, kendini geliştirebildiğin ve eleştirebildiğin, sevdiğin ve sevildiğin harika bir yıl ve huzurlu bir yeni yaş diliyorum canım okuyucu.
Çünkü yeni yıl; yeni bir rakam ve zaman dilimi demek. Onu iyi değerlendir anacım.
Sevgiyle
İklim'in Dora'n
8 Kasım 2018 Perşembe
SAYIN SİGARA TİRYAKİSİ (SST)
SAYIN SİGARA TİRYAKİSİ (SST)
Bak; ‘sayın’ diyorum, hanımefendi bünyemden çıkmıyorum, gık
demiyorum ve lakin ne diyorum;
(Yok, çemkirmeyeceğim... Acık söyleneceğim. Acıcık...)
Sigaranı
diyorum, iç diyorum. Bırak demiyorum.
Belki afiyet olabilir, bilemiyorum.
Keyif senin, hayat senin, beden senin.
Bir aklın var (dır inşallah), bir beynin var (dır di mi?)
sonuçta.
Karışamam içme isteğine. Bolca, gönlünce,
istediğince, dilediğince iç sigaranı.
Hatta içme, ye o zıkkımı. Paket paket, karton karton bitir.
Kendini sevmeme hakkını kullan.
Bedenini, ruhunu, uzuvlarını, hayatını hor
kullanma hakkına sahipsin, sonuna kadar kullan.
Umurumda değil! Bana ne, kime ne?! Valla bak...
Sen içmeye devam et. Eyvallah...
Ve lakin benim beden ve ruh sağlığıma zarar verme
özgürlüğüne, hakkına sahip değilsin!
Sana "Sigara İçme!" demiyorum. İç yahu!
Dakikada bir yak istersen, dumanı doldur boğazına, iç
organlarına...
N'apayım yani bunu istiyorsan?
Lakin,
'Benim olduğum yerde, yakınımda, yanımda yönümde
içme lütfen' diyorum bir zahmet!
Bırakırsan neler neler oluyor, biliyorsun, di mi?
Yer, mekan, alan, ortam sana uyamaz. Sen oraya uyacaksın.
Sigara içmeyenlerin yanında, içilmeyen ortamda içmeyeceksin!
Bu kadar basit!
İçebileceğin ortama git ve istersen hiç söndürme soba bacası
gibi tüttür tüttürebildiğince, bana ne, kime ne?..
Ha, senin sigara içebildiğin yerde, mekanda, evde, odada da
ben bulunmayarak senin kendini zehirleme özgürlüğünü kısıtlamamaya çalışırım,
eyvallah...
Ama sen sigara içmeyen kişilerin bulunduğu ortamı duman altı
edemezsin! Etmemelisin bi' zahmet... Etmezsin di mi? ? Etmeyeydin iyiydi.
Rahatça temiz hava solumak istemesine saygı göstermelisin
insanların.
Bu kadar basit!
Yani aslında beraberce gayet güzel yaşayabiliriz saygı, sevgi,
hoşgörü, anlayış olduğu sürece aramızda.
Her ne kadar, bir insanın bile bile kendini zehirlemesi ve
zarar vermesi akla mantığa sığmasa da; ben senin bu kararına ağzımı açıp dil
dökmem bırakman yönünde.
Sonuçta senin de ( fazla kullanamadığın görülse de) bir beynin
var, aklın fikrin var, hakların var, özgürlüklerin var (ki; hani benimkinin
başladığı yerde biten!)
O halde seçimin için sana laf söyleme hakkım yok.
Ve lakin beni rahatsız etmediğin sürece...
Bırak kapalı alanı, açık havada bile bu meretin
dumanı gelir beni bulur inan.
Ben kaçtıkça o takip eder. (Ben giderim o gider,
yanımda tin tin eder ツ
Hep böyle oluyor. Valla bak.
Sigara içmeyen insana uçar gelir ince ince
çıldırtmacasına o boktan duman...
İçmeyen her insana sor; sana bunları söyleyecektir.
Hani o gelip beni illaki bulan dumanın var ya, hah
işte o, benim burnumdan girip boğazıma ve iç organlarıma doğru sinsi bir
yolculuğa çıkıyor Allah seni inandırsın!
Burnumun direği (!) sızlıyor önce...
Sanki ben bi' nefes çekmişim gibi alıyorum
damağımda, gırtlağımda tadını kokusunu.
Midem bulanıyor sonra...
Burun deliklerim direniyor o dumanı ve kokuyu
solumamak için ama nafile tabii.
Bir ölü olmam lazım (ki sayende olacağım!) ancak
nefes almayıp, onu hissetmeyeyim?!.
Yanıyor burun kanatlarım... Burnuma gelen koku,
beynime gidip bana;
"Çıldır, delir, kop, atar yap, zıpla, uç,
gebert, al o sigarayı onun burnuna sok hızlıca (bak nasıl da kibarım; burnuna
en fazla yani?!), avaz avaz bağır, çizgi filmlerdeki gibi balyozla kafasına
kafasına vur da asfalta yapıştır, vs..." diyor...
Ama
ben onu dinlemiyorum. Dinlememeye çalışıyorum daha doğrusu... ?
Dinler miyim anacım, yapışıcan sonra amele sümüğü
gibi yere maazallah. Kıyamam.
Aksine ben ona;
"Sakin ol, 10dan geriye say, mümkünse oradan
bi' an evvel uzaklaş, kaç kendini kurtar, vs..." diyorum.
Yoksa durum vahim!
Sinirden kudurucim yahu!
Ay, deliricim yahu!...
Sinirlerimi nasıl zıplattığını, asfalyalarımı nasıl
attırdığını, bilmem anlatabildim mi?
Bu benim elimde değil, dumanı / kokuyu alınca
kendiliğinden oluyor. Pisipisine geliyor psikolojik psikolojik! Valla bak.
Kız anacım beni tanısaydın, tanıyamazdın yani o
durumda. (Nasıl bir cümleyse?) Delleniyorum diyorum, balataları sıyırdım
sıyırıcam diyorum, kafamın tası atıyor diyorum, krizlerden kriz cinnetlerden
cinnet beğen diyorum... Ay, kime diyorum acaba?!.
Bende, 'benden olmayan' duygular uyandırıyorsun SST...
Hani kafede, barda, restoranda, vs. otururken
yediğine içtiğine eşlik ettiriyorsun ya dumanı kimseleri ve yasakları takmadan
fütursuzca?! Hah, işte o an ben de ‘sigaranın dumanına sarsam, saklasam seni,
saklayıp sarımsaklasam da kurda kuşa atsam seniii...’ diye sakince şarkımı
söylerken boğazına sarılmak istiyorum en içten duygularımla...
Hani
mesela sen otobüs durağında beklerken;
'Aman
bir özen göstereyim, açık hava da olsa içmeyen biri vardır da duman gider
rahatsız eder yazık, dikkatli, empatik ve de sempatik davranayım' demiyor da
aksine;
Gelip
dibime girip tüttürüyorsun ya sigaranı umarsızca?!
Hah, işte o zaman ben sessizce arkandan yaklaşıp,
hızlıca yola itmek istiyorum seni?!
Hani
sen otobüsün geldi diye hızlıca bir fırt daha çekmeyi kar bilip, henüz yanan
sigaranı ardına bakmadan fırlatıyorsun ya yere...İşte o zaman ben yere attığın
ve henüz yanan sigaranı alıp, otobüse girip, senin yüzünde söndürmek istiyorum
o mereti psikopat kıvamda...
Hele ki o otobüs ağzına kadar doluysa senin o pis
kül tablası nefesini duymak zorunda kalıyoruz ya, çok fena, bi' bilsen?!
Haniii o saçlarına taç yaptığım çiçeklerrrrrr...
Velhasıl sana 'İÇME' diyen yok SST !..
İç anacım iç...
İçebildiğince, gönlün çektiğince, kahvenle, çayınla, içkinle
birlikte iç...
Günde üj - bej paket iç...
İstersen de ye yahu, ye!!!
Sana 'içme' diyen yok! Bana ne, kime ne?
Sana diyorum ki canım kardeşim;
"Lütfen, ne olur, yalvarırım, her neye
inanıyorsan onun hatırı için, empatik ve de sempatik olup; beni rahatsız
etmeyecek şekilde içebilir misin sigaranı uygun bir ortamda güzel güzel,
ha?"
‘Benden ırak, Allah'a yakın’ hesaaabı...
Sen beni üzme, ben de seni... Ki, gördüğün üzere ben saygı
göstermeye çalışıyorum senin içebilme hakkına?! Değil mi?
Sen de benim, benden uzakta içmen yönündeki isteğime saygı
göstersen sorun kalmayacak.
ULK ( UzunLafınKısası ?) SST;
Sen, sigara içme isteğini uygun şartlarda ve
ortamlarda yerine getirebilmelisin tabii ki.
İç istediğin gibi...
Sadece bana o dumanı koklatma, istemediğim halde
zorla!
Hem 'Pasif içici' diye bi'şey var, bildin mi?
Hah...
Ben aktif içmiyorum ki, niye pasif pasif içeyim
gizli gizli?
Sevmem ben öyle pasif, pısırık, sönük, silik, gizli
şeyleri...
Tabii canım, aaa... Neyse, ne, yaparım dobra dobra!
İçeceksem, yakarım bir tane, çekerim bir nefes de
doldururum ciğerlerimi aslanlar gibi göz göre göre, aktif aktif...
Pii... Ne sandındı? ?
Lakin içmek istemiyorum ki ben!!!
İstemiyorum ulan!!!
Bu da benim kararım ve hakkım.
Kendi isteğimle veya senin sayende içmek
istemiyorum...
İS-TE-Mİ-YO-RUM!!!
Ama
Ne istiyorum biliyor musun?
İstiyorum ki;
Birbirimizi üzmeden, telepatik, empatik ve sempatik
bir şekilde yaşayabilelim sevgi saygı çerçevesinde...
İstiyorum ki;
Her alanda olduğu gibi, bu konuda da birbirimizi
anlamaya çalışarak, kendi alanımızda kalalım!...
Olma mı?
Olmalı, olmalı!
Sosyal mesaj videosu var hani; sokakta sigara içenlerden ateş
istiyor çocukceğiz. Elinde sigarasıyla tabii.
"Benim için endişeleniyorsun ama neden kendin için
endişelenmiyorsun?" diye soruyor kendisine içmemesi gerektiği konusunda
nasihat verenlere?!
Evladım, sigara içen insana sorulacak soru mu bu?
Sağlığı için endişeleniyor olsa zati içmezdi. Sana mı kaldı onun
sağlığını düşünmek?!
Sigara içen kişisinin halet-i ruhiyesi
evlere şenliktir cancağızım;
Kendi içer laf ettirmez ama başkasına
çemkirebilir, gayet iyi bildiği zararlarından bahsedebilir.
Hatta başkasının dumanından rahatsız bile
olabilir.
Zaten istese bırakır, irade meselesi
değildir onunki; keyfinden içiyordur. Seviyordur da bırakmıyordur.
Zati zamanı geldiğinde o bilir ve bırakır
şıp diye, sana soracak değildir.
Yıllar olmuştur içeli ama bir zararını
görmemiştir henüz.
Üstelik ciğer filmi de Oskar'a adaydır.
Hatta doktoru bile içmektedir. Düşün artık
'doktor' bu, o bile içerken kendisi ne diye bıraksındır ki 'dert ortağı'nı, keyifli 'arkadaş'ını?
Onun tanıdığı nice ihtiyar vardır hala
elinde fosur fosur sigarayla dolanan. Piii...
Yaşı biraz ilerleyince ister istemez
azaltacaktır zaten. Azalarak bitecektir sevdası günü gelince.
Ve en önemlisi; 'İçme'!' denmesine de sinir
olur, inadına içesi gelir.
O senin çayına, kahvene, cipsine,
mayonezine karışıyor mudur hem canım? Peh...
Yasaklara da gıcık olur ha...
"Kapalı yerde içme, açık alanda
içme!"
E, nerde içecektir yahu bu mereti?
İçmeyenlerin de acık saygısı olması lazımdır canım içenlere. Aa...
'Pasif içici' olduğunu söyleyene cevabı
vardır. Yanında, yakınında durmak zorunda mısındır canım?! Acık öteye beriye
gidiver sen de.
Misafir olarak gittiyse bir eve ve orada
içmemesini rica ettilerse, alttan alttan sinir olur ama çaktırmamak için
şirinlikler yapar;
"Camı, pencereyi neyin açamıyor musun
canım sen de, öyle birkaç kez sigara içildi diye kalmaz hemen koku, sinmez
oraya buraya anında. Uçar gider duman, yolunu bilir. Bana da mı lolo birader? Hayret
bi'şey ya! Ayıptır. İnsan arkadaşına, akrabasına, misafirine böyle mi davranır?
“
Hem hava da ne kadar soğuktur/sıcaktır. Bu
havada balkona mı çıkacaktır canım?!
Söylemeyin böyle şeyler canım, iki kuruşluk
zevklerinin içine etmeyin iki dakka...
Evladım; sigara içen insana söylenecek şey
mi bunlar? A-a...
Ay biliyorum inan olsun; biliyorum çok
zor çünkü; keyif aldığınız için içiyorsunuz ve 'içme' denmesine sinir
oluyorsunuz.
'Azalarak bitsin' desek, 'öyle olmuyo
işte o' dersiniz, evet belki doğru ama keşke içmeseniz?!
Keşke içmeseniz yahu...
Ne güzel olur içmeseniz...
İçmeyebilirsiniz aslında...
İsteseniz içmezsiniz ki...
İçmezsiniz mi ki?..
İçip içmemek size kalmış...
Bu almış, bu içmiş, bu da 'hani bana?'
demiş...
Biliyom ki;
İçmezseniz içmezsiniz zati...
İççekseniz için tabi...
Ama
İçmeyeydiniz iyiydi.
Ekstra:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Popüler Yayınlar
-
“Yalnızlığın coğrafyasıdır olmak istediğimiz yer. Bir firari gibi bağlarımızdan kurtuldukça, oraya kaçar sığınırız. Kendi kendimizi seyr...
-
Allahım,benim bu insanların arasında ne işim var? Yarabbi..Yarabbiii... Sana geliyorum... Yine sinirlendim! Oturduğum yerde buluyoru...
-
"YALNIZLIĞIN MUHALLEBİ KIVAMI" GELİYOR :)
Bendeniz
- İklim Dora
- Yazıyorum, paylaşıyorum... Hayatın sevmek ve inanmak olduğunu düşünüyorum... Az ve öz dostum ile kitaplarım olduğu sürece benden mutlusu yok... Dünyalıyım... İçi-dışı bir, özü-sözü bir olmak, istediğim...