“Yalnızlığın coğrafyasıdır olmak istediğimiz yer. Bir firari
gibi bağlarımızdan kurtuldukça, oraya kaçar sığınırız. Kendi kendimizi
seyredebildiğimiz tek aynadır çünkü yalnızlığımız.”
Yalnız olmaktan
değil; bir dostun, sırdaşın, yoldaşın
olmadan ‘yalnız kalmak’tan korkmalı, imtina etmeli insan...
Bazen bir seçim,
bazen de belki kaderimizdir. Lakin her zaman ‘kimsesizlik’ manasına gelmez.
İnsanın kendiyle baş başa kalmasıdır bir nevi… Yani aslında sadece bir ‘hissiyat’tır.
Büyütülecek bir şey değil! Tekil olmak da değildir, çünkü etrafı insan doluyken
de yalnız hissedebilir insan.
Demek ki iş ‘kalp’te
bitiyor. Kalbimize dolan his; kimsenin bizi anlamadığı, kimseyle konuşmak –
görüşmek istemediğimiz, bir tuhaf boşlukta olma hissi ise, evet yalnızızdır.
Bir başına otururken dahi, mutsuzluğa dair en ufak bir hissiyatımız yoksa,
yalnızlığımız ile iki iyi dost olmuşuz demektir. Yani yalnız değilizdir. Yalnız
olmak da, yalnız kalmak da bize bağlı o zaman?!
Pekii insan nasıl
yalnız kalır? Cevap, biraz da sorunun içinde aslında. ‘İnsan’ olmakla alakalı sanırım. Şöyle;
Bir kişi; her ne kadar
göreceli bir kavram olsa da ‘iyi’ ise; yani ‘iyi insan’ özelliklerine sahip
ise, pek yalnız kalmayacaktır. Çevresinde her daim arkadaşı, eşi – dostu bulunacaktır.
Her kim; vefalı – cömert – sadık – vicdanlı – merhametli – doğrucu – saygılı –
yardımsever ve iyi niyetli olmak gibi takdir edilesi özelliklere sahip ise,
işte o bu hayatta kendi iradesi – arzusu dışında asla yalnız kalmayacak
insanlardandır. Şöyle bir laf etmiş bir zat-ı muhterem de;
“Kural basit… Herkesin kendisi gibi olmasını
beklersen yalnız kalırsın. Herkesi kendin
gibi görürsen aldanırsın.” (J. Christophe)
Burdan da sadece iyi
insan olmanın yetmeyeceğini mi çıkaracağız acaba? Biz ne kadar ‘iyi’ olursak
olalım, karşıdakine ne kadar iyi niyetle yaklaşırsak yaklaşalım; bizcileyin
olmayan ‘kötü’ insanlarsa karşımızdakiler, bir yerden sonra onlardan kaçmaya
başlayıp, doğal olarak yalnız kalmayı tercih edecek hale gelebiliriz… Cemal Süreya pek güzel der;
“Mutlu
olmanın yolunu karşıdakini mutlu etmek sanıyorduk. Yanıldık. Çünkü ne kadar mutlu ettiysek,
o kadar yalnız kaldık.”
Demek ki, yetmiyor
anacım, iyi olmak falan faso fiso… Tercih ya da seçimlerimiz de
zorunluluklardan doğabiliyor gerçi. Öyleyse yalnız kalmak için ne çok sebep ve
etken var değil mi bu dünyada? Ve demek ki hiçbir belirgin ölçüsü, kıstası ya
da tarifi yok aslında yalnızlığın. Ne garip?! “Sevilmeyen bir insan her yerde ve her şeyde yalnızdır” diyor George Sand ise. ‘Kötü’ bir
insan sevilmeyeceğine göre, ‘iyi’ olmak lazım geliyor buna göre de yalnız
kalmamak için?!… Fakat bu aşkla sevilmemeye de tekabül ediyor olabilir?! Aşık
olduğumuz biri bize aynı şeyleri hissetmiyorsa veya bir zamanlar birbirimize aşık
olduğumuz kişi artık bize bunu hissettirmiyorsa, al işte yine yalnızız! Deli
olacağım, her bir şeyin sonu yalnızlığa varıyor… L
Yalnız olmayı seçmek,
kişinin en doğal hakkıdır. Ve hatta bir ihtiyaçtır ve gereklidir. İnsan arada
kendine kalmalı; hesaplaşacak – tartışacak – eleştirecek – çıkardığı derslerden
aldığı tecrübeleri paylaşacak – öğütler verecek – gerektiğinde azarlayacak ama
illaki sevecek vakitler yaratmalı kendine kendiyle… Çünkü yalnızlık pek hoş
sohbettir. Hep doğruları söyler sen dinlemek istemesen de ve canını acıtacak da
olsa. Ayrıca da iyi bir dinleyicidir.
Sana kendine yetmeyi öğretir, özgüvenini yükseltir. Kuvvet verir. Sana, sen
olmayı öğretir. Çünkü bilirsin ki yalnızlık, senin sen gibi olmanı sever. Asla
yargılamaz, olduğun gibi görünmeni kabul eder. Böylece sen de en doğal, en
yalın halinle görünürsün ona. Birbirinize güvenirsiniz. Birbirinizin sırdaşı,
dostu, en yakın arkadaşı olursunuz sohbeti koyulaştırdıkça… Yani aslında, tek
başınayken yalnız değildir insan aslında…
Bir huyu da vardır
ki; aynaları sevmez. Çünkü gösteriverir bedbahtlığını, acizliğini,
çirkinliğini, bezmişliğini, vazgeçmişliğini aniden gözlerinin içine içine. Ha,
dost olduysan yalnızlığınla o da barışıverir hemen aynalarla, hakkını yememek
lazım. Demek ki, iş yalnızlığınla dost olmaktan geçiyor vesselam.
Kimi insan alışıktır
uzun zamandır yalnızlığıyla yaşamaya. Kimisi sudan çıkmış balığa döner bir anda
yalnız kalınca. Bazısı kaçar insanlardan, hep yalnız olmak ister. Bazısına da ara
sıra gelir o kaçma hissi, kalır kendiyle şöyle bir rahatlar, döner
kalabalıkların arasına. Kendiyle konuşturur kimisini yalnızlık, kimi de hiç
kimseyle tek laf etmek istemez günlerce…
Bir sevgilisinin,
kocasının – karısının olmamasıdır bazıları için ‘yalnızlık’… Hayatında biri
olduğunda bütündür. Yoksa yapayalnızdır, yarım’dır, eksiktir kimsesiz… Bilmez çünkü
aslında , ‘yalnızlık kimsesizlik değildir!’ O sadece ‘tek’ olmaktır, tek başınalıktır,
tekil’ kalmaktır… Bilmez aslında, öyle de çift’tir, beraberdir, çoğul’dur insan
oysa ki, kendiyle ve etrafındakilerle … Anlamaz aslında, bedenin değil ruhun
yalnız kalmaması gerektiğini… Ne demiş J.W.von Goethe;
“Eskiden
derdim ki;
İnsanın başına gelebilecek en kötü şey, bir gün 'yapayalnız kalmasıdır'.
Öğrendim ki; hayatta insanın başına gelebilecek en kötü şey, yapayalnız hissetmesine neden olan insanlarla yaşamasıdır."
İnsanın başına gelebilecek en kötü şey, bir gün 'yapayalnız kalmasıdır'.
Öğrendim ki; hayatta insanın başına gelebilecek en kötü şey, yapayalnız hissetmesine neden olan insanlarla yaşamasıdır."
Sevgilimiz, eşimiz,
dostumuz vs. olduğu halde yanımızda, demez miyiz bazen; ‘Kendimi çok yalnız
hissediyorum’ diye? Hep aynı sonuca varıyoruz böylece. Demek ki bu sadece ve
alt tarafı bir ‘His’! Öyleyse illaki birileriyle olmak değil, kendimizle
olabilmek önemli nokta. Bir de bize kendimizi yalnız hissettiren, varlıkları
bize bir şey katmayan insanlardan uzak durmak belki de… Oğuz Atay da dememiş mi;
“Yalnızlığına iyi bak... Sahip çık! Kaç kişinin
emeği var onda kimbilir?” Diye…
Bazen ne idüğü
belirsiz bir histir yalnızlık. Bazen ‘cuk’tur, oturuverir bünyeye. Bazen
kiracı, bazen sahip’tir. Kalıcı da gidici de olsa, iyi ya da kötü yan etkileri
vardır. Her bünyede farklı tepkimelere yol açar. Bu da kişinin ne kadar kendi
olduğu, ne derece pozitif baktığı ve ondan ne anladığı ile alakalıdır. Sen ona
iyi bakarsan, o da sana öyle bakar. Esasen bu kadar basittir yalnızlık ile
anlaşmak.
Yalnız doğduk, yalnız
öleceğiz yahu. Daha ötesi var mı? Yalnızlık da ölümlüdür ve ölüm de yalnızdır
yani. ‘Yalnız ölmek istemiyorum’ diyenleri anlayamamışımdır hiç bu yüzden. Ben,
‘Madem ölüyorsun, yalnız gitme, oralarda yalnız kalma, çünkü seni çok
seviyorum, yokluğuna da dayanamam. Ben de geliyorum, birlikte ölelim!’ diyecek
birini tanımıyorum. Siz tanıyor musunuz? Varsa da psikolojik bir rahatsızlığı
falan vardır, kafada birkaç tahta eksiktir de söylüyordur böyle abuk ve
lüzumsuz lakırdıyı?! Yalnız ölmek istemediği için, kendine yıllarca eziyet
etmiş kocasını çeker kadın mesela… Ölüm döşeğindeyken ya da aniden bir yerlerde
geliverecek ‘ölüm’ sırasında ne yapmasını bekliyor ki kocasından acep?
Velhasıl, ölüm de yalnız be canım…
Hiçbir devirde bu
kadar çok kendini yalnız hisseden insanlar olduğunu hatırlamıyorum ben bu
yaşımda… Vallaha… Ne kadar çok ‘yalnız’ız ayol? Bir kaçış, zorunluluk,
hissizlik, sevmeme – sevilmeme, tercih, özgürlük, bağımsızlık, tahammülsüzlük, hazımsızlık,
kıvamsızlık halini aldı artık çoğunlukla. Teknoloji ilerledikçe, hayat yeni
gelişmelerle – icatlarla kolaylaştıkça ve fakat kişiler asosyal bireylere
dönüşüp iletişimsizlik arttıkça, yalnızlık
da mı arttı ne? Böyle bir sahipsizlik, kimsesizlik, amaçsızlık hüküm sürmekte
elini kolunu sallayarak etrafta. Sanırım özgür olmak ile bağdaştırıyor bazısı
da yalnız olmayı. Oysa özgürlük; karşılıklı sevgi ve özellikle saygı demektir.
Yani yalnız olmaya gerek yoktur özgür olmak için. Anlayış, hoşgörü, saygı
birleştiğinde beraber yaşayan insanlar da gayet rahat özgür olabilirler.
Kısa süreli geçici
durumlardaki yalnızlıklar aşılır. Hatta iyi gelir bünyeye. Önemli olan ömrünü
yalnız geçirmemektir. Yani sosyal olmak, sevmek – sevilmek ve sesini duymak
istediğinde birini bulabilmektir esas konu. Yalnızlık bir rakam değildir ki,
tek kaldığımızda ‘yalnız’ sayılalım ya da üç – beş kişi olduğumuzda sayılmayalım.
Bir hissiyattır sadece. Bu kadar basit ve birlikte yaşanası…
Yalnızlığın manasını
kavrayamamış, hissedememiş, kendiyle kalmayı becerememiş insanlar yanlışlar
yapar bazen ellerinde olmadan veya bilinçaltlıklı… Gerçi gayet güzel yalnız
olabilenler de zaman zaman hatalara izin veriyorlar istemeden de olsa. Ne de
olsa insanız değil mi? Yalnızlıktan, boşluktan, can sıkıntısından, iyi – kötü demeden
bir ses bir nefes duyma ihtiyacından, ondan ya da bundan, işte bir şekilde
yapıyoruz saçmalıkları sonradan kendimize kızacağımızı bile bile. 'Lades mi? Hayır,
aklımda!’ Diyemiyoruz her daim…
Bir bedende kanıyoruz
yalnızlığımızın susuzluğuna bazen… İnternetin başına geçip sanal mutluluklar
arıyoruz kimi zaman… Çenemize vuruyor bazen de, aslında pek de göresimiz gelmeyen
birini arayıp konuşuyoruz saatlerce… Alıyoruz başımızı çıkıyoruz sokaklara,
düşünmeden taşınmadan, umarsızca, sabırsızca alışverişler yapıyoruz gereksiz
yere… ‘İşkolik’ oluyoruz, başarıdan başarıya koşarken mutlu olmayı unutuyoruz…
Her bir şeyi tüketiveriyoruz, tatminsizliğimizin biletini yalnızlığımıza
kesiyoruz… Ya deli gibi sosyalleşiyoruz (!) vıcık vıcık ya da içimize kapanıp ‘asosyal’
oluveriyoruz farkında olmadan… Hem diğer
insanlara muhtacız her yönden, hem de onları istemiyoruz kendimizi
yalnızlığımıza iterken… Nörotik karakterler olup çıkıyoruz gün geçtikçe.
Yalnız ve özgür olmak
mı, yalnız ve emniyetsiz hissetmek mi? Hangisi yalnızlığı daha iyi tanımlıyor?
Bilemiyorum. Fakat daha önce de belirttiğim gibi, ben özgürlüğün illaki
yalnızlıkla geleceğine inanmak istemiyorum. Ve fakat bir emniyetsizlik duygusu
da vermiyor değil. O yüzden ikisine de ne ‘evet’ ne de ‘hayır’ diyebilmiş
değilim!
Bazen, başkalarından
farklı olduğumuzu düşünüp yalnız kalırız veya yalnız kalmaya itiliriz. Çünkü
kimse kendinden olmayan, kendine benzemeyen birini ya da bir şeyi bağrına
basmaz bizim toplumumuzda. Genelde bir saygı söz konusu değil, insanları
oldukları gibi kabul etme hoşgörüsü ve empati yeteneği yoksunu bir milletiz.
Kaldı ki bu da apayrı ve incelenmesi gereken bir konu…
Kişiler arasındaki diğerlerini
‘kategorize etme’ durumu da ister istemez yalnız kılıyor insanı. Müdür
memurunu, patron işçisini, üst ast’ı, müşteri garsonu, küçük gördüğü sürece aradaki
mesafeler büyüyor ve insanlar arasında
adım atmaya korkulacak uçurumlar oluşuyor. Ve herkes kendi tarafında yalnız
kalıyor… Bunun ise bir çözümü yok. ‘Sevgi – Saygı – Kardeşlik’ desem şimdi, ‘Ne
o, bir şarkı adı mı?’ diyen olacaktır kesin!
Aşk’ta çok sakattır
yalnızlığı ile barışık olmayan bir partnerle birlikte olmak. Tüm hayatını,
yaşantısını sana endeksler. Sensiz yaşayamayacağını düşünür ve düşündürtür ki
bu yol yakınken keşfedildiği an terk edilesi, ardına bakmadan kaçılası bir
modeldir. İflah olmaz bir bağımlıdır. Sen onun ‘herşeyi’ olurken, senin ‘hiçbirşey’in
kalmaz kendi hayatına dair. Bir zaman sonra ona acıdığın için hala birlikte
olduğunu anlarsın lakin kendin çoktan acınası hale gelmişsindir...
Eğer evli bir çiftten
söz ediyorsak, iki kişilik yalnızlıktan bahsediyoruz demektir. Birbirini
anlamayan, sorunlarına dair iki kelime dahi konuşamayan, ruhsuzca sevişen,
sürekli mutsuz ve arayış içinde olan ‘çifte yalnızlık’lar söz konusudur. Kaldı
ki ancak beraberce çözümlenebilecek olan bu durum, birbiriyle dertleşemeyen iki
insanın varlığında nasıl hallolur bilemiyorum. ‘Terapist yolları taştan, sen
çıkardın beni baştan’ Diyerek şarkılı türkülü bir yolculuk yapılabilirse ne ala…
Bunların hiçbiri değil
de, yaşlılıkta yalnızlık nasıl koyar be insana yahu?! İnsanlar yaşlandıkça
çocuklaşır ya hani daha da, işte o zaman yine birilerine ihtiyaç duyarlar
kendisine bakmaları için. Kendinden küçüklerin onları sevdiği saydığı bir
ortamda bulunmak isterler. Artık yalnız kalmaktan korkmanın tavan yaptığı
zamanlardır ‘yaşlı saatler’… Ha, bir de bizim toplumumuzda, ileride kendisine
bakacak birileri olsun da yalnız kalmasın diye yapılır çocuk, değil mi? Bu da
çok sakat bir konu, hiç girmeyeyim…
Yalnızlık sana acı
veriyor, seni mutsuz ediyor, canın hiçbir şey istemiyorsa bil ki depresyona
girdin giricen… Hemen harekete geçmek lazım bu gibi durumlarda. Çünkü insanın
psikolojisi ile mutlu olup olmaması doğru orantılıdır. Yalnızlığını
kabullenmiş, onunla barışık ve hatta tadını çıkarır vaziyette yaşayabilen
birinin psikolojisi de yerindedir. Tam tersi durumda ise acilen poposunu
kaldırıp harekete geçmesi gerekmektedir çok geç olmadan.
Pekii… Yalnız olmayı
öğrenebilmenin ve keyif alabilmenin yolu nedir?
E, pes… Sabahtan beri
satırlardır anlatıyorum, yırtıyorum kendimi ciddi ciddi bir faydam olsun diye
çırpınıyorum, iki dakikalığına bile cıvımıyorum, sulandırmıyorum konuyu ki zor
tutuyorum kendimi… Buna rağmen hala bu sorunun cevabını bulamadıysan, çek git karşımdan daha da gözüme görünme rica edicem ya… Aa…
Tamam, tamam, üzülme
hadi… Acık daha anlatayım girmediyse man kafana henüz!
‘Nato mermer, nato kafa’ yahu! Ne var beyninin içinde acaba, hoşaf suyu mu? Ön lobunu sevdiğimin, kıvrımlardan geçmiyo mu mesajlar? Alamadın mı daha, ‘yüce öğreti’yi cücük beyinlim? Dilim damağım kurudu adamını satayım, anlatıyorum saatlerdir… Tamam… Bu uymadı, düzeltiyorum: Parmaklarım dolama oldu yazacam deyin saatlerdir, klavye ağladı be, yazık ya, bana da yazık…
‘Nato mermer, nato kafa’ yahu! Ne var beyninin içinde acaba, hoşaf suyu mu? Ön lobunu sevdiğimin, kıvrımlardan geçmiyo mu mesajlar? Alamadın mı daha, ‘yüce öğreti’yi cücük beyinlim? Dilim damağım kurudu adamını satayım, anlatıyorum saatlerdir… Tamam… Bu uymadı, düzeltiyorum: Parmaklarım dolama oldu yazacam deyin saatlerdir, klavye ağladı be, yazık ya, bana da yazık…
Ok… Sakinim… Kendimi
tekrar ciddiyete davet ediyor ve davetime icabet ediyorum…
Şaka şaka… Niye
sinirleneyim canım sana ben güzel FanFan’ım… Bak yalnız yalnız oturmuşsun,
paşa paşa okuyorsun da feyz alıyorsun ne güzel. Sen güzel, ben güzel, hayat güzel, kuşlar böcekler güzel, Ferhat Güzel… Ehe… Tamam tamam…
Haydi
kaldığımız yerden devam. Acık gevşeyelim diye şeettimdi ben. Yoksa gayet ciddi,
efendi, aklı başında bi hatunum biliyosun. Bilmiyosan da öğrenmiş
oldun...
Sen yenisin galiba ha, taze FanFan? Olsun… Öğrenirsin. Şimdi git
çişini filan yap, gelirken de sıcak bir şeyler al yanına iç de az bişey daha
var onu da oku. Sonra uyuyacan mı, dövüşecen mi, gülüşecen mi,
gezecen mi, n’apacaksan yaparsın. Öyle saatlerce oturulmaz PC başında, tamam mı
canım benim?
Ay yirim ben seni Can’ım, Canan’ım FanFan’ım… Hadi bakalım… Şş…
Şımarma, tamam…
Nerde kalmıştık?
“Pekii… Yalnız olmayı öğrenebilmenin ve keyif alabilmenin yolu nedir?” Demiştik. Evet…
*Öncelikle
yalnızlığının şekli, türü, modeli ve sebebi ne olursa olsun kabulleneceksin.
Kendimize yalan söylemez de yalnızlığımızın nedenini doğru irdelersek, çözümü
de kolayca buluruz.
*Çözümlerimiz; günü
kurtaracak değil, hayat kurtaracak türden olmalı.
*Yalnızlığımızın duygusal boyutu fazla ise,
bir doktora görünsek hiç fena olmaz! Çünkü eğer, kendi kendinin doktoru –
psikoloğu – terapisti – sırdaşı olmayı becerememiş biri isek, kalıcı bir hasar
bırakmadan ve kendimize zarar vermeden bir uzmandan yardım almalıyız.
*’Dur bakayım, kendime
yetebiliyor muyum?’ oyunu oynamak için kendini yalnız bırakmak kadar saçma
sapan bir şey yoktur herhalde. Fiziksel ya da duygusal olarak kendini
geliştirememiş biri zaten yalnız olmamalıdır.
*Bizi geçici olarak
eğlendirecek, laylaylom vakitlerde yanımızda olacak sıradan arkadaşlar yerine
(ki o da lazım ama bi yere kadar!) sağlam ve uzun vadeli dostluklar
kurabileceğimiz insanlarla bir araya gelmeye, tanışmaya – kaynaşmaya çalışmalıyız.
*Hemcinsimizle ya da
karşı cinsle olan ilişkilerimizde güven, sadakat ve duyarlılık göstermeliyiz ki
aynısını da onlardan isteyebilelim ve böylece yalnız kalmayalım.
*Arkadaş
edinemediğimizi düşünüyorsak, sebebini öncelikle kendimizde aramalıyız. Nasıl
biriyiz ve karşıdakinden neler bekliyoruz? Dürüst cevaplar verirsek kendimize,
daha kolay iletişim kurup arkadaşlar edindiğimizi göreceğiz. Örneğin; çekingen
biri isek bunu aşmaya çalışacağız. Bencil biri isek, karşımızdakinin de
isteklerine ve fikirlerine önem vermeyi öğrenmeye çalışacağız… Vs… vs…
*Yalnızken,
kendimizle olmayı bileceğiz. Bir hobi edinerek, kitap okuyarak, film izleyerek,
ev işi ya da bir tamirat yaparak kendimizle vakit geçirmeyi keyifli hale
getirmeyi başarırsak, yalnız olmayı da başarabiliriz...
Daha da ne diyeyim,
ne anlatayım bilemiyorum?! J Yani şurda nerden
baksan bi iki yüz – üç yüz liralık seans zamanı var! Vallaha… Kaldı ki az bile
söyledim yabancı değilsin diye güzel FanFan’ım… Benden anlatması…
Bünyeye
alır, yoğurur, güzel bi tatlı yaparsın – yapmazsın, sana kalmış şekerim…
En son
da şöyle yalnızlığa dair güzel laf etmiş olanlara bi bakalım neler demişler;
*Yalnızlığım… Benim
sidikli kontesim… CAN YÜCEL
*Bir ovanın düz oluşu
gibi bir şeydir yalnızlık… CEMAL SÜREYA
*İnsanın kendine
mektup yazmasıdır yalnızlık… ÖZDEMİR ASAF
*Dünyanın en kuvvetli
insanı, en fazla yalnız kalabilendir… HENRİK İBSEN
*Yalnızlık kadar iyi
bir arkadaş bulamadım… THOREAU
*Fena kimselerle
görüşüp buluşmaktansa, yalnız kalmayı tercih ediniz… LORD COLLINGWOOD
*Bazen kalabalıkların
ortasında, tek başımıza kaldığımız vakitlerinkinden fazla yalnız değil miyiz?
PEYAMİ SAFA
*Asıl, yalnızken
yalnız değilim… SCHİLLER
*Yalnızlık, en büyük
servettir… GOETHE
*Yalnızlık, fena
arkadaştan hayırlıdır… SÜHREVERDİ
*Yalnızlık, kendini
sevmemektir… OKAN BAYÜLGEN
*Yalnızlığın
coğrafyasıdır olmak istediğimiz yer. Bir firari gibi bağlarımızdan kurtuldukça,
oraya kaçar sığınırız. Kendi kendimizi seyredebildiğimiz tek aynadır çünkü
yalnızlığımız… J
*Hayatımda hiç yalnız
kalmadım. Çünkü yalnız olmayı bildim… J
*Yalnızlık
+ Huzur >
> Biriyle Tanışma > Flört > Cinsel çekim
> Seks > Aşk > Sevgi > Aynı Ev > Bağlılık > Evlilik >
Alışkanlık > Rutin > Bebek > Bıkkınlık > Bezmişlik > Aldatma
> Ayrılık >
>Huzur + Yalnızlık J
*Yalnızlık zor zanaat, evet.
Zaten ben de Zanaatkar değilim!
Kanaat ederim ama elimde olanla yetinmesini bilirim.
Ben Kanaatkar'ım!
Boyun eğerim gelmişime geçmişime.
Ben İtaatkar'ım!
Severim tüm benliğimle, veririm her şeyimi.
Ben Lütufkar'ım!
Hücrelerine dolarım, kendinden geçirir, seni mest ederim.
Ben Mestekar'ım!
Aşık olmak zor, evet.
Ama kendini bana bırak, ben yardım ederim!
Ben Kadın'ım! J
Zaten ben de Zanaatkar değilim!
Kanaat ederim ama elimde olanla yetinmesini bilirim.
Ben Kanaatkar'ım!
Boyun eğerim gelmişime geçmişime.
Ben İtaatkar'ım!
Severim tüm benliğimle, veririm her şeyimi.
Ben Lütufkar'ım!
Hücrelerine dolarım, kendinden geçirir, seni mest ederim.
Ben Mestekar'ım!
Aşık olmak zor, evet.
Ama kendini bana bırak, ben yardım ederim!
Ben Kadın'ım! J
Can Baba’nın dediği gibi; uğruna bir şeylerden
vazgeçeceğimiz değil, hiçbir şeyden vazgeçmek zorunda
kalmayacağımız insanı bulup fiziksel ve ruhsal yalnızlığımıza onunla elele son
verebilmek dileğiyle dolduralım kapanış satırlarını…
Üvey Zaman’larda Değil, Gerçek Zamanlı Sevdalarda buluşalım…
Kıvamında yalnızlara...
Tadında yalnızlıklara...
Şifa niyetine...
Muhallebi kıvamınında yalnızlıklar diliyorum...
Tadında yalnızlıklara...
Şifa niyetine...
Muhallebi kıvamınında yalnızlıklar diliyorum...
İKLİM’İN DORA’N